Tek kutuplu dünyadan, çok kutuplu sisteme geçiş, beraberinde karmaşayı da getirmeye devam ediyor.
Ukrayna savaşı iyiden iyiye açığa çıkardı: Artık sarsılmaz ittifaklar, güvenilir müttefikler yok.
Her ikisi de NATO üyesi olan Türkiye ve Yunanistan'ın arasındaki gerilim mesela, her geçen gün artıyor. NATO'da lider pozisyonunda olan ABD ise, Türk-Yunan anlaşmazlıklarında "tarafsız" rolünü tamamen terkedip, Atina'nın yanında konumlandı.
SUUDİLER'İN PETROL KARARI
ABD'nin Ortadoğu'da koruyup kolladığı Suudi Arabistan, Başkan Biden'ın Rusya'yı sıkıştırmak için yaptığı ricayı hiçe sayıp, OPEC+ grubunda petrol üretiminde günlük 2 milyon varil kesinti kararının önünü açtı.
Bu kararın, Biden'ın "petrol üretimini düşürün" ricasını iletmek üzere, Kaşıkçı cinayetini bile görmezden gelerek Suudi Arabistan'ı ziyaret etmesinden hemen sonra alınması özellikle önemli.
Aynı dönemde Suudi Kralı'nın geleneksel olarak kendi uhdesinde bulunan Başbakanlık görevine, sürpriz bir kararla oğlu Veliaht Prens Muhammed Bin Salman'ı atadığı da unutulmamalı. Veliaht Prens, tam da Kaşıkçı cinayetini yargılayan Amerikan mahkemesi Biden yönetimine "Muhammed Bin Selman uluslararası alanda ABD hukukunun lider ya da krallara sağladığı dokunulmazlıktan yararlanır mı" sorusunu sorduğu dönemde Başbakan atandı. Böylece "ülke lideri" haline getirilip, Amerikan yargısına göre "dokunulmaz" hale geldi. Dokunulmazlık özgüveni, belli ki Suudi Arabistan'ın "cesaretini toplamasının" önünü açmış ki petrol üretimi düşürme kararı, Washington'un gözünün içine bakarak alındı.
ABD'nin buna karşılığı sert olacak gibi; Kongre'den şimdiden Suudiler'e silah satışının durdurulması, Yemen savaşı üzerinden baskı yapılması dile getirilmeye başlandı bile. ABD Dışişleri Bakanı Blinken da "Tüm opsiyonlar masada, Kongre ile beraber hareket edeceğiz" diyerek Suudi yönetiminin bir şekilde "cezalandırılacağının" işaretini verdi.
AB'NİN RUSYA YAPTIRIMLARI SULANDIRILIYOR MU?
Rusya'nın Ukrayna'da işgal ettiği dört bölgeyi ilhak etmesine karşı Avrupa Birliği'nin attığı yeni yaptırım adımı ise, Avrupa'nın "birliğini" sorgulatmaya aday.
AB'nin ana hatlarıyla Rusya'nın petrol ihracatını hedef alan bu yeni yaptırım paketinin aslında çok daha sert önlemler içermesi bekleniyordu. Polonya ve Baltık ülkeleri, yaptırımların nükleer enerji işbirliğini, Rusya'dan elmas ithalatını ve Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill'in de yaptırım listesine alınmasını istiyorlardı.
Ancak elmas ve pırlanta ticaretinin merkezi konumundaki Anvers'in durumunu etkileyeceği gerekçesiyle Belçika, elmas yaptırımının rafa kalkmasını sağladı.
Bulgaristan'ın yaptırım paketinde yer alan, Rusya'dan petrol alımına ilişkin kısıtlamalardan 2024 sonuna kadar muaf tutulması kararlaştırıldı. Macaristan ise, Rus petrolünün boru hatlarıyla taşınmasına yönelik kısıtlamalardan muaf tutuldu.
Rusya ile nükleer işbirliği AB içinde çok yaygın olduğundan, kimse nükleer yaptırıma yanaşmadı bile.
Kış gelirken, enerji kriziyle başa çıkamayan Avrupa Birliği'nin Rusya'ya karşı "yekvücut" duruşu giderek daha çok yara alıyor gibi.
EN KARIŞIK İŞ; LİBYA MESELESİ
Tüm bu karmaşa içinde AK Parti hükümetinin yeni bir salvosu gündeme düştü; Libya'da ülkeyi seçime götürmek için kurulan, ancak bunu öngörülen zamanda yapamayan ulusal birlik hükümeti ile deniz sınırlarının belirlenmesine ilişkin yeni bir anlaşma imzalandı.
Trablus'ta, görevi belirli/yetkisi kısıtlı Dibeybe hükümetiyle imzalanan anlaşma, hem pek çok soru işaretini hem de ciddi bir uluslararası tepkiyi beraberinde getirdi.
Soru işaretlerinin ilki anlaşmanın hukuksal olarak geçerliliği üzerine;
Dibeybe hükümetinin görev yönergesinde, ülkenin geleceğine yönelik "uluslararası taahhütler verilemeyeceği" açıkça ifade edilirken, böylesine bağlayıcı bir anlaşmaya imza koyup koyamayacakları tartışılmaya başlandı.
Bir başka karmaşa, anlaşmanın imza sürecinde yaşandı; Metnin altında imza için ismi açılan Libya Petrol ve Gaz Bakanı Muhammed Oun imza töreninde Libya'da değildi. İsminin yanına "yerine" ibaresi konulup, başka birine imzalatıldı anlaşma.
Anlaşmanın onay süreci de sıkıntılı; Bizzat imzalanan anlaşmanın maddelerinden biri, yürürlüğe girebilmesi için her iki ülkenin iç hukuk sistemi çerçevesinde onaylanmasına ilişkin. Ancak Libya'nın mevcut parlamentosu imza töreninden sadece saatler sonra anlaşmayı reddettiğini açıkladı.
Tepkiler ise, özellikle Yunan hükümetinin -deyim yerindeyse- kıyameti koparması üzerine birbiri ardına geldi. ABD'den Mısır'a, Avrupa ülkelerine kadar pek çok kesimden adeta tek ses yükseldi; "Dibeybe hükümetinin böyle bir anlaşma yapmaya yetkisi yok."
Libya ile imzalanan anlaşmanın hukuki zemini bu kadar sıkıntılı olunca, Türkiye'de de AK Parti dışında pek sahip çıkan olmadı anlaşmaya. Fazla bir etki de yaratmadı.
Sadece Türk dış politikasında yeni bir karmaşa olarak kayıtlara geçti, o kadar...
Kişisel bir not;
Uluslararası ilişkiler çok hızlı gelişiyor, izleyebilmek giderek daha çok güç gerektiriyor. Bunun için arada bir nefes almak gerek. Küçük bir izin ricası; 18 Ekim Salı günü yeniden bu sütunlarda görüşmek üzere...