Mitler, var kalma masallarıdır. Başarıların, kahramanların, gücün, saygının ve onurun sürdürülebilirlik öyküleridir.
Hayatımız ve işimizle ilgili enformasyonları değerlendirirken, tüm olup bitenleri ve yargılarımızı, mitlerimizin süzgecinden geçiririz. Mitler, değişim zamanlarının baş aktörleridir.
Değişimi fark edenlerin prangaları, değişime direnenlerin Korona’nın ve yol açtığı krizlerin ezberleri bozduğu değişim çağında etrafımız ekonomik ve çevresel mitlerle dolu...
Kriz sonrası oluşmaya yüz tutan yeni ekonomi sistemi kabul etmede (yönetmede) karşımıza dikilirler. Mitler, semboller aracılığıyla hayatımızı yönetir. Bazen bu bir kavram, bir atasözü veya bir dil alışkanlığıdır.
Artık alıcısı olmayan ürünleri üretmek ne kadar akılsızlık ise, eski mitler üzerine şirket geleceğini bina etmek de o kadar abesle iştigaldir. Özellikle büyük ve parlak başarıya sahip kurumların altını oyan, bizzat kendi eskimiş mitleri olmaktadır.
Kurum mitolojileri, yeni gerçekliği kavrayacak şekilde değişir. Bu değişime direnen firmalar, mitleriyle birlikte tarih olurlar. Değişenler, yeni mitleri yazar ve yükselen değerleri oluştururlar.
Nicelik mitlerini çözen Türkiye, nitelik ile meydan okuyacaksa zaten kendinde var olan mitlerini topluma sunmak zorundadır. Kendi mitlerimiz dururken yabancıların mitlerine hayranlık niye ki.
MUCİZE İNSANLARIMIZI HATIRLASAK YETER
30’larda uçak yapan Nuri Demirağ, çay tarımını başlatan Zihni Derin, ilk Türk lokomotifi Karakurt’u yapan 23 mühendisimiz, Devrim otomobilimiz, sibernetik biliminin kurucusu Cizreli El Cezeri...
Acaba romancı, şair, film yapımcısı, senarist veya politikacılarımız. Kendi mucize insanlarımızdan kendi mitlerimizi yüceltip gençlerimize yeni ilhamlar sunamaz mı?