Kendimize IMF olalım derken abarttık

Şeref OĞUZ ÖNERİ - YORUM

Kayıp yıllar 90’ları hatırlıyorum. Ürettiğinden fazlasını tüketen ve bu yüzden ithalatı tırmanan… Kazandığından fazlasını harcayan ve bu yüzden borçlarını şişiren… Yetmez gibi “devlet malı deniz yemeyen domuz” çürümüşlüğünde, sahibi olduğu bankanın içini boşaltanlar Türkiye’si…

Bu dönemi ben; “IMF pençesindeki Türkiye” diye hatırlıyorum. O dönemde bizi adeta bir borç komiseri yönetiyordu. Gerçi biz adına IMF Türkiye Masası Şefi diyorduk ve Carlo Cottarelli’nin karşısında maliye bakanlarımız el pençe divan duruyor, ekonomi düzelsin diye bedel ödüyorduk.

“İNSANSIZ EKONOMİ” DİYEN IMF BİLE İNSAFA GELDİ

Bugünkü şartlar, 90’lardan pek farklı değil. O dönemin faturası; 2001 krizi olmuş ve Cumhuriyet döneminin kazanımlarının %40’ını kaybetmiştik. Şimdi IMF’ye muhtaç hale geldik. Hükümet her ne kadar IMF’yi istemiyorsa da Mehmet Şimşek, IMF’nin politikalarından da ağır uygulamalar peşinde.

Mademki IMF’ye gitmiyor, gidemiyoruz o halde kendimize IMF olabiliriz diyordum ama bu kadar abartacağımız aklıma gelmemişti. 90’larda “insansız ekonomi” isteyen IMF, bugün insafa gelmiş ve sosyal, insani duyarlılıkları gözetirken Şimşek’in “rasyonel” uygulamaları, büyük bedel ödetiyor.

İKİ SORU İKİ CEVAP / Kendimize IMF olmaya dair…

Neleri abartıyoruz?

IMF’nin 3 maddelik antienflasyonist politikası var; 1-bütçe açığını kapat, 2-TL’yi değerli kıl ve 3-ücret artışlarını düşük tut. Fakat sorun şu ki bütçe açığını yandaşa kaynak aktarma alışkanlığımız yüzünden düşüremiyor, dolarizasyon yüzünden TL’yi değerli tutamıyoruz. Ancak gücümüz ücretliye yetiveriyor.

Ne yapmak gerekiyor?

Benim 3 maddelik metodolojim şu: 1-gerçekçi tespit, 2-kapsayıcı çözüm ve 3-güvenilir uygulayıcı… Kendimize IMF olalım derken gerçeği kabullenmeyip ülkenin uçtuğunu savunan bir yönetim var. Kapsayıcı çözüm yerine palyatif, yandaşı kayıran çözümler var ve asla güven duyulmayan kadrolar…

not/ YANDAŞ IMF'NİN YERLİ COTERELLİ'Sİ ŞİMŞEK

Bir ülke düşünün; liyakati dışlayan, yetişmiş insan gücünü “giderlerse gitsinler” deyip yabancıya kaptıran… Suyu, havası, 7 iklim, 4 mevsim, faunası, florası ile cennet vatan bahşedilmişken, bunu cinnet vatana çevirsin. Bu hangi ülke mi? Evet, bildiniz. Orta gelir tuzağında patinaj çeken ülkemiz…

Nimeti alıp külfeti öteleyen, bilimi dışlayıp biatı benimseyen, kayırmacılık ve siyasetten beslenen bu ülkenin IMF’ye muhtaç olması, kaçınılmazdır. Enflasyonu, diğer ülkelerin 10 katı olması da asla sürpriz değildir. Hal böyle iken heterodoks denemeleriyle ekonomisini mahvetmesi ise anlaşılmazdır.

Bizi rasyonele döndürsün diye ekonomiyi emanet ettiğimiz Şimşek’in her adımında bir IMF esintisi var ve kendisi doğal olarak 90’lı yılların IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli rolünde… Bütçeye açık verdirenler bir yanda, bu açığı kapatmaya gayret gösterenler diğer yanda. Peki, kimi tutmalıyız?

Akıl, izan ve vicdan sahibi olanlar, “elbette ekonominin süne zararlıları” diyecektir fakat Şimşek’in uygulamaları tam tersine işaret ediyor. İhtiyaç duyduğu kaynak, kayıt dışında ama zaten kayıt içi olanlara fazlaca yükleniyor. Kısaca Şimşek; çaktığı kadar gürlemiyor ve sürekli “sabır” öneriyor.

Biliyoruz ki IMF politikaları eğer yandaşlara çalışmayacaksa, onların yediği yemeğin faturasını bize ödetemeyeceklerdir. Yandaş IMF, yandaşını kurtarabilir fakat vatandaşa hayrı olmayacaktır

Tüm yazılarını göster