Kaptanlar ve krallar

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

İngiltere’den farklı olarak Fransa’da merkezi devlet yerel lortları karşısına alarak köylülerin keyfi vergi artırımlarına direnmelerini haklı buldu. Fransa için bu bir 18. Yüzyıl olgusudur. Merkezi devlet bürokrasisi ve kralın maiyetindeki yüksek soylular yerel lortları politik güçten mahrum etmeye çalıştılar. Ancak buna dayanarak merkezi devletin köylülerin koruyucusu olduğunu söylemek mümkün değil. Merkezi devletin köylülerin yerel lortlara karşı feodal yükümlülüklerinin azaltılmasına destek vermesinin nedeni kendisinin vergileri artırmak istemesiydi. Sonuçta merkezi devletin yerel soyluluğa karşı aldığı olumsuz tavır hiç de lortluğun sönümlenmesine yol açmadı. Tam tersine uzun dönemde feodal sınıf güçlendi ve Fransız Devrimi’ne kadar bazen hâkim biçimde bazen durumu idare ederek ayakta kalmaya muvaffak oldu. Merkezi devletin feodal bir üst-lort olup olmamasından bağımsız olarak, ortaya çıkan sonuç sanki feodal kolektif eylem sorununu çözen ve lortluğun uzun dönemli sınıfsal çıkarlarını koruyan bir üst organın varlığı durumunda olabilecekler gibidir.

Lortluğun uzun dönemli stabilitesinin asıl nedeni devletle iş birliği yaparak merkezi olarak toplanan vergilerden pay alabilmesidir. Bu bütünleşme ve iş birliğinin küçük çiftçileri koruyarak İngiltere’den farklı bir tarımsal kapitalizm dinamiği –veya o dinamiğin eksikliği- tablosu çizdiğini iddia etmek mümkün görünüyor. Esasen köylüler ve –bugünün ölçütleriyle hayli zorlanarak da olsa- burjuva denebilecek kesimler –ki Paris dışında “burjuva” denebilecek kesimler olsa olsa “küçük burjuvaydılar”- feodal ayrıcalıklar meselesinden çok vergi toplama sürecine ve hukuka merkezden yapılan müdahalelerden rahatsızlık duyuyorlardı. Kralın yerel soyluluğu zayıflatma çabası onu tamamen ortadan kaldıramadığı için hoşnutsuzlukları artırdı ve görünür kıldı. Yani yerel soyluluk/feodal sınıf ayakta kaldı ama bu kendisini temsil eden bir üst lort olarak kralın/merkezi devletin onu koruması sayesinde değil, tam tersine kralın saldırılarına rağmen mümkün olabildi. Sanılanın tersine “burjuva” sınıfı –büyük burjuvazi- feodal ayrıcalıklardan ve geleneklerden bunalıp kapitalizmin önündeki engelleri yıkalım falan dememiş olabilir. Dengeyi bozan bizzat kraldı. Neden? 16. Louis yerel soyluluğu geriletmeyi merkezi devleti güçlendirmek ve ülkeyi modernize ederek İngiltere’ye karşı deniz aşırı bir güç olabilmek için istedi. Aynı dönemde donanmaya ve yeni inşa edilen limanlara büyük yatırımlar yaptı ancak karşılığını alamadı. Dev askeri harcamalar ABD kolonilerinin İngiltere’den bağımsızlık savaşına yapılan ve yükü giderek artan yardımlarla birleşince bütçe açığı hızla arttı. Bazı danışmanlarının, bu arada meşhur Turgot’nun söylediklerine kulak vermiş olsaydı Fransız devrimi o kadar çabuk ve o şekilde gerçekleşmeyebilirdi.

İlginç bir nokta şu olabilir. 18. Yüzyıl ortalarına gelindiğinde feodal terimi “feodal sistem” şeklinde İngiliz hukukçuları tarafından kullanılıyordu ve dar anlamda bir hukuk sistemine işaret ediyordu. Feodalite terimi daha sonra ortaya çıktı. Feodaliteden feodalizme –bir ‘izm’, bir toplumsal formasyon, bir üretim tarzı- geçiş için 19. Yüzyılı beklemek gerekecekti. Mesela 18. Yüzyıl’da Amerikan kolonilerinde çok okunan ve revaçta olan Montesquieu “feodal” terimini olumlu anlamda kullanıyor ve demokrasiyle özdeşleştiriyordu. Feodal demek yerel, çoğulcu, geleneksel ve doğrudan demekti. Asıl düşman feodal gelenekleri –yani yerel temsili- boğmaya kalkan merkezi bürokrasi ve tabii ki kraldı. Burada demokrasi temsilden çok katılıma bağlanıyor ve katılımın olabilmesi için temsilin yerel olması gerektiği düşünülüyordu. Hem yerel meclisler önemli olacaktı hem de yerel kültür ve gelenekler bu meclislerde ağır basacaktı. Binlerce kilometre uzaktaki bir genel meclise temsilci göndermekle yerel kültür ve çıkarlar sesini duyuramazdı. Öte yandan yereldeki çoğulluktan demokrasi çıkmıyorsa uzaktaki meclisten de çıkmazdı çünkü sonuçta gönderilen temsilciler yerelin temsilcileri olacaktı. Yerel pluribus demokrasiye uygun bir harsa sahip değilse uzaktaki unum (merkezi veya federal devlet) hiç olamazdı. Yerelde erdemli ve demokratik harsa sahip temsilciler seçilmiyor diye merkezi devlet bu temsilcilerin seçimine de karışıyorsa zaten her yerde teklik hâkim olacaktı; yani demokrasi zaten söz konusu olmayacaktı. Montesquieu merkezi olanın erdemle ve geniş görüşlülükle yerel olanınsa çıkarla ve dar kafalılıkla özdeşleştirilmesini reddediyordu. Bu mesele ABD anayasasının yazılışında ve onaylanmasında büyük önem taşımış olan federalist/anti-federalist tartışmasının önemli bir teması olmuştur.

Tüm yazılarını göster