Karbon yakalama teknolojileri “net sıfır” hedefi için çözüm değil

Didem Eryar ÜNLÜ YAKIN PLAN

İklim krizinin etkilerini ortadan kaldırmak için küresel sera gazı emisyonlarının yüzyıl ortasına kadar net sıfıra ulaşması gerekiyor. Hedefler 2050 ve 2060’da net sıfır emisyona ulaşılmasına yoğunlaşıyor.             

Net sıfır emisyon, insan faaliyeti nedeniyle atmosfere salınan karbondioksit, metan, azot gibi gazların miktarının yeryüzü tarafından doğal olarak emilen sera gazı miktarıyla dengelenmesi ve karbon nötr olması anlamına geliyor.           

Ağaç dikiminden, karbondioksiti toprağa çekmeyi sağlayan tarım pratiklerine kadar bir dizi doğal yöntem, atmosferdeki karbon miktarını azaltmanın basit ve ucuz yöntemleri olarak uygulanıyor.            

1970’lerden bu yana ise, “karbon yakalama ve depolama teknolojileri” (CCS) gündemde ve hızlı bir çözüm olarak ortaya atılıyor.       

Süreç endüstriyel kaynaktan salınan gazı, içinde çözücü madde bulunan bir emiciye göndermekle başlıyor. Bu gazın içindeki CO2 toplanıyor, diğer gazlar geri bırakılıyor. Sonrasında çözücü madde, CO2’den ısı kullanarak ayrıştırılıyor ve geri dönüştürülerek yeniden kullanıma sokuluyor. Arıtılmış CO2 ise yerin altında, kayalarda depolanıyor.

Net sıfır için bu teknolojilere güvenmeyin

Fakat uzmanlar, karbon depolama teknolojilerinin yeterince başarılı olmadığını; karbon kullanımını sonlandırmayı geciktireceğini ve 2030 yılından önceye devreye girmemesi gerektiğini savunuyorlar.              

Enerji Ekonomisi ve Mali Analiz Enstitüsü (Energy Economics and Financial Analysis, IEEFA) tarafından yayımlanan The Carbon Capture Crux – Lessons Learned (Karbon Yakalama Meselesi – Öğrenilen Dersler) isimli rapor, hükümetlerin net sıfır hedefl erine ulaşmak için karbon yakalama teknolojilerine güvenmemeleri gerektiği konusunda uyarıda bulunuyor.               

Rapor; doğal gaz, sanayi ve enerji sektörlerindeki önde gelen 13 büyük ölçekli karbon yakalama ve depolama (CCS) ve karbon yakalama, kullanma ve depolama (CCUS) projelerini analiz ediyor. Bu projeler, dünya çapındaki toplam mevcut operasyonel kapasitenin yaklaşık yüzde 55’ini oluşturuyor.      

Raporun yazarı Bruce Robertson, on üç projeden yedisinin düşük performans gösterdiğini, ikisinin başarısız olduğunu ve birinin güvensiz olduğunu ifade ediyor.         

Robertson şu yorumları yapıyor: “CCS teknolojisi 50 yıldır kullanılıyor. Birçok proje başarısız oldu ve başarısız olmaya devam ediyor. Başarılı olan projelerin sayısı ise çok az. Birçok uluslararası kuruluş ve ulusal hükümet, Net Sıfır’a ulaşmak için fosil yakıt sektöründe karbon yakalamaya güveniyor, fakat bu kesinlikle işe yaramayacak. Çimento, gübre ve çelik gibi emisyon azaltımının zor olduğu sektörlerde, bu teknolojilerin bir rol üstlenebileceğine dair bazı göstergeler olsa da, genel sonuçlar, finansal, teknik ve azaltım konularında abartılı ve düşük performans gösteren bir çerçevenin devam ettiğini gösteriyor.”

Yakalanan karbon petrole hizmet ediyor

Avustralya hükümeti geçtiğimiz hafta, CCS’nin “Avustralya’nın net sıfır hedefl erine ulaşmasına yardımcı olmak için hayati bir rolü olduğunu” söyleyerek, iki yeni büyük kıyı sera gazı depolama alanını onayladı. Ancak Robertson, karbon yakalama teknolojisinin bir iklim çözümü olmadığı konusundaki görüşünde kararlı. Şöyle diyor Robertson; “Raporumuzun gösterdiği gibi, CCS onlarca yıldır var ve çoğunlukla gelişmiş petrol geri kazanımı (EOR) sayesinde petrol endüstrisine hizmet veriyor. Gaz sektöründe yakalanan tüm karbonun yaklaşık yüzde 80-90’ı EOR için kullanılıyor. Bu durum daha fazla karbon emisyonuna yol açıyor.”             

Milyar dolarlık CCUS tesisleri tarafından her yıl yakalanan karbonun yaklaşık 4'te üçü; küresel olarak toplam 39 milyon ton yakalama kapasitesinin yaklaşık 28 milyon tonu, daha fazla petrolü yer altından çıkarmak için petrol sahalarına yeniden enjekte ediliyor.              

Uluslararası Enerji Ajansı, 2050 yılına kadar net sıfıra uyum sağlamak için yıllık karbon yakalama kapasitesinin 2030 yılına kadar 1,6 milyar ton CO2’ye çıkması gerektiğini söylüyor.             

Robertson ise şunu söyliyor: “Tarihsel gidişata dayanarak, bir iklim çözümü olarak son derece gerçek dışı olmasının yanı sıra, bu yakalanan karbonun çoğu, gelişmiş petrol geri kazanımı için kullanılacak” diyor.         

Geçmişteki uygulamalar, CCS projelerinin büyük finansal ve teknolojik risklere yol açtığını ortaya koyuyor.          

ABD’deki Petra Nova ve Kemper kömür gazlaştırma santrali de dahil olmak üzere, enerji sektöründe planlanan CCS kapasitesinin yaklaşık yüzde 90’ı uygulama aşamasında başarısız oldu veya erken askıya alındı. Sonuç olarak, endüstri tarafından genel olarak iddia edilen yüzde 90 emisyon azaltım hedefine uygulamada ulaşılamadı.      

Uygun depolama alanlarını bulmak ve orada tutmak da büyük bir zorluk; atmosfere geri dönmemesini sağlamak için yeraltında tutulan karbonun yüzyıllar boyunca izlenmesi gerekiyor.

Başarısız projelerin sayısı çok daha fazla

Başarısız olan ve düşük performans gösteren karbon yakalama ve depolama projelerinin sayısı başarılı olanlardan çok daha fazla. Başarılı CCUS projeleri, esas olarak fosil yakıt endüstrisine hizmet eden ve daha fazla emisyona yol açan doğal gaz işleme sektöründe yer alıyor.              

Yakalanan karbon, çoğunlukla gelişmiş petrol geri kazanımı için kullanılıyor; petrol basıncını artırmak ve daha fazla yer altından petrol çıkarmaya izin vermek için karbon dioksit yeraltına pompalanıyor. Bu süreç petrol üretiminin arttırılmasına neden oluyor ve daha fazla emisyon üretiyor. Fosil yakıtlı enerji santrallerinin ömrünü uzatmak için karbon yakalamayı kullanmak önemli bir finansal ve teknik risk barındırıyor: Gorgon ve Great Plains gibi mevcut projelerin düşük performans göstermesi bunu doğruluyor.

Tüm yazılarını göster