Kale Grubu Başkanı ve CEO’su Zeynep Bodur Okyay, “Kapsayıcı büyüme, günümüzün en önemli sorunu olup, bu yılki G20’nin politika odağının da temel direklerinden biri. Kapsayıcı kalkınmanın ‘rehber ilke’ olması gerektiğine olan inancım sebebiyle, bu yılki B20 Uluslararası Danışma Kurulu’nun iklim değişikliği ve iş dünyasında kadın temsiliyeti gündemine büyük önem atfediyorum” diyor.
Tüm dünyanın çözmeye çalıştığı karmaşık sorunlar yumağı karşısında iş dünyasından beklentiler her geçen gün artıyor. İnsanlar, artık şirketlerin daha fazla devrede olmasını bekliyor. Bu noktada her zaman ‘sorundan değil sorumluluktan beslendiğini’ vurgulayan Kale Grubu Başkanı ve CEO’su Zeynep Bodur Okyay gibi iş insanlarının elini daha fazla taşın altına koyması gerekiyor.
30 yılı aşkın zamandır iş dünyasının içinde bulunan Zeynep Bodur Okyay, “Eleştiren değil, sahada mücadele eden olmak gerek…” diyerek, farklı platformlarda Türkiye ve dünya için daha iyisini yapmaya odaklanan çalışmalar gerçekleştiriyor. Bir yandan İstanbul Sanayi Odası Meclis Başkanlığı, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’ndaki (DEİK) Yönetim Kurulu Üyeliği, Avrupa Bölgesi Koordinatör Başkanlığı ve Türkiye-İtalya İş Konseyi Başkanlığı görevlerinde, ayrıca Global İş Forumu Derneği’ndeki çalışmalarında, iş dünyasının kronik sorunlarının aşılması için çaba gösteriyor. Diğer yandan sosyal girişimcilik ekosistemine sağladığı katkıdan Nevruz Köyü Kadınları Kooperatifi’ne verdiği desteğe kadar sürdürülebilir yaşam için tutkulu bir şekilde çalışıyor ve zamanının en az yüzde 40’ını sosyal fayda odaklı çalışmalara ayırıyor. Son olarak, G20’nin iş dünyası ayağında hükümet liderlerine sunulmak üzere özel sektörün politika önerilerini belirlediği B20 (The Business 20) kapsamında bu yıl İtalya’nın Dönem Başkanlığı’nda oluşturulan Uluslararası Danışma Kurulu’nda Türkiye’yi temsil eden Bodur Okyay, kapsayıcı büyüme açısından iklim değişikliği ve özellikle iş hayatında kadının temsiliyetinin güçlendirilmesi konularında katkılarda bulunuyor. Zeynep Bodur Okyay ile “sahada mücadele etmenin” ne anlama geldiğini konuştuk:
“B20, hükümetlerin ve iş dünyasının en ivedi küresel sorunları çözüme kavuşturmak için tek sesle ilerledikleri önde gelen bir forum. Bu yıl yapıldığı tarih itibarıyla çok kritik bir sürece denk geldi. COVID-19 salgını, krizlerin mevcut eşitsizleri daha da derinleştirdiğini bir kez daha teyit ederek, kapsayıcı büyümeyi bir önkoşul olarak etmemiz gerektiğine dair bir uyandırma çağrısı olarak görülmeli. Kapsayıcı büyüme, günümüzün en önemli sorunu olup, bu yılki G20’nin politika odağının da temel direklerinden biri. Kapsayıcı kalkınmanın ‘rehber ilke’ olması gerektiğine olan inancım sebebiyle, bu yılki B20 Uluslararası Danışma Kurulu’nun iklim değişikliği ve iş dünyasında kadın temsiliyeti gündemine büyük önem atfediyorum. Bu iki öncelik bizler için çok önemli; çünkü doğru tasarlanıp, doğru uygulandığı takdirde etkili politikaların kapsayıcı büyüme üzerindeki tesiri çok büyük.
İklim değişikliği tarafında G20 liderlerinden beklentimiz, yalnızca iklim azaltmaya yönelik önlemleri finanse edip, geliştirmeleri ve yatırımları teşvik etmeleri değil; aynı zamanda sürdürülebilir modellerin benimsenmesinde engellerle karşılaşan ülke, bölge veya endüstrileri destekleyecek girişimler başlatması. İş hayatında kadının temsiliyetinin güçlendirilmesi ise öncelikle G20 liderlerinin, eşit terfi fırsatları gibi, esnek çalışma düzenlemelerinin uygulamada da daha adil sonuçlar doğurmasına yönelik politikalar hayata geçirmesi ve aynı zamanda kadınların sürece katılımının sıkı bir şekilde izlenmesi ve raporlanması konusundaki taahhütlerini artırmalarıyla mümkün.”
“Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylaması, iklim değişikliğiyle mücadelede yeni bir sayfa açtığına işaret ediyor. Bu yeni sayfayı, iş dünyasının sürdürülebilir üretime geçiş ve sahiplenme süreçlerini de teşvik edecek bir başlangıç olarak değerlendirmek mümkün. Türkiye anlaşmayı şerhle kabul ederek, finansman ve mutlak değer üzerinden emisyon azaltım yükümlülüklerinden kurtulmuş oldu. Bununla birlikte, anlaşmanın onaylanması asli hedef olan emisyon azaltımına uygun hareket etmeyi gerektiriyor. Anlaşmanın yalnızca imzalanmasının yeterli olmadığı, uygulamada da desteklenmesi gerektiği bir kez daha vurgulanmalı.”
"Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) ve ticarete etkisi, İstanbul Sanayi Odası ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu gibi iş dünyası temsilci kuruluşlarının en öncelikli konularından biri. Yeşil dönüşüm, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir büyümenin tesis edilmesinin yanı sıra ülkemizin Avrupa Birliği başta olmak üzere, üçüncü ülkelere ihracatında rekabetçiliğinin korunması ve güçlendirilmesi için de önem taşıyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı, Türkiye’deki sanayinin geleceğini şekillendirecek ve küresel ticarete de yeni kural/standartlar getirecek. Özellikle Sınırda Karbon Vergisi (SKV) kapsadığı tüm sektörlerde Türkiye’nin Avrupa Birliği pazarlarına yaptığı ihracatı etkileyecek. Türkiye yeşil dönüşüme uyum sağladığı ölçüde uluslararası düzeyde rekabet gücünü artıracakken, bu uyumda gecikildiği takdirde SKV gibi uygulamalar nedeniyle Türkiye’nin ihracat performansı yara alabilecek.”
“Kale Grubu olarak yatırım odağımızda yer alan üç ana başlıktan birini sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm oluşturuyor. Markalarımızın İyi Bak Dünyana bakış açısıyla hayata geçirdikleri ve geçirecekleri tüm projelerin daha güzel bir geleceği şekillendirmek için ‘Kelebek Etkisi’ yaratabileceğine inanıyorum. Bu yaklaşımla 2022 yılında idrak edeceğimiz 65’inci yılımızda, Kale markasının temsil ettiği olguları, ürünlerden öte kavramlara, değerlere, hizmetlere taşımak istiyoruz. Bu anlamda 65’inci yılımızı bir dönüm noktası olarak görüyoruz. 64 yıldır sanayi ve üretimin ‘Kale’si olan Grubumuz, bundan sonra aynı zamanda düşünen, sunan, her zaman daha iyiyi savunan bir markaya evrilecek. 21. Yüzyılın rekabetçi koşullarına samimi bir şekilde uyum sağlayarak daha da güçleneceğiz…”
“Gümrük Birliği’nin modernizasyonu için farklı bir bakış açısına ihtiyacımız var; Gümrük Birliği’nin güncellenmesine ilişkin geleneksel yaklaşımın bir tamamlayıcısı olarak, Türkiye ve AB’deki politika önceliklerinin evrim/gelişimini de daha iyi yansıtabilmek amacıyla, iki yeni politika alanı olan ‘dijital gündem’ ve ‘Yeşil Mutabakat’ konularının güncellenmiş Gümrük Birliği’ne nasıl dahil edilebileceğine dair aksiyon planları belirlemeli ve uygulamalıyız.”
“Türkiye’de sanayi ve hizmet sektöründe faaliyet gösteren 7 bin büyük şirkete oranla 3,2 milyon KOBİ’nin faaliyet gösterdiği biliniyor. AB’nin, Türkiye’nin en önemli pazarı ve ticari partneri olduğunu, Türkiye’nin Birliğe olan ihracatının yaklaşık yüzde 40’ının KOBİ’ler tarafından yapıldığını hatırlayacak olursak, bu anlamda tedarik zincirinin yeşil dönüşümünün kritik önem taşıdığını bir kez daha görürüz. KOBİ’lerimizin rekabetçilik güçleri için ‘Yeşil Dönüşüm’ odaklı yeni bir ekonomik modeli kurgulamak geriyor. Yeşil Mutabakat’ın AB-Türkiye arasındaki Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinde KOBİ’ler perspektifiyle ele alınması da doğru ve gerçekçi bir çözüm olacaktır.”
“Türkiye önümüzdeki dönemde, 2023’te uygulanması planlanan SKV kapsamında ülkemizi muaf tutacak bir strateji belirlemek ve daha yeşil bir ekonomiye geçişi hızlandıracak AB fonlarına erişmek isteyecek. Türkiye-AB Yüksek Düzey İklim Diyaloğu’nun tam olarak etkinleştirilmesiyle bu iki hedef en iyi şekilde ilerletilebilir. Söz konusu platform, iklim değişikliği ve yeşil ekonomiye geçişin Türkiye için en önemli öncelik olması gerektiğine dair ortak bir anlayışa dayalı olarak, Türkiye’nin daha yeşil bir ekonomiye geçişine yardımcı olmak için AB’nin kapasitesinden yararlanmak üzere tasarlanmış, stratejik bir ortak platform olarak görülmeli. İklim değişikliğinin Gümrük Birliği’ne dahil edilmesi, bu platformun rolünü daha da güçlendirecek.”