Bu sözü geçen hafta ABD Merkez Bankası Fed’in Başkanı Jerome Powell, bir televizyon kanalına verdiği röportajda söyledi. Powell’un sözü önemli çünkü dünya GSYH’nın yüzde 25’ini (26,9 trilyon dolar) üreten, ulusal parasının dünya toplam rezervinin yüzde 56’sını oluşturduğu ve nerede ise Türkiye’nin GSYH’sı kadar savunma harcaması yapan (877 milyar dolar) bir ülkenin Merkez Bankası Başkanı. Diğer yandan Powell’un başı öyle dik ki, ABD Federal Hükümeti 2023 yazında ek borçlanma için Senato’yu ikna etmeye çalışırken ne Powell Başkan Biden’a size para verelim maaşları ödeyin dedi, ne de Başkan Biden’dan böyle bir teklif geldi. İşte bunun adı Merkez Bankası Bağımsızlığıdır. Powell, çok rahat konuşuyor, çünkü kendisini başkanlık koltuğuna oturtan Trump olmasına rağmen, Biden görev süresi dolduğunda onu tekrar atamıştı.
ABD enflasyon oranı pandemi sonrası yükseldi ve 2022 Eylül ayında yüzde 9,6’ya kadar çıktı. Fed bu orana hızla tepki verdi ve politika faiz oranını artırmaya başladı. Fed’in sağlam duruşu enflasyonun yükseliş eğilimini kırdığı gibi hızla düşmeye başlamasını da sağladı ve nihayetinde oran 2023 yılını yüzde 3,4’le kapattı. Buna rağmen Fed sıkı para politikasının enflasyon oranı yüzde 2’ye inene kadar devam edeceğini söylemekte.
ABD ekonomisi ile Türkiye ekonomisi elbette farklı. Farklı olan bir başka unsurda kurumsal yapılanma. ABD ya da bir batı yakası ülkesinde hükümet seçim döneminde merkez bankasını dalgalı sulara bırakmaz/bırakamaz. Parasal genişlemeye ancak yaşanılan ekonomik sorunlara göre gidir. Nitekim Fed’in bilanço büyüklüğü 2008 krizinde yaklaşık 3 trilyon artarken, pandemi dönemindeki artış 5 trilyon doları bulmuştu. ABD’deki enflasyon biraz da bu parasal genişleme kaynaklı.
Türkiye’de siyasetçiler de, halk da yaşanılanlardan ders almıyor. 2019’da girdiğimiz (bana göre Türkiye ekonomisi 2015 yılından bu yana krizde) ve halen devam eden krizin bu kadar derinleşmesinin altında da bu yatmakta. Enflasyon ve döviz kuru artarken politika faiz oranını düşürmek hata idi. Bu hatayı yapanlar haziran ayından bu yana tam tersi bir davranış biçimi sergilemekte ve bunu rasyonel (akılcı) politikalar olarak göstermekteler. Dolayısıyla kibarca söylersek bir önceki politikalar akılsızların işi imiş.
Biz yine de bu hataya hoş görelim. Fakat önemli olan nokta halen uygulanan politikanın da akılcı olmaması. Bu politika gelir-servet dağılımını daha da bozmakta ve kamu borç stokunu yukarı çekmekte.
Son yirmi iki yılda yapılan özelleştirmelerle, kentsel rant uğruna yapılan inşaatlarla, eğitimde, kültürde uygulanan politikalarla ülkenin geçmişi, tarihi, anıları yok edildi. Adeta geçmişi olmayanlar ülkesi haline geldik. Mevcut bu politikalara devam edilirse geleceği de olmayanlar ülkesi haline gelebiliriz.
Bu kadar yüksek maliyetli ekonomik ve siyasal tercihlerin altında elbette kurumsal altyapımız yatmakta. Anayasa değişikleri, Türkiye de sadece kör topla işleyen demokrasiyi değil, rasyonel kararlar alacak mekanizmaları da çökertti. Kısacası Türk halkı 2010 ve 2017 Anayasa değişiklikleri ile bu krizleri satın aldı.
Bundan dolayı TCMB Başkalarının yurtdışından ithal edilmesi de, 7 ay sonunda görevden alınması da, yılda bir başkan değiştirilmesi de normal. Zaten halkımız da ne olanların ne de olacakların farkında değil.
Okuma önerisi: İktisat ve Toplum Dergisi, Ocak 2024 sayısı.