Kar amacı gütmeyen kurumlar (2)

Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ

Geçen hafta sizlere kâr amacı gütmeyen kurumlardan (KAGK) bahisle bu tür kurumların yönetimlerinin başarı veya başarısızlıklarının devamlı tartışma konusu olduğunu ve bunun nedeninin de kar amacı güden kurumların başarılarını göstermek için kullanabilecekleri bir (1) kar-zarar cetvelleri ve (2) Bilançolarla özetler ve ‘chart of accounts – hesap tablosu’ denilen bir konvansiyonlarının olmaması olarak göstermiştim. Ortada başarı/başarısızlığı kâğıda dökecek bir konvansiyon olmayınca KAGK’lar ne kadar çok çalıştıklarını menfaat sahiplerine (stake holder) ispatlamak için faaliyet raporlarını şişirmekten başka çare bulamazlar.

Klasik muhasebe konvansiyonuna göre kâr amacı güden işletmelerin (KAGİ) birbirlerinden farkları yoktur. Kar-zarar cetvelleri ve bilançolar mukayese edilebilir, işletmeler başarı/başarısızlık açılarından kıyaslanabilirler. KAGK’lar için böyle bir olanak yoktur. Eleştiri veya övgüler bu nedenle çoğu kez başka mülahazalarla yapılır.

Halbuki bazı KAGK’ların birbirlerine ve KAGİ’lere benzer yönleri vardır. KAGK’lar kâr amacı gütmüyor olabilirler ama bu isimle adlandırılmasalar bile ‘müşterileri’ vardır. Bu müşteriler KAGK’ların hizmetlerinden yararlanan kişi ve kurumlar ve bu hizmetlere değer verildiği için onları destekleyen ‘sponsorlardır’. KAGK’lar için hizmetlerinden yararlananlar ve sponsorlar topluca ‘menfaat sahipleri’ olarak isimlendirilirler. Bazen sponsorlar ve KAGK’ların hizmetlerinden yararlanan kişi ve kurumlar çakışırlar yani kısmen veya tamamen aynı olabilirler.
Şimdi sizlerle bir konvansiyon örneği olarak dış ticareti destekleme kurumları için hazırlanan sistemi paylaşmak istiyorum. Hatırlayacaksınız bir aralar bizim de İGEME adlı bir kurumumuz vardı. Derken bu kurum ‘ülke masaları’ kurulacak falan diye 2011 yılında zamanın Ekonomi Bakanı tarafından kapatıldı. Kurumlar belli nedenlerden dolayı açılırlar. Mevcudiyetlerine gerek kalmamış olduğuna yani misyonunu tamamlamış olduğuna inanmış ki, zamanın bakanı Zafer Çağlayan İGEME’yi ortadan kaldırdı . Sonra Çağlayan da gitti ama İGEME geri gelmedi. Böylece Türkiye dış ticareti teşvik kurumu olmayan nadir! ülkeler arasına katıldı. Bir ticaret teşvik kurumu olan (TPO-Trade Promotion Organization) İGEME belki bir gün tekrar incelenir, niye açıldı? Neden kapatıldı? Sorularına cevap aranır diye KAGK konvansiyon örneğimi TPO’lar için geliştirilen bir sistemi anlatarak veriyorum. Her ne kadar bu sistem TPO’lar için geliştirilmişse de diğer tür KAGK’lar tarafından kolaylıkla adapte edilebilir.

Bir değerlendirme sistemi öncelikle hizmeti üretmenin amaçlarının saptanmasıyla başlamalıdır. Bu amaçlar yuvarlak, afaki, cilalı laflar değil tanımlanmış hedefler olarak konmalıdır. Yani eğer dış ticareti teşvik edeceksek “Ülkenin yüksek menfaatleri” “Dış ticarette önde gitmek” falan gibi tanımı olmayan kavramlar yerine tanımlanmış başka bir deyişle operasyonel (ölçülebilir) tanımları yapılmış hedefler konulmalıdır. Dış ticareti teşvik için kurulan bir kurumun başarısı/başarısızlığı bu amaçlara ulaşımı ile ölçülecektir. Kâr amacı güden işletmeler için hedef saptaması kolay. Geçen hafta anlattığım gibi “Kar, müşteri memnuniyeti, geleceğe yatırım, genel ulusal ve uluslararası ekonomik konjonktür gibi argümanlar tüketildikten sonra geriye kalan yönetimin işletmeyi ne kadar iyi veya kötü yönettiğinin tartışılmaz ölçüsüdür.” KAGK için bu olanak yok. O zaman bu tip örgütler için sıfırdan ‘hedef’ tanımıyla başlamamamız gerekiyor.

Önce hedef ne demek ona bakalım. Dediğim gibi her kurumun bir misyonumtrak veya vizyonumtrak kuruluş gerekçesi vardır. Söz gelimi örnek olarak aldığımız TPAO’ların başarılı sayılanlarından Yeni Zelanda Ticaret ve İşletmeler kurumu (NZTE) hedeflerini şöyle anlatıyor: NZTE’nin tek amacı şirketlerin Yeni Zelanda’nın menfaatleri için uluslararası alanda daha büyümelerini, daha hızlı olmalarını ve daha iyi olmalarını sağlamaktır.

Buraya kadar iyi. İyi de bu tabirlerin (büyük, hızlı, iyi ve Yeni Zelanda’nın çıkarlarına hizmet) alayı hem tanımlara hem bu tanımlara uygun ölçümlere ihtiyacı var. NZTE bu ‘hedeflerine’ ulaşabilmek için birçok eğitim ve danışmanlık hizmeti sunar yayınlar yapar. Dünyadaki hemen hemen tüm TPO’lar aynı şeyi söylerler ve benzer etkinliklerde bulunurlar.
Sizin anlayacağınız NZTE’de diğerlerinden farklı değil. Şimdi KAGK’lara uygun uygulanabilir bir konvansiyon neye benzemeli ona bir eğilelim.

(1) ETKİNLİK VE HEDEF AYIRIMI

En başta KAGK’ların bir hedefleri vardır bir de etkinlikleri. Bu ikisi aynı şey değildir. “Canım bu da laf mı?” demeyin. Çaresizlikten çoğu kez bu tip kurumlar etkinliklerini hedef olarak gösterirler. Söz gelimi NTZE “Bu dönem içinde X kadar işletme hızlı, Y kadar işletme daha iyi büyüdü” demek yerine “Bu dönem A kadar işletmeci eğitim aldı, B kadar işletmeye danışmanlık hizmeti sunduk, C tane yayın yaptık” derler hatta “Web sayfamızı D kadar tıkladılar” derler. İyi güzel de bunlar hedef değil etkinlik. Her vakada olduğu gibi bu raporları dinleyen/okuyanlar da “Efendi bunlar iyi de netice?” diye sual ederler.

(2) HEDEFLERE ULAŞIMIN ZAMANI

İkinci olarak kâr amacı güden kurumların aksine KAGK’lar kısa, orta ve uzun vade hedefler koymak durumundadır. Bazı hedefler başarının final ölçüleri sayılabilirken bazıları da ara ölçüler olarak nitelendirilirler. İhracatta devlet teşvikleri dersi alan bir işletmecinin hemen ihracat rekorları kırmasını bekleyemezsiniz. Kâr amacı güden kurumlar ise dönem sonu kar-zarar cetveli ve bilançolarıyla hedeflerine ulaşıp ulaşmadıklarını anlatabilirler.

(3) ÖLÇÜM METRİKLERİNİN SEÇİMİ VE GELİŞTİRİLMESİ

Üçüncüsü KAGK’ların etkinliklerinin boyutlarının çoğu kez bir metriği yani ölçülmeleri için konvansiyon olarak kabul edilmiş ölçekleri yoktur. Kâr amacı güden kurumlar için kullanılan para gibi sayılabilir sonuçlar yerine KAGK’lar bazı sonuçlarını nominal ölçekler kullanarak rapor etmek zorundadırlar. Söz gelimi iç pazarda faaliyet gösteren bir işletmenin ihracata eğilmesini sağlamak amacıyla yapılan etkinliklere katılan işletme yöneticisinin bu konuda ne kadar ikna olduğunu ancak eğilim anketleriyle ölçebilirsiniz.

(4) HEDEFLERE ULAŞIMA KATKININ BELİRLENMESİ

Dördüncüsü başarıyı nasıl ölçerseniz ölçün hedeflere ulaşımda kurumun katkısının aynı amaca hizmet eden diğer kurumların katkılarından ayıklanması gerekir ki takdir edersiniz bu oldukça zor bir iştir. Mesela ihracatı kalkındırma merkezi yılsonu artan ihracatın salt kendi çabaları yüzünden olduğunu ileri sürerse bu doğal olarak garip karşılanır.

Tüm bu zorluklardan bu tip kurumların neden uluslararası düzeyde kullanılan bir muhasebe sistemleri olmamasına aslında şaşmamak gerekir.

Amacı ihracatı teşvik olan bir kurumun başarısının final ölçüsünün ‘ihracatın arttırılması’ olması doğaldır. Nitekim İGEME kapatılmadan önce o zamanın sanıyorum müsteşarıydı bir sohbette artarak “Bunca yıl faaliyet gösteren bu kurumun ihracatın artmasına ne katkıda bulunduğu tartışmalıdır” diyerek aslında kendi zafiyetini dile getirmişti.

Evet, sonuçta ihracatın arttırılması final ölçüdür ama bunu tek ölçü olarak alırsanız yukarıda anlattığım birçok şeyi de ıskalarsınız. Bir TPO’nun etkinliğinin final ölçüsü bir kere ihracatın arttırılması değil ‘sürdürülebilir ihracatın’ arttırılmasıdır. Sürdürülebilir ihracat birçok kişinin anladığı gibi çevreye duyarlı ihracat değil ihracat yoluyla dışarıya transfer edilen kaynakların fazlasıyla (ve en azından aynen) geri alındığı ihracattır. Sürdürülebilir ihracat devamlı ihracat demek de değildir. Söz gelimi Türkiye’nin ‘sürdürülebilir ihracat’ planında sürdürülebilir ihracat nedir tanımlanmamıştır! İhracatın sürdürülebilir olup olmadığına karar verebilmek için ihracat yoluyla elde edilen gelirin o ürün veya hizmetin dış alıcıya teslimine kadar ülkenin direkt veya dolaylı olarak üretime harcadığı kaynakların hesaplanması gerekir. Kısaca ihracatın maliyeti denilebilecek bu hesap sadece ihracatı yapan işletmenin harcadığı kaynakları değil, devlet desteklerini, girdi sübvansiyonlarını, vs., da hesaba katmak zorundadır.

Benim Botsvana’da yaptırdığım bir hesaba göre bu ülkenin en büyük ihraç malı olan et sürdürülebilir bir ihraç malı çıkmamış, yetkililerde bunu anlamakta güçlük çekmişlerdi. Hesap dışarıya satılan her kilo etle birlikte kilolarca da su ihraç edildiğini (hayvanların kesime gelene kadar tükettikleri su), su sıkıntısı olan bu yörelerde elde edilen gelirin bu suyun yerine konmasına yetmediğini gösteriyordu.

Diyelim ki final ölçüyü koydunuz ve ‘sürdürülebilir ihracat’ dediniz. Ülkenin ihraç mal ve hizmetlerinin ‘gerçek kaynak maliyetlerini de’ hesapladınız. Bu ölçüde bir etkinlik-hedef karmaşası yok. Ancak, hedefe ulaşımın zamanı kritik. Bir kurumun genellikle bir yıl olan raporlama dönemi sonucu bu hedefe ulaşmasını beklemek haksızlık olabilir. Diyelim ki bu konuda da anlaştık. Sürdürülebilir ihracatın bir metrik sorunu da yok. Miktarlar neyse o. Ancak kurumun bu hedefe ulaşımdaki katkısının diğer kurum ve kişilerin katkılarından ayıklanması zor. Yani, eğer sürdürülebilir ihracat bir hedefse kurumun net katkısını hesaplayabileceğiniz bir sistem de geliştirmek zorundasınız. Bu da o kadar kolay bir şey değil.

Durun daha bitmedi bu tür kurumların daha işletmelerin dış pazarlardaki rekabet gücünün yükseltilmesi; işletme sorumlularının dış ticaret ilişkin davranışlarının olumlu yönde değiştirilmesi; işletme sorumlularının dış ticaret ilişkin davranışlarını olumlu yönde değiştirme eğilimlerinin arttırılması; işletme sorumlularının dış ticarete ilişkin tutumlarının olumlu yönde değiştirilmesi ve işletme sorumlularının dış ticarete ilişkin konularda farkındalıklarının yükseltilmesi gibi diğer hedefleri de var.

Kim dedi ki işletmecilik kolay iştir.

Sağlıcakla kalın

Tüm yazılarını göster