Geleneksel yakıt kaynaklarının azalması ve küresel ısınmanın önüne geçebilmek için karbon ayak izini azaltma gayretleri, daha temiz ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelmeyi gerektiriyor. Bu kapsamda, temiz enerji kaynaklarının kullanımında gerekli olan kritik minerallerin önemi de her geçen gün artıyor. Kritik mineraller, yenilenebilir enerji sistemlerinin yanı sıra elektronik cihazlar gibi modern teknolojilerin geliştirilmesinde de hayati öneme sahip. Kritik minerallerin artan önemi için dikkat çekici şekilde politikalar üreten ülkelerden biri olan Kanada, kritik minerallerin önde gelen bir tedarikçisi olmayı hedefliyor ve bu yüzden "Kritik Mineraller Stratejisi"ni geliştiriyor. Bu durum, Kanada’yı bu sektörde küresel tedarik zincirine liderlik etmek için başlıca adaylardan biri haline getiriyor. Kanada, nadir toprak elementleri olan lityum, kobalt ve grafit gibi değerli kaynaklara sahip. Sahip olduğu kaynakların yanı sıra, dünya çapındaki madencilik ve mineral araştırma şirketlerinin neredeyse yarısına ev sahipliği yapıyor. Kanada, sahip olduğu rezervleri ve şirketleri dışında da madencilik endüstrisinin kurumsallaşması ve sürdürülebilir uygulamaları amaçlaması noktasında ön plana çıkıyor. Bunun en önemli örneklerinden biri, Kanada’nın çevre koruma, sosyal sorumluluk ve etik yönetim ilkelerini teşvik eden 'Sürdürülebilir Madenciliğe Doğru' girişimini başlatması. Bu tür inisiyatifler, Kanada'nın kritik mineraller için küresel pazarlarda güvenilirliğini arttırıyor.
Kanada hükümeti Aralık 2022’de kritik minerallerle ilgili olarak küresel çapta etkisini arttırmak için Kritik Mineraller Stratejisi'ni yayınladı. Stratejide altı odak alan belirlendi. Belirlenen ana odaklar şunlar: Keşif, araştırma, geliştirme ve inovasyonu hızlandırma; sorumlu proje geliştirme süreçlerini hızlandırma; sürdürülebilir altyapı inşası; halkla adaptasyonu derinleştirme; çeşitli işgücü ve müreffeh toplulukları büyütme; ve küresel liderlik ve güvenliği güçlendirme. Belirlenen ilkeler Kanada’nın kritik mineral tedarik zincirindeki konumunu, çevre sürdürülebilirliğini, sosyal sorumluluğu ve vatandaşların haklarını gözetiyor.
Kritik Mineraller Stratejisi'ni uygulamak adına Kanada hükümeti, çeşitli girişimlere önemli ölçüde fon tahsis ediyor. Altyapı geliştirmeye yönelik olarak 1.5 milyar Kanada Doları ve Kanada'nın küresel madencilik liderliğini uluslararası ortaklıklar yoluyla teşvik etmek için 70 Milyon Kanada Doları tutarındaki fonlar bunlardan bazıları. Kanada’nın küresel ortaklarla ticari ilişkilerini güçlendirmede ön plana çıkardığı bir diğer yaklaşım çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) standartlarına bağlılığını vurgulamak oldu. Bu yaklaşım, uluslararası örgütlerle iş birliği yapmayı ve “Sürdürülebilir Kritik Mineraller İttifakı” gibi ittifaklar kurmayı amaçlıyor. Bu ittifak, Kanada, Montreal'de yapılan onbeşinci Taraflar Konferransı COP15'te, Avustralya, Fransa, Almanya, Japonya, İngiltere ve ABD ile başladı.
Kanada’nın belirlediği strateji aynı zamanda çevre koruma ve topluluk katılımına vurgu yapıyor. Alınan şeffaflık önlemleri ve işgücü standartları sayesinde Kanada temiz madencilik uygulamalarında küresel bir lider olarak kabul ediliyor. Kanada, hedefleri doğrultusunda madencilik sektöründe sürdürülebilirlik uygulamalarını ve kurumsallığı geliştirmeyi ana temel odağı haline getirdi. Bu çerçevede, çevreye duyarlı olmayan işletmelerdeki ürünlerin tedarik zincirlerine girmesini önlemek için izlenebilirlik teknolojilerinin geliştirilmesi destekleniyor ve çevresel etkileri en aza indiren uygulamalar teşvik ediliyor.
Kanada'nın stratejisinin başarılı olmasının bir diğer koşulu ise, yetenekli ve çeşitli işgücüne bağlı. Kanada, madencilik sektörünü nitelikli insan kaynağı için cazip hale getirmeye çalışıyor. Bu kapsamda, işgücü geliştirme programlarını iyileştirmeye yönelik politikalarla, madencilik endüstrisinde yeni ve gelişmekte olan teknolojileri destekleyen projelere fon sağlamak, kadınlar, gençler gibi çeşitli gruplar için istihdam fırsatlarını teşvik etmek ve uzun vadede Kanada madencilik endüstrisinin başarı ve rekabet gücünü korumak hedefleniyor.
Kanada'nın Kritik Mineraller Stratejisi'nin başka bir önemli alanı ise, altyapının geliştirilmesi. Kanada Hükümeti, kırsal, uzak ve kuzey bölgelerine erişimle ilgili zorlukları fark etmesinden dolayı bu bölgelerde yapılacak projelerin gelişimini kolaylaştırmak için altyapıya önemli ölçüde maddi kaynak ayırıyor. Kanada Hükümeti ayrıca elektrikli araç şarj istasyonları ve yenilenebilir enerji sistemleri gibi madencilik operasyonlarının elektrifikasyonunu destekleyen yeşil altyapıların oluşturulmasına da yatırım yapıyor.
Uygulanan stratejileri genel olarak incelendiğimizde, temel amacın ülkeyi kritik minerallerin sürdürülebilir tedarikinde küresel bir lider olarak konumlandırmak olduğunu görüyoruz. Sadece Kanada'ya değil, uluslararası ortaklarına da fayda sağlayacak bir tedarik zinciri oluşturmayı hedefleyen Kanada, G7, G20 ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası örgütlerle aktif olarak iş birliği yapıyor. Ayrıca, kritik ticaret ortaklarıyla ikili ve çok taraflı anlaşmalar yaparak daha güçlü bağlar kurmayı amaçlıyor. Aynı zamanda ülkenin kritik mineral ihracatının ESG standartlarına uygun şekilde hareket etmesi de hedefleniyor. Kanada hükümeti altyapıya, işgücü geliştirmeye ve yeniliklere yönelik yatırımlarla bu amaçları gerçekleştirme hedefinde. Bunu yaparken de çevresel sürdürülebilirliği, sosyal sorumluluğu ve halkın haklarını gözeten politikalar uyguluyor. Genel olarak, uluslararası ortaklarla aktif olarak iş birliği yaparak ve ESG standartlarına bağlı kalarak Kanada'nın temiz enerji ve ileri teknolojilere küresel geçişte kilit bir rol oynama potansiyelinin olduğu görülüyor. Kritik Mineraller Stratejisi, ülkenin ekonomik geleceğini güvence altına alırken sürdürülebilir ve sorumlu bir küresel kritik mineral tedarik zincirini desteklemeye yönelik önemli bir adımı temsil ediyor.
Nitekim, Uluslararası Enerji Ajansı tarafından yapılan bir çalışmada, yenilenebilir enerji ve yeşil dönüşüm için madenlerin stratejik önemde olduğu, lityum, kobalt, grafit, nikel, bakır, alüminyum gibi madenlerin kullanımının 2040’a gelindiğinde 6 kat artmış olacağı ifade ediliyor. Yeşil dönüşüm gerçekleşmezse yeryüzünde hayatın devamının mümkün olmadığı düşünülürse, her daim tekrarladığımız “hayatımız maden” mottosunun bir slogandan ibaret olmadığını, muhtevasına atıfla kullanıldığını ve çevre ya da maden arasında bir tercih yapmadan, bu alanda bir stratejik plan dahilinde tüm paydaşların işbirliği ile hareket edilmesinin ülkemizin ekonomik geleceğinin olmazsa olmazlarından olduğunu söyleyebiliriz.