Kalıcı fiyat istikrarı için TL’de istikrar şart

Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Herhalde buna benzer başlık son yıllarda defalarca atılmıştır. Bu köşede en son 2020 Mayıs ayında buna benzer bir başlık kullanmışız. Merkez Bankası’nın geçen haftaki faiz indirimi sonrası konu tekrar popüler olunca yine aynı konuda yazmak ve aynı başlığı kullanmak da şart oldu.

Merkez Bankası’nın geçen hafta çok cesur bir adım attı ve faizi bir puan indirdi. Cesur diyorum çünkü geçmiş örnekler de gösteriyor ki, zamansız yapılan ve ekonomik temellerle desteklenmeyen faiz indirimleri ters etkiler yaratabildiği gibi ileride faizlerin başlangıç noktasının da ötesine yükseltilmesine yol açabiliyor. Ters etkilerin başında ise Türk Lirası üzerinde yarattığı baskı geliyor.

Birçok ekonomiste göre Merkez Bankası’nın faiz indirimi zamansızdı. Bence de 22 Eylül itibariyle koşullar bir indirime uygun ortam yaratmıyordu. Merkez Bankası’nın bir sayfalık PPK açıklamasındaki ifadelerinde belirtildiği gibi aşılama oranlarındaki artışa rağmen salgında yeni varyantlar küresel iktisadi faaliyet üzerindeki aşağı yönlü riskleri canlı tutmaktaydı. Küresel talepteki hızlı toparlanma, emtia fiyatlarındaki yüksek seyir, bazı sektörlerdeki arz kısıtları ve taşımacılık maliyetlerindeki artış uluslararası ölçekte üretici ve tüketici fiyatlarının yükselmesine yol açmaktaydı. Ayrıca başlıca tarımsal emtia ihracatçısı ülkelerde yaşanan iklim koşullarının küresel gıda fiyatları üzerine olumsuz yansımaları görülmekteydi. Her ne kadar Merkez Bankası bu etkilerin geçici olduğuna inansa da enflasyonda oluşan katılık, beklentilerde ortaya çıkan bozulma ve dolarizasyon eğiliminde meydana gelen güçlenme vardı.

“Sürpriz” ve “cesur” faiz indirimi ilk anda TL’de değer kaybını tetikledi. Sürpriz miydi? Hayır. Enflasyon bekleyişlerinin bozulduğu ve fiyat baskılarının devam ettiği bir ortamda yapılan bu indirimin döviz kurunda baskı yaratması ve bu baskının enflasyon baskısına dönüşmesi çok da öngürülmesi zor olan bir gelişme değildi.

İşin kitabına göre merkez bankası faiz oranında yapılan değişiklik enflasyon üzerindeki etkisini faiz, varlık fiyatları, beklentiler ve döviz kuru olmak üzere dört kanaldan gösterir. Geçmişteki “zamansız” indirimlerde de şahit olduğumuz gibi bu dört etkiden döviz kuru kanalıyla olan hemen kısa sürede enflasyon üzerinde etkisini göstermeye başlıyor.  Merkez Bankası’nın geçmişteki raporlarında yer alan cümlelerle anlatmak gerekirse “Parasal genişlemenin olduğu bir ekonomide yurt içi reel faiz oranları düşeceğinden portföy yatırımcıları için o ülkede yatırım yapmak daha az kârlı olacak ve ülkeden sermaye çıkışı görülecektir. Bunun sonucunda ulusal paranın değeri düşmeye başlayacaktır. Döviz kurlarının yükselmesi ithal malların fiyatlarını ulusal para cinsinden artırarak enflasyonun doğrudan yükselmesine de sebep olabilecektir. Ayrıca, ithal malları fiyatlarının yükselmesi, toplam arzın azalmasına ve devamında fiyatlar seviyesinde artışa neden olacaktır.”

Türkiye ekonomisinde kur ve fiyatlar arasındaki güçlü bir geçişkenlik bulunuyor. Ve yine geçmiş örneklerden görüyoruz ki; bu geçişkenlik TL’nin değer kaybettiği dönemlerde TL’nin değer kazandığı dönemlere göre daha belirgin olabiliyor. Bu nedenle bizimki gibi dolarize olmuş bir ekonomide kur etkisine normalden daha fazla bir önem atfetmek gerekiyor. Ortada zorlu bir kısır döngü var. Dolarizasyon zamansız faiz indiriminin kur kanalıyla enflasyonu yükseltmesine ortam hazırlıyor. Yüksek enflasyon ve beraberindeki makroekonomik istikrarsızlık ise dolarizasyonu besliyor. Sonuçta Türkiye ekonomisi faiz indiriminin kur artışına, kur artışının enflasyon yükselişine, enflasyon yükselişinin ise faiz artışına neden olduğu bir döngüye sıkışıp kalıyor. Bu nedenle Türkiye’nin önceliği acilen TL’de istikrarının sağlanmasıdır. Bu, fiyat istikrarının sağlanması için de elzemdir.

Bir yandan makro ihtiyati tebdirlerle faiz artırmadan enflasyonu aşağı çekmeye uğraşırken diğer yanda faiz indirmek tutarlı bir politika değildir. Bence Merkez Bankası bir indirim için biraz daha bekleyebilirdi. Geçen haftaki indirim ile kurdaki ani artış ve reel faizlerdeki daralma sonucu pratikte, Türk Lirasına güvenip tasarruflarını TL faizli enstrümanlarda tutanlar kaybetmiş, TL’ye ve ekonomi politikasına güvenmeyip dövize yatırım yapanlar ise ödüllendirilmiştir. Oysa bizim TL’ye olan ilgiyi artırmamız beklenmez miydi?

Tüm yazılarını göster