Endülüs’ün büyük oğlu Seneca’dan bu yana mutluluğun “insan yaşamına değer katma” olduğunu biliyoruz… Bir girişimciyle konuşurken, bir fabrikada üretimi incelerken, bir satıcının ürünlerini pazarlarken “kendini anlatmasını” özenle izlerken her işin yaşama bir değer katmak olduğunu düşünürüm. Ağzımızdan gökyüzüne saçılan sözcüklerden kurulan küçük bir cümle “bakış açımızı” değiştirebilir; “ufkumuzu” açabilir; değer katmanın “yol ve yöntemlerini” değiştirebilir.
Kemal Memnun’un Esenyurtve Çerkezköy’deki fabrikalarını gezerken, zihnim, bu insanların hiç bilmedikleri, görmedikleri başkaları için en iyiyi üretmenin peşinde amansız bir mücadele vermelerini sorguladı. Bugünün girişimcileri, iş insanları ve değişik alanlarda uzmanlaşmış profesyonelleri toplum olmanın en önemli ölçüsü olan başkaları için en iyiyi üretebilmenin peşinde “anlamlı” iş yapıyordu; bizler de onların işlerini anlatma sorumluluğu taşıyorduk.
Kemal Memnun, Jigger kumaş boyama, şardon, tıraş, fırça ve zımpara üretiyor. Çerkezköy’ deki ofisinde “Jigger kumaş boyama makinelerini ülkemizde bir tek biz yapıyoruz” diye söze giriyor. Daha ikinci cümlesini kurmadan, söze giriyor, kendisine rol modeli seçtiği, özendiği bir rakibinin olup olmadığını öncelikle söylemesini istiyorum: Almanya’da THİES yanıtını veriyor.
Kendini abartan, yaptığı işin salt “olumlu yönlerini” öne çıkarak, hiç hata yapmamış gibi anlatan iş insanlarının medyada yeterince yer aldıklarını hepimiz biliyoruz. İş yaşamını “tornistansız gemi” sanma cehalet konforuna sığınan insanlarımız da yok değil. Algı saptırmalarını en aza indirmek için iş insanlarıyla yapılan söyleşinin “yaratıcı yüzleşmenin” için küçük bir adımını oluşturması için çabalarız. O nedenle Kemal Memnun’a da soruyoruz: “Ürettiğiniz jigger makinasında hüneriniz nedir, hatta hüneri de aşarak hangi akıl kattınız ki müşterilerinize değer kazandırdınız?”
Anında sorumuzun yanıtını veriyor: “Redüktor yerine servo Türk motorlar kullanıyoruz. Operasyon hatalarını en aza indirdik. İşlem sırasında makinalarımız çapın hesaplanması, gerginlik ayarı, kumaş kalınlığı hesapları gibi işlevleri etkin biçimde otomatik olarak kendisi yerine getirebiliyor. İster pamuklu, ister sentetik sentetik veya karışımlı kumaş üretin, basınçlı ve atmosferdik model jiggerlerimiz ile kalite, hız ve esneklikle kullanıcının işini kolaylaştırıyoruz.”
Herkesin gözetim ve denetimine açık bir iddia… Varsa aksini iddia edecek olan beri gele!
Memnun Makina’nin ürünler 25 ülkede kullanılıyor. Aralarında Hindistan, Özbekistan gibi ülkeler de var: Almanya’da… Almanya’daki firmada floş ve asetat kumaşların üretimi yapılıyor.
Memnun Makina’yı Kemal Memnun babasından devralmış… Baba ilk kez zımpara üretimiyle başlıyor. Dünden bugüne kararlı bir yürüyüşleri var. Bugün de Şardon tıraş ve fırça makinelerine odaklanmış durumdalar. İşi geliştirmek için kazançlarını sürekli yeni yatırımlara yönlendiriyorlar.
Kemal Memnun’a kendi kimliklerini hangi değerler üzerine kurguladıklarını, başarı hikayelerinin hangi değerlere dayandığını da soruyoruz: Önce, şardon makineleri için geliştirdikleri ‘özel yazılımı’ anlatıyor… İkincisi, fırça temizleme işlemlerinde yenilikler geliştirdiklerini söylüyor… Üçüncüsü, makinelere akıl katarak kapasitelerde yüzde 15’e varan katkılar yaptıklarının altını çiziyor. Dördüncüsü, makine-donanımda konstrüksiyon sağlamlığı yaratan malzeme seçimindeki özenlerini belirtiyor. Beşincisi, fırçalarda dokuma ve örme için ek değerler kattıklarını belirtiyor. Altıncısı, saha içinde Ar-Ge yaptıklarını; TÜBİTAK’dan proje onayı aldıklarını söylüyor. Yedincisi de, sayıları 10’a yaklaşan mühendisle ve teknik elemanlarla sezgisel birikimlerini mühendis hesaplamasına dönüştürdüklerini sıralıyor.
Kemal Memnun, “ Ülkemizde tekstil üretimi belli bir yere geldi. Makine üretiminde de çok ciddi tekil başarılar var. Sizin anlatımınızla özellikle boyama işlemlerinde önemli teknoloji katkıları ve yurt dışında marka firmaların satın alınması süreci işliyor. Bir adım daha ileri gitmemiz için sektörün bütün aktörlerine mesajınız ne olur?” sorusunu yöneltiyoruz. Kısa bir yanıt veriyor: ”Makine kullanımında ve üretiminde hüner sahibi olduk. Bizden çok önceleri işe başlamış ülkelerin düzeyini yakaladık. Rakip ülkelerden çok gerilerde değimiz. Ar-Ge çalışmalarını kolektif bir biçimde üretici ve müşteri bütünlüğünde ele alabilir ve örgütleyebilirsek, yeni teknolojilere uyumlu önemli adımlar atabiliriz. Önemli ithal ikamesi yaratıyoruz, doğrudan ihracatımız kararlı biçimde büyüyor. Ciddi istihdam yaratıyoruz. Şu anda işini iyi yapanlar için talep sorunu da yok…”
Kemal Memnun’un bakış açısından tekstil manileri sektörünü değerlendirdiğimizde, alınması gereken önlemler önlem şöyle somutlanıyor:
Ülkemizde finansmana erişilebilirlik ve finansman maliyetinde yatırımcının ciddi engelleri var.
İnsan kaynağı arzında yetersizlik, işyerlerinde çok sık iş değiştirme ve birbirinden eleman alma eğilimi giderek artıyor.
Yatırımcı teşvik ediliyor, ama belli bir strateji çerçevesinde, iyi planlanan, gözetlenen ve denetlenen, birbirine haksız rekabet yaratmayan bir ortam ve iklime ihtiyaç var.
İstediğimiz kalite ve maliyette hammadde temininde sorunlarımız olmadığını söylersek yanıltıcı olur.
Maalesef ana sanayi yan sanayi ilişkisini kurup oturtamadığımız için birçok parçayı kendi bünyemizde yaptığımız için maliyetlerimiz artıyor.
Memnun gibi değer yaratan insanların ne yaptıklarını incelerken Aziz Nesin’in bir sözü zihnimizde canlanıyor: “ Her koyun kendi bacağından asılır; doğrudur… Ama insanlar koyun değildir; birbirlerinin bacaklarından asılırlar.” Eğer çalışmalarımız kendimizin rahat yaşamasını sağlamıyor, başkalarına değer katmıyor ve tam zamanında yapılmıyorsa “anlamlı” olamaz.
Ülkemizde başka üretim alanlarında olduğu gibi, tekstil ve diğer alanlarda makine üreticilerini dolaşırken, ülkemiz insanının “kendini kanıtlamak” istekliliğinin önemli bir potansiyel oluşturduğu gözlemliyoruz. Tasarımdan üretime kısa zamanda alınan mesafeleri kimsenin görmezden gelmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Çorum’dan Gaziantep’e, Çerkezköy’den Konya’ya Adana’dan Bandırma’ya, ülkenin hemen noktasına uzanan bir “üretme heyecanı” var.
Üretme heyecanı, olağanüstü bireysel gayretler ve alınan önemli sonuçlar var ama, oluşan önemli potansiyeli maddi ve kültürel zenginliğe dönüştürmede bir eksikliğimizi de açık yürekle sorgulayalım: Bir araya gelerek, örgütlenerek bazı işleri yeterince yapamıyoruz: Birincisi, siyasi irade, bürokrasi, iş insanları, ilgili STK yönetimleri, magazinden uzak ihtisaslaşmış ve değer katan medya bir araya gelerek bir üretim alanları için “ulusal stratejiler” kurgulayamıyoruz. İkincisi, ulusal stratejilerimiz, stratejilerin uygulanma örgütlenmesi özellikle de geribildirimlerle ödünsüz gözetim ve denetim yapamadığımız için birbirimizin ayağına kurşun sıkıyoruz… Kayıt dışı uygulamaların haksız rekabeti ve ülke imajını zedelemesinin önünü kesemiyoruz. Aramızdaki “fiyat rekabeti” nedeniyle hakkımız olan fiyatları olmada zorlanıyoruz. Üçüncüsü, kendi aramızda ve diğer aktörlerle işbirliklerinde yeterli olamadığımız için oluşan ekosistemlerin sinerji yaratan özünü öne çıkarmak yerine asalak unsurları gelişmeyi engelliyor. Ana sanayi ile yan sanayi bütünlüğü kuramıyor; rekabet edebilir ölçek, rekabet edebilir maliyet, rekabet edebilir kalite gibi konularda potansiyellerimizi değerlendiremiyoruz.
Her alanda olduğu gibi makine üretiminde de küresel ölçekteki yeni oluşumları dikkate alan yeni ölçek, teknoloji ve yönetişim anlayışını hızla örgütlenmemiz gerekiyor… Başarılı bireysel örneklerimizi hızla kolektif aklın gücüne dönüştürmeliyiz…