“Kavramlar ve terimler” de “topraklar” gibi masumdur

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

Büyük bir aile dramının acılarından süzülen deha olduğunu düşündüğüm Sıdhartha Mukherjee’nin “Gen” kitabından çok şey öğrendim. Öğrendiğim gerçekliklerden biri de, “Teknoloji tarihi, genel ürünler üzerinde yazılır: Tekerlek, mikroskop, uçaklar, internet. Fakat aynı tarihe kavramsal geçişler üzerinden bakmak daha aydınlatıcı olabilir” değerlendirmesidir.

Kavram geçişleri

Ateşin kullanılması, çiğ beslenmeden pişmiş beslenmeye, eritme gücüyle taş araçlardan metal araçlara geçişi olarak değerlendirirse karşımıza büyük bir sosyo-ekonomik tarih serüveni çıkar.

Tohumun toprağa atılmasında kavramsal geçişlerin izi sürülürse, kentleşmenin, işbölümünün, uzmanlığın ve yaşamak için birbirimize bağımlılığın çok değişik iletişim ve etkileşim tarihiyle yüzleşiriz. Avcı-toplayıcı toplulukların uzun tarihinden sonra yaklaşık 13 bin yıl süren kırsal toplum oluşumunun, olgunlaşmasının ve dönüşmesinin tarihi bize çok şey öğretir. Bir de buna kentleşme süreçlerini ve bugünkü ihtiyaçlardaki değişmeleri eklersek, insan nasıl insan oldu diye derin düşüncelere dalar; nesiller boyu ortak çalışmayla gerçekliğe yaklaşan bir tarih anlatımına ulaşabiliriz.

Tekerlek icadını da, kavram geçişi olarak ele aldığımızda, doğrusal hareketin dairesel harekete geçişle insanların, yüklerin ve fikirlerin akışındaki alan değişikliğiyle kültürel alış-verişin gereği olan başta güven sorunu olmak üzere ticarette eşdeğerliliğe uzanan ciltler dolusu tarih bilgisinin rüzgârıyla geniş ufuklara yelken açabiliriz.

Kayık teknolojisi deyip geçemeyiz. Kavramsal geçiş süreci mihenginde, karadaki hareketi suya taşıyan kayık teknolojisinin uygarlık tarihindeki izlerini küçümseme imkânımız kalmaz.

Uçakların karadaki hareketleri havaya taşıyarak bağlantı, ulaşılabilirlik, erişilebilirlik, iletişim ve etkileşim, rekabet ve işbirlikleri alanında yarattıkları yeni geçim örgütlenmesi yapılarını, işlevlerini ve kültürünü kavramadan gelecek inşa edilemeyeceğini zihnimizde netleştiririz.

Alfabenin icadını kavramsal geçişlerin penceresinden gözlersek, sözel kültürün gevşekliğinden, yazılı anlatımın disiplinine; belgenin ikna ediciliğine uzanan etkisiyle bütün deneyim ve birikimlerin aktarılmasında yarattığı etkilerle çok değişik olguların derinliklere sinmesi bizi şaşırtabilir. 

Mikroskop ve teleskop, normal boyutlardaki görmeyi, sonsuz küçük ve sonsuz büyüklüklere taşıyan gelişmelerin yarattığı sosyo-ekonomik etkiler bağlamıyla değerlendirdiğimizde; bilim ve uygarlığın bugüne gelişinin çok renkli, çeşitli ve zengin denizlerini kulaçlamak zorunda kalırız.

Buharlı makinelerde, içten patlar motorlarda, elektrik motorlarında ve jet motorlarında kavramsal geçiş izleri organik enerjiden mekanik enerjiye geçin, daha önceki teknolojilerdeki etkiler gibi, insanlığı birçok bağımlılıklarından kurtardıklarını, yeni ve daha kapsamlı bağımlılıklara sürüklediğini hayretle fark ederiz. Yerleşik düzen öncesinde, insanlar arasında farklılık çok sınırlıyken, yerleşik düzen sıradan emekle uzmanlık emeğini ayırmış; hala bugün arınamadığımız kölelik düzeni yaratmış; gelir eşitsizliğinin adaletsizliğiyle yüzleştirmiştir. Teknolojik gelişmelerin kavramsal geçişlerle anlatılması, teknolojinin etkisinin büyüklüğüne göre yaşamı kolaylaştırdığı gibi fosil yakıtların iklim değişikliğini hızlandıran etkisine kadar kendi ayağımıza kurşun sıkma tarihi olarak da yazılabilir.

Yarı iletken teknoloji ve internetin kavramsal geçişlerinin, fiziksel bağlantıları, ilişkileri, etkileşimleri, rekabet koşullarını ve işbirliği olanaklarını “sanal geçişlere dönüştürmesini” kavramadan yapay zekâ gelişmelerinin yaratacağı yaşamı kolaylaştırıcı etkiler kadar insanın varoluşunu tehdit eden yönlerini gerektiği gibi anlamak, anlatmak, değerlendirmek ve anlamlandırmak mümkün olmaz.

“İdrakin anası”

Eğer, teknolojik gelişmeleri kavramsal geçişler olarak ele alıp; yaşamı kolaylaştırıcı ya da zorlaştırıcı etkilerini bütünsel olarak kavrayacaksak…

Eğer, “inançtan düşünceye geçememiş olmanın gelişmeye etkilerini” sorgulayarak hata kültürü oluşturacak, hata katsayısını azaltacaksak…

Eğer, “kul olmaktan çıkıp yurttaş olmanın” sorumluluklarını ve gereklerini yerine getireceksek…

Eğer, “taklitten yaratıcılığa geçerek”, Ar-Ge, tasarım ve inovasyonla küresel ölçekte eşdeğerlilik ilkelerine göre ticarette varlığımızı sürdüreceksek…

Eğer, “topluluk düzleminden toplum düzlemine geçerek gelişmiş toplum” olma yolunda ilerleyeceksek, kavramsal geçiş sürecini özenle gözlemiz, izlememiz ve yönlendirmemiz gerekir.

“Kavramların bileşenlerine özen göstermeyen ve içeriklerini boşaltanların, anlatma fetişi yarattıklarını” çok yazan ve eleştiren biriyim. Özellikle “idrak düzeyi sapmalarının” kavramların doğru içerikleriyle kullanmamaya bağlarım.

Köylü babam, “Topraklara ve kurumlara küsülmez. Toprağı tavında işlersen her zaman verir. Kurumları da doğru yönetirsen istediğin sonucu yaratır” derdi. Kavramlar da topraklar ve kurumlar gibi masumdur. Doğru adlandırma, doğru kavramlaştırma, doğru düşünce ve doğru davranış dinamikleri olumlu sonuç üretir; tersi de olumsuzluk yaratır.

Yeni kavramlar türetmeden, yeni ve kapsayıcı idrak oluşturmak mümkün değil. Geri dönüp iyi analiz edersek, piyasaya sunulan birçok kavram, örneğin “endüstri 4.0” geçerliliğini koruduğu halde; kavramların içerikleri ve kavramsal geçiş süreçleri üzerinde emek ve zaman harcamamış popülist kolaycılar onların geçerliliğini yetirdiğini anlatarak vasatlar rüzgarında rahatlar; karpuz keserek yürek ferahlatma 

Makro iktisadi konular, özellikle piyasa göstergeleri kadar “kavram içerikleri ve kavramsal geçiş süreçleri” üzerinde tartışsak, toplumsal gelişmeye katkımızı çoğaltabiliriz. Ülkemizde kaliteli gelişmeler yaratmak istiyorsak “kavramlar idrak anasıdır” sözünü rehber edinmeli; kavram içeriklerini boşaltanların kimler olduklarını sorgulamalıyız.

Tüm yazılarını göster