Kendiyle rakip olabilmek

TUNÇ DİPTAŞ

İş yerinde rekabeti sever misiniz? Yanı başınızda çalışan kişiyi rakip olarak görmek, ondan daha çok satış yapmaya, hedefleri daha hızlı tutturmaya çalışmak, ne kadar önemli?

Şirketinizin sektörde bulunan bütün rakiplerini elemek için çalışması gerekir mi?

Genel kanı, rekabetin insanı ve kurumları başarıya ulaştırdığı yönünde…

Öyle ki yöneticiler ve iş sahiplerinin kendilerine biçtikleri görevlerden biri de çalışanlar arasında rekabet yaratmak.

Bunun nedeni sorulduğunda da rekabet içerisine giren insanların daha fazla çalıştıklarını, hedeflerini aştıklarını ve geliştiklerini söylüyorlar.

Yönettikleri kurumların da başka bir firma ile rekabete girdiğinde büyüme sağladığını belirtiyorlar.

Peki, gerçek böyle mi?

Ahlaktan vazgeçmek zorunda kalmak

Madalyonun bir de öbür yüzü var. Çalışanların yöneticiler tarafından sürekli rekabete sürüklenmesi, yalnızca birbirini geçmeye odaklanması ahlaki sorunları ortaya çıkarabiliyor.

Çalışanlar rakip firmayı ya da kendisine rakip gördüğü kişiyi geçmeye fazlaca odaklandığı zaman etik davranmamaya başlayabiliyor.

Gözler yalnızca hedefleri tutturmaya çevrildiği için müşterinin zarar ettiği, yalnızca şirketlerin kazandığı durumlar ortaya çıkıyor.

Bu konuda Harvard Business Review dergisinin 2017 yılında yaptığı başarılı bir araştırma var. 457 uluslararası bankanın müdürlerinin katıldığı bu araştırmada müdürlere farklı senaryolar sunuluyor.

Senaryolardan birinde müdürlerin prim alabilmek için takımdaki diğer kişilerden daha çok satış yapması isteniyor.

Ve müdürlerin çoğu başarısızlık korkusunun verdiği baskıyla rakibi olan müdürlere göre daha fazla satış yapmak için müşterinin faydasını değil kendi başarısını düşündüğü görülüyor.

Aslında bu araştırmanın gerçek olduğu geçtiğimiz yıllarda kanıtlandı. Amerika’daki büyük bankalardan birisi hükümet tarafından müşterilerine etik davranmadığı gerekçesiyle önemli bir para cezasına çarptırıldı. Çalışanlar aşırı rekabetin ve hedeflerin yüksek tutulmasının yol açtığı baskıyla müşterilerine sahte hesaplar açmıştı. Amerikan hükümeti bankada çalışanların müşteriden imza almadan hesap açtıklarını bunu da hedeflerini tutturmak için yaptıklarını kanıtlamış ve bankaya ceza vermişti.

Yöneticiler rekabetin dozunu kaçırmış ve ahlaki yozlaşmaya neden olmuştu.

Disney’in Türkiye’ye gelişi

14 Haziran’da yayın hayatına başlayan Disney Plus’ın Türkiye’ye girişi geçtiğimiz haftanın gündem konuları arasında yer aldı.

Bir Twitter kullanıcısının “Disney Plus satın almayan bir ben bir de Netflix Türkiye kaldık” paylaşımına karşılık Netflix Türkiye’den beklenmeyen bir yanıt geldi:

“Yoo ben de aldım.”

Bu cevap, insanların dikkatini çekti ve çok sayıda kişinin retweet atmasına yol açtı.

Aslında Netflix Türkiye’nin rahatlıkla bu yanıtı vermesinin altında iki yıl önce Netflix’in CEO’sunun verdiği röportajda söyledikleri yatıyordu.

Netflix CEO’su Hastings, kendisine Disney’in rekabetinden korkup korkmadığı sorulduğunda şu yanıtı vermişti: “Disney’in bizim sektörümüze girmesinden çok memnunum. Bu rekabetle birlikte abone sayımızın giderek artacağından eminim, çünkü bizim odağımızda asla Disney olmayacak. Bizim bütün çalışmamız ve odağımız insanların daha fazla keyif alacakları içerik üretmek olacak.”

Rekabet konusuna bambaşka bir bakış getirmişti Hastings.

Disney ile rakip olmaktan korkmadığını çünkü her gün kendileriyle yarıştıklarını ve gelişmeye odaklandıklarını söylemişti.

Apple’ın başarısının sırrı

Tıpkı Hastings gibi 2015 yılında Apple’ın CEO’su Tim Cook da, Apple’ın yeni ürünlerini tanıtırken önemli bir konuşmaya imza atmıştı ve şunları söylemişti:

“Yıllar önce Apple’ın rakibi IBM idi. Biz IBM’in servis ve ürünlerinden birçok çıkarımlar yaptık. IBM ile giriştiğimiz rekabet sonucu kendimizi sürekli geliştirdik. Bazen çalışanlarının işgücünden bazen de yöneticilerinin aklından yararlandık.

Daha sonra Microsoft devreye girdi. Microsoft ile iş birlikleri gerçekleştirdik. Rekabetimiz sadece her iki firmanın daha ileriye gitmesini sağlamadı, bunun yanında insanların hayatlarını kolaylaştıracak, tarihin seyrini değiştirecek yenilikler gerçekleşti.

Biz hep kendimizi en büyük rakibimiz olarak gördük. Hep kendimizle yarıştık. Bir sene öncesine göre daha iyiyi başarmak için çalıştık. Ancak şunu kabul etmek gerekir ki IBM ve Microsoft ile var olan rekabetimiz bizi hayal ettiğimizden daha ileri noktaya taşıdı.”

Sözün özü şu:

Başkalarıyla rekabet insanın hedeflerine ulaşmasını sağlayabilir. Ancak insanı gerçekten geliştiren kendisiyle olan rekabetidir.

Her gün kendisini bir önceki günden daha iyisini yapmaya sürekli gelişmeye programlamış kişiler uzun dönemde kendilerinin ve kurumlarının kazanmasını sağlar.

Liderlik konusunda yazdığı kitaplarla otorite haline gelene Simon Sinek’in sözleriyle yazımızı bitirelim:

“Sürekli başkalarıyla rekabet edene kimse yardım etmek istemez. Kendisiyle rekabet eden kişiye ise herkes yardım etmek ister.”

Tüm yazılarını göster