Türkiye’de ramazan ayında tam kapanma olursa, hizmet sektörü ve turizm sezonu için umutlanacağız. Peki ama martın ilk haftasında kafe ve restoranları açıp vaka sayılarını niçin patlattık. Çelişki. Politika faizini düşürsek, piyasa faizleri artıyor. Politika faizini artırsak, piyasa faizleri düşüyor. Kasım-mart döneminde, toplantı günleri dışında konuşulmayan TCMB, ekonomi ve piyasa gündeminin ilk sırasına niçin yükseldi. Başka bir çelişki. Kant, diyalektik süreci çelişkilerle açıkladı. Her oluşta, her durumda çelişkiler olduğunu ortaya koydu. Hegel, gerçekleri oluşturan kavramların, karşıtını içinde taşıdığını savunarak, bilinç içeriğini artırdığını belirtti. Hayatımız çelişkiler içinde geçiyor. Büyük filozofların savundukları diyalektik süreci mi yaşıyoruz? Türkiye’de düşüncenin bilinç içeriği mi artıyor?
Türkiye üzerine rapor yazan yabancı analistler de ortama ayak uyduruyorlar. Paradoks içerisinde savruluyorlar. Yayımladıkları raporlarda, ‘‘Enflasyon önümüzdeki aylarda yüzde 19-20’ye yükselecek. Merkez Bankası bu hafta faiz artırmayacak. Artırırsa piyasayı panikletir. TCMB piyasanın bilmediği bir şeyi mi biliyor, algısı oluşur’’. Bu raporları paylaşan insanlar da, ses tonları ve beden dilleriyle, bu görüşleri onaylıyorlar. Özetle; birisi yüzde 16,2’lik enflasyonda 3-4 puanlık bir artış öngörüyor. Ama faiz artışının yanlış olacağını düşünüyor. O zaman faizi indirelim gitsin. Fiyat istikrarı hedefinden de vazgeçelim.
Kur sepetinde 17 günde yaşanan yüzde 13’lük yükseliş, enflasyon beklentilerinde yukarı yönlü revizyonlar yaptırdı. Hâlihazırdaki tahminler, döviz kurlarının bu seviyelerde kalacağı varsayımına dayanıyor. Kurlarda yeni bir şok yaşanırsa, tahminler de güncellenir. Sadece çekirdek enflasyon göstergelerine bakılsa, para politikasının yeterince sıkı olmadığı anlaşılır. Ama bence kur seviyelerine ve enflasyon oranına takılmayalım. Ekonomi, mantık, estetik, fark etmiyor. Düşünce, üçlü adımla, tez-antitez-sentez olarak gelişiyor. Biz de değişip gelişip ilerleme sürecindeyiz.