Dünya, ikinci dünya savaşı sonrasında kurulan sistemin yıkılışını yaşıyor bugünlerde.
Dostların düşman, düşmanların dost olduğu yeni bir sistem bu;
Bir yandan Ukrayna’da Sovyetler Birliği döneminde aynı ülke toprakları içinde yer alan, kader birliği yapmış Rusya ve Ukrayna’nın savaşı, diğer yanda İsrail’in 40 yıllık düşmanları ile barışması.
Ya da 200 yıllık “tarafsızlık” statüsünü rafa kaldırmaya hazırlanan İsveç ve aynı yolu izlemeye kararlı Finlandiya.
Tüm bu hareketlilikten Kafkaslar da azade değil elbette;
İRAN VE AZERBAYCAN’DAN, “ZENZEGUR” ULAŞTIRMA KORİDORUNA ALTERNATİF
30 yıldır çözülememiş Karabağ sorunu bile, Türkiye destekli Azerbaycan ordusunun zaferiyle çözüldü son iki yıl içinde. Ermenistan ile Azerbaycan arasında, Rusya’nın kotardığı ateşkes anlaşmasının bir ayağını da Türkiye’nin çok yakından ilgilendiği “Zenzegur koridoru” uzlaşması oluşturuyor.
Zenzegur koridoru uzlaşması, aralarında doğrudan bir sınır bulunmayan Azerbaycan ile yine Azerbaycan’a bağlı, Nahçıvan özerk cumhuriyeti arasında, Ermenistan topraklarından geçecek bir “kara ve demiryolu ulaşım koridoru” açılmasını içeriyor. Ancak ateşkes anlaşmasının üzerinden yaklaşık bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen koridor konusunda ilerleme olmadı.
Bunun yerine hiç beklenmeyen bir gelişme yaşandı; İran ve Azerbaycan, Zenzegur koridoruna alternatif olacak yeni bir ulaşım koridoru üzerinde uzlaştı.
Tahran ve Bakü arasındaki siyasi gerilim düşünüldüğünde bu anlaşma, “ilginç” olarak yorumlanabilecek bir gelişme;
İran’da yaşayan Azeri nüfus konusunda Azerbaycan yetkililerinden gelen açıklamalar, İran’da her seferinde tepkiyle karşılanıyor. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bakü seyahati sırasında okuduğu, Aras nehrinin güneyindeki çoğunlukla Azeri nüfusun yaşadığı bölgenin İran’da kalmasına ağıt niteliğindeki şiir, Tahran-Ankara arasında karşılıklı notalaşmaya kadar varmıştı.
Aradaki bu gerginliğe rağmen İran ve Azerbaycan’ın üzerinde uzlaştığı yaklaşık 55 kilometrelik bu yeni ulaşım koridoru, Ermenistan’ın –ve elbette Moskova’nın- Nahçıvan’ı Azerbaycan’dan ayrı tutma politikasının sonu anlamına gelecek. Anlaşmada İran ile Azerbaycan’ı ayıran Aras nehri üzerine ikisi demiryolu, ikisi de karayolu ulaşımı için 4 köprü kurulması planlanıyor ve koridor üzerinden yapılacak taşımacılık için çeşitli gümrük muafiyetleri öngörülüyor. Koridordaki ulaşım altyapısının finansmanı ise büyük ölçüde Azerbaycan tarafından karşılanıyor. İran’ın da bu koridordan kazancı, İran Körfezi’nden Karadeniz’e uzanacak yeni bir alternatif ulaşım hattına kavuşmak oluyor.
Türkiye de bu yeni ulaşım hattından en çok yararlanacak ülkelerin başında geliyor; Yeni koridor sayesinde Türkiye ile Azerbaycan arasında kara ve demiryolu hattı bağlantısı sağlanabilecek. Bu bağlantı, Türkiye’nin Orta Asya’ya ekonomik açılımı için de kritik önem taşıyor.
IRAK’LA PETROL KARMAŞASI
Bölgede bir başka karmaşa ise, Irak petrolleri konusunda yaşanıyor;
Türkiye, Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi ile imzaladığı anlaşma uyarınca, bu bölgeden çıkan petrolün Ceyhan’a taşınıp, buradan tankerlerle alıcılara taşınması sürecini başlatmış, ancak bu gelişme Bağdat yönetiminin tepkisiyle karşılanmıştı. Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin tek başına petrol satış yetkisi bulunmadığını öne süren Bağdat hükümeti, buna aracılık eden Türkiye’yi 2014 yılında Paris’teki uluslararası ticaret mahkemesine şikayet etmişti. Paris’teki mahkemenin bu konudaki bir sonraki duruşmayı Haziran ayında yapması ve bunun “karar duruşması” olması bekleniyor. Türkiye’nin mahkeme tarafından 24 milyar dolara kadar varabilecek cezaya çarptırılabileceği uluslararası basında yazılıp çiziliyor.
İşin kötüsü, Irak Yüksek Mahkemesinin petrol anlaşmazlığı konusunda Şubat ayında verdiği Bağdat lehine karar, Türkiye’nin hukuki durumunu daha da güçleştirdi. O kadar ki, Ankara’dan “madem Bağdat yönetimi davada ısrar ediyor, biz de Kerkük-Yumurtalık boru hattını tümden kapatalım” sesleri bile çıkmaya başladı. Ankara, özellikle ABD’nin araya girip, Bağdat yönetimini tahkimdeki davanın geri çekilmesini sağlamaya çalışıyor. Amerikan yönetiminde Ankara’ın bu yöndeki talepleri pek yankı bulmazken, Bağdat hükümeti ise ne boru hattının kapatılmasını istiyor, ne de uluslararası tahkim’den vazgeçiyor.
FİNLANDİYA VE İSVEÇ’İN NATO ÜYELİĞİ; TÜRKİYE VETO EDER Mİ?
Uluslararası alanda bir başka karmaşa ise, Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini veto edebileceğine ilişkin çıkışıyla geldi.
Erdoğan benzer bir çıkışı Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği görevine geçiş sürecinde de yapmış, ancak daha sonra vetosunu geri çekmişti. NATO ülkelerindeki hava, Erdoğan’ın Finlandiya ve İsveç çıkışının da “pazarlık yapmak için” olduğu yönünde.
Ancak Ankara’daki AK Parti hükümetinin hem ekonomik olarak, hem dış politikadaki sıkışmışlığı göz önüne alındığında, bu pazarlıktan büyük bir kazanım beklemek pek mümkün değil.
Uluslararası camiadaki hava, AK Parti ve Erdoğan’ın bu çıkışı -sonu yine geri adım bile olsa- yaklaşan seçimlerde “propaganda” malzemesi” olarak kullanmayı amaçladığına ilişkin şekilleniyor.
Kim bilir ? Belki de Beyaz Saray’da Biden’la bir fotoğraf bile çıkarabilir bundan AK Parti hükümeti...