Mart ayı tüketici enflasyonu dün açıklandı. Yıllık enflasyon yüzde 61 olarak gerçekleşti. Şubat 2001’de patlak veren krizden sonra tüketici enflasyonu hızla artmış ve Ocak 2002’de yüzde 73 ile zirveye ulaşmıştı. Krizden sonra uygulanan ekonomi programı ile sonraki aylarda belirgin biçimde düşmeye başladı. 3 Kasım 2002’de genel seçim vardı. Genel seçime girilirken (Ekim ayı) tüketici enflasyonu yüzde 33’e kadar inmişti (Grafik 1).
Seçimden sonra AK Parti dönemi başladı. Bu dönemin ilk yıllarında enflasyon düşüş eğilimini sürdürdü. Şubat 2004’te yüzde 9.5 ile tek haneye ulaştı. İlerleyen aylarda biraz daha düştü ama sonra yüzde 8 etrafında bir katılık oluştu. Ocak 2004-Aralık 2016 döneminin aylar itibariyle yıllık tüketici enflasyonlarının ortalaması yüzde 8.3 oldu. Bu dönemin en düşük enflasyonu yüzde 4, en yüksek enflasyonu ise yüzde 12.1 olarak gerçekleşti. Ele aldığım dönemde 156 ay var. Bunun on birinde yıllık enflasyon yüzde 6’nın altında, on beşinde ise yüzde 10’un üzerinde seyretmiş. Farklı bir ifadeyle, dönemin yüzde 83’ünde 6-10 bandında hareket etmiş; bu anlamda oldukça katı bir niteliğe bürünmüş.
Sonrası ise malum. Pandeminin Türkiye’de boy göstermesine kadar geçen dönemde - Ocak 2017-Şubat 2020 - sadece dört ay tek haneli, o da yüksek tek haneli enflasyon var. Kalanında çift hanede. Son beş-altı aylık dönemde ise kontrolden çıkan bir enflasyon görüyoruz. Şüphesiz bu olguda uluslararası ölçekte artan enflasyonun önemli bir rolü var. Ancak şu noktanın altını çizmek gerekiyor. Hem enerji fiyatlarının hem de enerji dışı emtia fiyatlarının Şubat 2022’de ulaştığı yüksek değerler bir ilk değil. 2011-2014 döneminde hem IMF’nin hem de Dünya Bankası’nın ilgili endeksleri daha yüksek değerlere işaret ediyorlar. Oysa o dönemde Türkiye’de hiç çift haneli enflasyon gözlenmedi.
Sanırım şaşırtıcı değil. Sonuçta hem iktisat kuramının hem de en az elli yıllık dünya deneyiminin söylediklerinin tersine gittik. Merkez Bankası’nın, enflasyon yüzde 20’ye dayanmışken ve daha da yükselme emareleri gösteriyorken Eylül 2021’den başlayarak peşi sıra dört kez faiz indirmesi ile döviz kuru sıçradı. Beraberinde zam furyası oluştu. Tüketici enflasyonunun bu denli yükselmesinin arkasındaki temel neden dolayısıyla uygulanan yanlış para politikası. Bir diğer önemli nokta da şu: Kendimizi köşeye sıkıştırdık. Beş-altı ay önce salt para politikası yoluyla enflasyonu yüzde 10’lara doğru indirmek mümkünken, şimdi bu olanak da ortadan kalktı. Yılsonunda enflasyonun iyimser bir tahminle yüzde 40, on iki ay sonra ise yüzde 35 civarında oluşacağını düşünelim. Politika faizi yüzde 14. Nasıl yüzde 35-40 ile uyumlu hale getireceğiz? Etrafa bir dolu hasar vermeden faizi o kadar yükseltmek mümkün mü? Açık ki çok kapsamlı bir ekonomi politikası değişikliği gerekiyor. Tek başına para politikası ile enflasyonu ‘makul’ bir düzeye çekmek mümkün değil.