Yaşamın hem aktörleri hem de seyircileri olduğumuza inanıyoruz. Seyirci olarak merak ve hayranlık duygularımızı geliştiriyoruz.
Aktörler olarak, insan deneyimini ifade etmek için sürekli yeni yollar arıyoruz. Adanmışlık, varoluşumuzun gizemini düşünme arzusundan kaynaklanıyor. Sanat ise bu gizemin ortak yaratıcıları olmamızı sağlıyor. Sezgilerimizi, hayal gücümüzü geri kazanmak için bir araya gelmemiz, bize ilham veren değerleri hatırlamamız ve yaşamın içimizde yeniden nefes almasına izin vermemiz gerektiğini biliyoruz… Yaşamın içimizde yeniden nefes almasına izin vermek; alçakgönüllülüğü, bizden daha büyük olana minnettarlık duymayı yeniden hatırlamamızı gerektiriyor. Başkalarıyla ilgilenmek için kendimizi bir kenara bırakmayı; insanı ve dünyayı sevgiyle kucaklamayı gerektiriyor.
Sanat; doğa, insan, geçmiş, bugün ve gelecekle kucaklaşmanın en güzel yolu…
Anadolu ise, binlerce yıldır atmakta olan koskoca bir kalp… Ve bu kalbin her bir atışı; adanmışlığı, farklı insan hikayelerini, dayanışmayı, paylaşmayı, birlikte var olmayı, bereketi, sevgiyi, aşkı, umudu ve hayalleri anlatıyor.
Bugün, Anadolu’nun kalp atışları, ya eskisi kadar duyulmuyor, ya da duyulmak istenmiyor…
Sanatçı ve akademisyen Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’ın şu sözleri yaşanan bu derin kaybı son derece duyarlı bir şekilde anlatıyor: “Masalları da kaybettik, hayal gücünü de... İyinin, doğrunun her halükarda kazanacağını anlatır masallar. İdeal ve adanmışlık vardır masallarda. İnsani sorunlarla ilgilidir masallar…”
“Müze”nin tanımını değiştirdi
Bildiğimiz gibi, Prof. Dr. Koçan, dünyada benzeri olmayan Baksı Müzesi’nin kurucusu. Bayburt’a 45 km uzaklıktaki Bayraktar Köyü’nde 2010 yılında kapılarını açan Baksı Müzesi’nin benzersiz olmasının en büyük nedeni ise, bence “müze” tanımını değiştiriyor olması. “Sanata ve bilime ilişkin nesnelerin, sanat ve bilim yapıtlarının, sergilendiği, saklandığı, korunduğu yapı” olarak tanımlıyoruz müzeyi…
Oysa, Koçan’ın doğduğu topraklarda kurduğu Baksı Müzesi, Anadolu topraklarında yaşanan göçe, kültürel yabancılaşmaya, kaybolmaya ve gurbet çilesine son verebilmek için insanlara bir üretim alanı sunmayı amaçlayan bir yaşam alanı. Ve bu yüzden, Baksı’yı sadece bir yapı değil, bir adanmışlık hikayesi olarak tanımlamak gerekiyor…
“Burası bizim toprağımız”
“Burası yaratıcıların mekânı… Kimsenin kılığına girmedik, tarifine girmedik. Burası zor bir yer. Burası bizim toprağımız. Hikayemizin başladığı yer. Kimse bizi kopartamaz” diyor Hüsamettin Koçan.
İnsanın insana yabancılaşmadığı, kimsenin diğerini ötekileştirmediği, çözümlerin çatışma değil, ortak üretim üzerinden arandığı, herkesin bir arada olabileceği kaliteli ve tutarlı bir üretim ortamı yaratmayı amaçlıyor Baksı Müzesi… Ya da Koçan’ın ifadesiyle “İnsani dayanışma anıtı.”
İnsani ve demokratik bir kültür ortamı
Baksı Müzesi’nde yer verilen “Gel Zaman Git Zaman” başlıklı sergi ise; sanatı “üst” ve “alt” olarak ayırmayan, kitle kültürü ile sınırlamayan, sanatın ve kültürün gerçek üreticisi olan insanı küçümsemeyen bir zemin sunuyor. İnsani ve demokratik bir kültür ortamı için adanmışlık ve gönüllülük kavramlarını öne çıkarıyor; halk kültürünü günümüz sanatı örnekleriyle yan yana getirerek, bir insan hikayesi anlatıyor. Toprağın değerini ve insanına sunduğu zenginlikleri hatırlatmayı amaçlıyor. “
Sen karşındaki insana ‘hiçsin’ dersen, o insana asla ulaşamazsın. İletişim kurmadan deneyim geçmiyor. Deneyim de üretmeden olmuyor. Herkesin bir arada olabileceği kaliteli ve tutarlı bir üretim ortamı yaratmak gerekiyor” diyor Hüsamettin Koçan.
Öyle ki, bir kültürel demokrasi projesi olarak hayata geçirilen bu girişim, kapılarını herkese açıyor. Bir yaşam alanına dönüşüyor. Herkesi birlikte üretmeye davet ediyor. İnsanlara, “topraklarınızın size verdiği değerleri yeniden hatırlayın, toprağınızı terk etmeyin, gurbeti tercih etmeyin” çağrısı yapıyor.
Çünkü; “Köy kayboluyor. Bölgedeki araziler nadasta. Kimse ekip biçmiyor. Eskiden buğday ekilip biçilirdi. Gençler gidiyor, gurbete son vermek istiyoruz” diyor Koçan.
Ben kadınlara inanıyorum
2000 yılında oluşmaya başlayan bu fikir, 2005 yılında Baksı Kültür Sanat Vakfı ile gelişmeye devam ediyor. Sergi salonları, depo müze, atölyeler, konferans salonu, kütüphane ve konukevi gibi bölümlere sahip olan müze 40 dönümlük bir alanda, devletten hiçbir maddi yardım almadan 2010 yılında tamamlanıyor. Çok sayıda sanatçı, gönüllü destek veriyor bu iyilik hareketine. Genç kızlar atölyelerde birlikte üretiyor; bölge halkı istihdam ediliyor; hatta konferans salonu gerektiğinde bir eğitim merkezine, gerektiğinde bir düğün salonuna dönüşüyor.
Geçen sene ise, Baksı Kültür Sanat Vakfı ile kent merkezindeki Kaleardı Mahallesi’nde, “Hüsame Köklü Kadın Eğitim ve İstihdam Merkezi” projesinin temeli atılıyor. Amaç, 2025’te yöre kadınlarının buradaki atölyelerde üreteceği yerel ürünleri dünyaya pazarlamak.
“Ben kadınlara inanıyorum. Kadınlar üretiyor. Onlar dört duvar arasında kalmak zorunda bırakılmamalı” diyor Hüsamettin Koçan. Kadınların özgürce üretebildiği, kendi ayaklarının üzerinde durduğu bu projenin bölgede ne derece büyük bir fark yaratacağına duyduğu inancı ifade etmek için… Baksı Müzesi’nin çağrısı net: “Zaman geleceğe doğru akar. Yapıtlar ve anıtlar ise geçmişe aittir. Bizim bugün amacımız, birlikte üretim ahlakı oluşturmak. Artık her şeye yeniden bakma zamanı geldi…”