Kalkınma ve sermaye birikimi: İlk Bakış

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

1923’teki “makas tartışmasında” Preobrazhensky tezi –Troçkist tez- kendiliğinden köylülük/kır aleyhine işçi sınıfı/kent lehine döndüğü fark edilen bir gelişmeye, iç ticaret hadlerinin köylülük aleyhine dönmesine izin verilmesiydi. Madem böyle olmuştu böyle olmaya devam etmeliydi çünkü sanayileşmeye dayalı kalkınma/büyüme için sermaye gerekiyordu. “İlk sosyalist birikim” (Preobrazhensky) tezi böyle ortaya atıldı.

Preobrazhensky-Stalin Modeli terimini kullanmak doğrudur çünkü 1930’larda olan budur. Stalin Preobrazhensky’nin görüşlerinin özünü uygulamıştır. Bir, tarımdan daha yüksek oranda doğrudan vergi alınmıştır. İki, tüketim mallarına yüksek satış vergisi konulmuş ve devlet bu malların satışından elde edilen vergi gelirini yatırım için kullanmış, sanayileşmeyi böyle finanse etmiştir. Öyle ki vergi gelirleri tüm sabit sermaye yatırımlarını karşılamıştır. Bu nedenle bazı önemli SSCB tarihçileri ve iktisatçılar tarafından hızlı sanayileşmenin yükünü sadece köylülerin değil işçilerin de çekmiş olduğu iddia edilmiştir. Üç, bu gelişmelerin sonucunda doğru (vergi dahil) fiyatlar kullanılırsa 1930’larda iç ticaret hadlerinin köylülük/kır aleyhinde seyrettiği görülmektedir. Dört, kırdan kente sermaye transferi yapılmıştır. Allen’e göre bunların hepsi eyleme geçmiş Preobrazhensky, uygulamaya konmuş Preobrazhensky tezleridir. Bağlantılı olarak Nurkse ve Lewis 1950’lerde yazmışlar ve elbette SSCB tecrübesini incelemişlerdi. Fel’dman modeli ise 1928 tarihlidir.

Yapısal faktör –o dönemde aşağı yukarı her az gelişmiş ülkede olduğu gibi- 1920’lerin SSCB’sinde de tarımda fazla işgücü/’gizli işsizlik’ olduğu (Nurkse) ve zorunlu kolektivizasyonun köylüleri kentlere göç etmeye yönelttiğidir. Tarihte görülmemiş bir hızla kentlere göç eden köylüler sınırsız iş gücü arzıyla büyüme modelinin (Lewis) mükemmel örneğini sergilediler. Bu saptamanın açık düali Fel’dman –sonraları Fel’dman-Mahalanobis- kalkınma modelinin temel varsayımıdır: Sermaye kıt faktördür ve tarımdan çekilen sınırsız iş gücü –yani on yıllarca devam edileceği düşünülen yapısal bir durum- kentlere gelmeye devam ettikçe de bu böyle kalacaktır. Sir Arthur Lewis 1979 yılında Nobel ödülü almıştır.

SSCB örneğinde tarımsal fazla nüfusun kentlere akması süreci, yavaşlamakla beraber, 1960’lara kadar sürmüş görünüyor. Yani 1920’lerde bu tezler ilk defa tartışılırken son derece anlamlı oldukları, ülkenin önünde kır-kent göç dinamiğinden yararlanacağı 40-50 yıllık bir süre olduğu anlaşılıyor. İlk merkezi plancıların işçiye dönüştürülecek köylü havuzunun en az 50 sene yerinde duracağını, bu kadar uzun bir süre boyunca sermayenin kıt faktör olarak kalacağını düşünmemiş olmaları zor görünüyor. Güzel, ancak 21. Yüzyılda tek bir faktörün (fiziki sermaye, ya da arazi veya gayrı menkul) sonsuz arzına dayalı bir model çok daha kısa sürede duvara çarpar.

Klasik hızlı sanayileşme modelinde asıl yatırımın sermaye (üretim) mallarına yapılması gerektiği, üretim malı/ağır sanayi bileşimiyle büyüme hızlı olacağı için sonuçta tüketim mallarının arzının da artacağı düşünülmüştü. Bu model –Fel’dman- muhtemelen doğru modeldi ve o dönem işe yaradı. Profesör Mahalanobis 1950’lerde aşağı yukarı aynı modeli yakın arkadaşı Hindistan Başbakanı Nehru’yla beraber Hindistan’ın ilk beş yıllık kalkınma planı (1951-1956) sonrasında kullandı.

Bu kadar mıdır? 21. Yüzyılda planlama veya sanayi politikası Preobrazhensky, Fel’dman, Lewis isimleriyle karakterize edilebilir mi? Kırdan kente sınırsız bir iş gücü akışı hala var mıdır? Veya bu kadar masif bir sanayi yatırımı hamlesi sonuç verir mi? Yoksa daha sonra olanlara bakarak çok daha detaylı ve incelikli, “dengeye” daha yakın bir büyüme patikası önermenin –inşaat veya tek üretim faktörüne aşırı yatırım dışında- entelektüel zemini mevcut mudur? Yakında.

Tüm yazılarını göster