Kazakistan’da neler oluyor?

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Orta Asya’da siyasi açıdan en istikrarlı ülkelerden biri olarak görülen Kazakistan’daki ekonomik temelli protestolar, bir anda halk hareketine dönüştü. Sokaklar karışınca, komplo teorisyenlerine de gün doğdu; En büyük zanlı “dış güçler”. O kadar ki, Türkiye’deki hükümet yanlısı basın işi “Kazakistan’ı FETÖ’cüler karıştırdı” söylemine kadar vardırmış durumda.

Tüm bu teoriler, tek adam rejimine evrilmiş yönetimler açısından, Kazak halkının yaşadığı ekonomik sıkıntılar ve siyasi baskı nedeniyle sokağa çıkmış olması ihtimalinden çok daha “kullanışlı” elbette.

Ancak Kazakistan’ın iç dinamiklerine bakıldığında yaşananların altında derin yolsuzluk ağları, ülke kaynaklarının sadece bir kesimin çıkarı doğrultusunda kullanılması olduğunu düşünmek çok daha gerçekçi. Doğal kaynaklar açısından çok zengin, geniş bir yüzölçümüne ancak buna göre oldukça az nüfusa sahip Kazakistan’da halkın isyanı fakirlikten kaynaklanıyor. Nazarbayev’in yıllarca açıktan, son birkaç yıldır da perde arkasından yönettiği ülkede, halk bağımsızlığın ilk günlerinde ülke zenginliklerinden az da olsa pay aldı. Bu durum da Kazakistan’ın refah açısından, kendisi gibi doğal zenginliğe sahip olmayan diğer Orta Asya Cumhuriyetleri’nin önüne geçmesine neden oldu. Ekonominin görece iyi gittiği dönemde, kimse Nazarbayev yönetiminin “demir yumruğuna” pek ses çıkarmadı ve ülkede siyasi istikrar iklimi hakim oldu. Ancak COVID-19 pandemisinin ekonomiyi yavaşlatması, kuraklığın tarım ürünü arzını azaltması, enflasyonun Kazakistan ölçülerinde rekorlar kırmaya başlaması, üzerinde oturulan petrol sahalarına rağmen ülkede elektrik kesintilerinin neredeyse rutinleşmesi, bugün yaşanmakta protestoların köşe taşlarını döşedi.

Durumdan vazife çıkaranlar…

Sokaklar karışınca, içerde de dışarda da bu durumdan “vazife çıkaranlar” olacaktır elbette. İç politikada, bizzat Nazarbayev tarafından “halefi” olarak seçilmiş olan Cumhurbaşkanı Tokayev’in ilk yaptığı, yönetimdeki “Nazarbayev etkisini” olabildiğince kırmak oldu mesela; Nazarbayev’in Devlet güvenlik Konseyi Başkanlığı’na, akrabasının da başkan yardımcılığına acilen son verildi protestolara karşı ilk tepki olarak. Tokayev, resmen kendisinin atamış olmasına rağmen, fiilen üzerinde “Nazarbayev gölgesi” bulunan hükümetin de istifa etmesini sağladı. Belli ki Kazak Cumhurbaşkanı bu kargaşadan, Nazarbayev ekibini “günah keçisi” ilan edip, güçlenerek çıkma sevdasında. Bu gerçekleşir mi? Sokak hareketlerinin gidişatı gösterecek. Tokayev’in bir diğer adımı ise Kazakistan’ın üyesi olduğu “Kollektif Güvenlik Örgütü” (KGÖ) yardıma çağırmak oldu.

KGÖ, Rusya’nın merkezini oluşturduğu, Orta Asya coğrafyasında NATO’ya alternatif olarak kurulmuş bir güvenlik örgütü. Tıpkı NATO’daki 5. Madde gibi, KGÖ’nün kurucu antlaşmasının 4. Maddesi de, üyelerinden biri tehdit altındaysa, diğerlerinin yardıma gelmesini öngörüyor. Ancak bu madde, tehdidin dışardan gelmesini şart koşuyor. Göstericilerle başa çıkamayan Tokayev’in “dış güçler” ve “terörizm” söylemine başvurmasının nedeni de bu; Eğer olaylar “iç kargaşa” olarak isimlendirilse, hukuksal olarak KGÖ’nün desteğini isteme imkanı bulunmuyordu. KGÖ’nün Kazakistan’a müdahalesi Orta Asya’da kimin “patron” olduğunu da tüm dünyaya göstermesi açısından kayda değer; Türkiye’nin öncülüğünde geçen yılın sonunda yeniden canlandırılan, Kazakistan’ın da etkin üyesi olduğu Türk Devletleri Örgütü Moskova’da kaşların kalkmasına yol açmıştı. Kazakistan’daki kargaşada Türk Devletleri Örgütü’nün etkisinin “kağıt üzerinde” kalıp, Rusya merkezli KGÖ’nün olaylara doğrudan müdahalede bulunması, Moskova’nın bölgede elini çok güçlendiren bir gelişme oldu.

Batı etkisi var mı?

Söylemde “dış güçler” retoriği hakim olduğunda bir başka olağan şüphelinin de Batı cephesi olması kaçınılmaz; Nitekim, Rusya ile Ukrayna üzerinden restleşmekte olan ABD öncülüğündeki Batı cephesinin siyasi açıdan Kazakistan’ın karışmasından en çok yarar görecek taraf olduğunu söylemek mümkün. Rusya’nın ilgisinin Batı’daki Ukrayna’dan, Doğu’daki Kazakistan’a kayması, Putin-Biden pazarlık masasında ABD’nin elini çok güçlendirecek bir unsur. Sadece Rusya değil, Belarus açısından da aynı durum geçerli; Belurus’un da asker göndererek ilgisini Kazakistan’a yöneltmesi, Lukaşenko’nun Moskova ile koordine halinde Avrupa’yı sığınmacılar üzerinden rahatsız etme sürecini baltalamaya aday. Kazakistan’daki olayların nereye evrilebileceği şu an için muamma; Ancak şu ana kadar yaşanan gelişmeler, ülkede Nazarbayev gölgesinin silineceğini, ülkenin Rusya’nın tartışmasız “arka bahçesi” olduğunun tescilleneceğini gösteriyor. Gerisini zaman gösterecek….

Tüm yazılarını göster