Kaygan yamaç

Burak ÖZBEK

“Bir efendin olabilir, bir kralın olabilir,

Ama asıl korkulacak adam vergi memurudur!”

Bu sözün günümüzden yaklaşık 4500 yıl önce kadim bir Sümer tarihçisi tarafından kaleme alındığını söylesem…

M.Ö. 2500 yılı civarında vergi tarihinin yazılı ilk işaretlerine Sümer kent-devleti Lagaş’ta yapılan arkeolojik kazılar sırasında rastlanılmış, yazıtlarda vergi sorunlarının kökenlerine ve ilk toplumsal reform (!) niteliğindeki vergi düzenlemelerine yer verilmiştir.

Detayları merak edenler için Samuel Noah Kramer’in “Tarih Sümer’de Başlar” eserine bakmalarını buraya not düşelim.

Vergi tarihine ışık tutan Sümer yazıtlardan günümüze değin ekonomik, politik ve sosyal faaliyetlerde önemli bir araç vazifesi gören vergiler, maliye biliminin de daima etkili araştırma alanlarından biri olmuştur.

Yakın dönemde yapılan bu araştırmalardan biri de vergiye uyum çerçevesini güç ve güven arasındaki dinamik etkileşime dayanarak kurgulayan “kaygan yamaç” (slippery slope framework) modelidir. Ortaya atılan bu üç boyutlu model; vergi idaresinin gücü, vergi idaresine duyulan güven ve bunlar arasındaki ilişkiden kaynaklanan vergi uyumu üzerine temellendirilmiştir.

Aslında hiç de yabancı olmadığımız bu teorinin çerçevesi E. Kirchler öncülüğünde şöyle çizilmiştir.

Bizde ana hatlarıyla izah etmeye çalışalım…

Vergi idaresine duyulan güvenin ve vergi idaresinin gücünün düşük olduğu koşullarda mükelleflerin vergi kaçırarak dolayısıyla vergiye uyumu en aza indirerek bireysel çıkarlarını maksimize etmeye çalışmalarını beklemek şaşırtıcı olmayacaktır. Buna karşılık, düşük güven koşulları altında vergi idaresi denetim ve para cezalarına başvurduğunda ise artan güçle birlikte vergi uyumu da doğal olarak artacaktır. Ancak bu uyumun zorunlu vergi uyumuyla sonuçlanması daha muhtemeldir.

Yalnız burada, vergi idaresinin gücünü; denetim ve para cezalarıyla sınırlandırmak yerine vergi mevzuatının genel yapısı ve vergi idaresine tahsis edilen bütçeyi de gözeterek düşünmek gerekir.

Peki, ya tersi durumda;

Yani, düşük güç koşulları altında vergi idaresine duyulan güven artarsa!

Vergi idaresinin; adil, açık, toplum çıkarlarını gözeten bir yapıya sahip olmasıyla birlikte vergi mevzuatının da herkesçe açık, net ve anlaşılabilir olması güvenilirlik noktasında etki yaratacak unsurlardır. Dolayısıyla güven derecesine bağlı olarak yapılan bu girişimlerle birlikte gönüllü vergi uyumu da artacaktır.

Esasen güç ve güven arasındaki etkileşimin bir yansıması olarak karşımıza çıkan bu anlayış, mükelleflerin vergi uyumuna yönelik motivasyonlarını etkilemektedir. Bu itibarla gücün mükellefler tarafından algılanış biçimi önem kazanmaktadır. Zira her ne kadar denetim ve ceza uygulamalarıyla zorunlu vergi uyumunun sağlanması daha muhtemel görünse de, yapılan çalışmalar ile dürüst mükelleflerin korunarak adaletin tesis edilmesi idareye olan güveni artıracağından, bu uygulamaların bir boyutuyla da vergiye gönüllü uyuma katkı sağlayabileceği söylenebilir.

Atalarımız ne güzel söylemiş: “sapla samanı karıştırmamak gerek.” diye.

Vergi bilincinin ve vergi uygulama sistematiğinin ileri olduğu devletlerde yukarıda ele aldığımız temel değerlere ilişkin uyum ideale yakındır. Ülkemizde de uzun zamandır vergi uyumunu sağlamaya yönelik bilgi teknolojileri odaklı sistemlerin uygulanması ve geliştirilmesine yönelik bir seyir bulunmaktadır.

Hazır beyan sistemi, interaktif vergi dairesi, e-tebligat, interaktif vergi danışmanı, izaha davet müessesesi, e-fatura e-defter, sektörel risk odaklı mükellef analizleri, KDV iadesi risk analiz sistemi gibi uygulamaların yanı sıra Gelir İdaresi Başkanlığının sosyal medya hesaplarını etkin bir şekilde kullanması da vergi idaresi tarafından atılmış adımlardan yalnızca birkaç tanesidir.

Toplam 1000 dolar!

Konuyla ilgili araştırma yaparken Şükrü Kızılot Hoca’nın 2006 yılındaki bir yazısına rastladım. İçinde öyle bir hikâye var ki maliye bilimiyle ilgilenen, ilgilenmeyen herkesin beğeneceği cinsten.

Hafızaları tazelemiş olalım…

“Bir fabrikada, büyük bir makine aniden durmuş. Tamirciler geliyor, bir türlü çalıştıramıyor. Sonunda, yaşlı bir tamirci bulmuşlar. Tamirci, makinenin etrafında dolaşarak, dikkatli bir şekilde kontrol etmiş. Sonra, kendini izleyenlere dönerek;

“Bana bir çekiç getirir misiniz?” demiş.

Çekiç gelmiş. Çekici eline alan tamirci, makineye yaklaşmış ve tespit ettiği bir yere çekici “tık” diye vurmuş.

O da ne? Makine, başlamış çalışmaya

Patron, son derece memnun

Sormuş;

- Borcumuz ne kadar?

- 1000 dolar.

- Neee… Çekiçle makineye şöyle bir vurdun, o kadar. Bunun için mi 1000 dolar istiyorsun?

- Evet

- Peki... O zaman bana ayrıntılı bir fatura düzenle. İstediğin 1000 doların ayrıntılarını görmek istiyorum.

Bunun üzerine yaşlı tamirci, faturayı düzenleyip, patrona uzatmış. Patron, faturayı almış ve dikkatle okumaya başlamış;

Çekiçle, makineye vurmanın bedeli: 1 dolar.

Çekici nereye vuracağını bilmenin bedeli: 999 dolar.

Toplam: 1000 dolar.”

Kim bu kıssadan kendine nasıl bir hisse çıkarır bilmem ama!

Vergi uyumu çerçevesinden bakarsak biraz da “çekici nereye vuracağımızı bilmek” gerekmez mi, ne dersiniz?

Bu vesileyle bizler de rahmetli Prof. Dr. Şükrü Kızılot Hocayı bir kez daha rahmet ve saygı ile anmış olduk.

Kaynaklar

Kogler C., Muehlbacher S., Kirchler E. “Testing the “slippery slope framework” among self-employed taxpayers”.

Kozalı B., “Vergi Adaleti Algıları Bağlamında Kaygan Yamaç Modeli: Davranışsal Vergi Uyum Analizi” T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalı Maliye Teorisi Bilim Dalı Doktora Tezi.

www.hurriyet.com.tr/cekici-vuracagin-yeri-bilmek- Şükrü Kızılot

Tüm yazılarını göster