Türkiye cinsiyet ayrımı sebebiyle OECD genelinde en çok gelir kaybı yaşayan ekonomiler arasında yer alıyor. Kadınların iş gücüne katılımının artması hem kadınların ekonomik ve sosyal alandaki gücünü artıracak hem de ülkemizin gelişimi ve refahına önemli katkılar sağlayacak.
Ekonomik büyümenin ve kalkınmanın yolu kadınları ekonomiye katmaktan ve kapsayıcı bir ekonomiden geçiyor. Ne yazık ki, TÜİK’in 2019 Aralık İşgücü Raporu’na göre, ülkemizde işgücüne katılım oranı erkeklerde yüzde 72.6 iken, kadınlarda bu oran yüzde 34.9 ‘a düşüyor.
Türkiye’de 15 ve daha yukarı yaştaki istihdam edilenlerin oranı yüzde 47.4 civarında. Genç işgücünde kadın oranı yüzde 29.4, erkeklerde ise yüzde 65.7. Bir başka deyişle, işgücünde olan genç erkeklerin oranı, genç kadınların oranın iki katından daha fazla.
Kadın erkek çalışan oranları arasındaki uçurumun kapanması lazım. Cinsiyet eşitliliği için, STK’lar ve özel şirketlerin birlikte çalışması gerekiyor. Çünkü kadınların toplum içerisindeki durumu sadece kadınları değil tüm ülkenin geleceğini ilgilendiriyor. Sanofi’nin bu doğrultuda başlattığı ‘Geleceğin Kadın Liderleri’ projesi benzeri çalışmalara ihtiyacımız var.
Sanofi’nin 10 yıldır KAGİDER’le birlikte yürüttüğü genç kadınların iş hayatında ihtiyaç duyacakları bilgi ve becerileri kazandırmaya yönelik olan Geleceğin Kadın Liderleri programı 10 yılda 10 bin mezun verdi.
2017 yılında Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu Toplantıları’nda Türkiye’den İyi Uygulama Örneği olarak sunulan bu projenin geçmiş dönem mezunları içerisinde kendi işini kuran ve kadın istihdamını destekleyen girişimci genç kadınlar var
Geleceğin Kadın Liderleri eğitimi bu yıl pandemi yüzünden dijital ortama taşındı. 13 Ekim tarihinde başlayan ve dört gün süren yayınlara ülkemizin dört bir yanından geleceğin liderleri olmaya aday 200 genç kadın katıldı.
10 yılda 12 bin başvuru
Geleceğin Kadın Liderleri 2020 programının tanıtıldığı online basın toplantısında Sanofi Türkiye Kurumsal İletişim Direktörü Pınar Kaya , KAGİDER Başkanı Emine Erdem, KAGİDER ve Sanofi yöneticileri projeye olan bağlılıklarını vurguladılar.
Paylaşılan bilgilere göre, 2020’ye kadar 800 genç kadın programı tamamladı. GKL mezunu olan bu kadınların yüzde 92’si iş hayatına katıldı. Bu yıl dijital platformda verilen eğitimlere katılan 200 genç kadınla birlikte Geleceğin Kadın liderleri mezunlarının sayısı bine ulaşacak.
Yaşları 20-25 arasında değişen genç kadınlara program çerçevesinde CV yazma, iş aramada teknolojinin kullanımı, mülakat teknikleri ve simülasyonları gibi işe alım sürecinde faydalı olacak pratik bilgiler veriliyor. Programa katılanlar ayrıca hedef belirleme, iş etiği, etkin iletişim, kariyer planlaması gibi iş hayatlarına yön verecek dersleri de içeren bir eğitim sürecinden geçiyorlar.
Programda bankacılık, sağlık, telekomünikasyon, reklamcılık, hızlı tüketim gibi farklı sektörlerin temsilcilerinden, o sektörlerle ilgili doğrudan bilgi ve mentorluk alma imkânı da sunuluyor.
Eğitimler kadar başvuru sürecinin yönetimi de çok değerli. 10 yılda 12 bin kadının başvuru yaptığı proje çerçevesinde 6 bin yüz yüze veya online mülakat yapıldı. Adayların yaşadığı çapraz mülakatlar da (farklı eğitmenler tarafından değerlendirildikleri iki aşamalı görüşme süreci) genç kadınlarımıza önemli deneyimler kazandırıyor.
Kadın çalışanları güçlendiren program
Sanofi tüm dünyada çeşitliliği vurgulayan bu yaklaşımı ile kadın iş gücünü destekleyen projelere özel önem veriyor. Bu doğrultuda 2010 yılından bu yana Dünya Kadın Forumu’nun sponsorluğu ile dünyada öncü rol üstlenen şirket, kadın çalışanları güçlendirmeyi amaçlayan küresel bir program başlattı. Ayrıca 2017 itibarıyla yönetim seviyesindeki her pozisyon için adaylar arasında mutlaka bir kadın aday olması zorunluluğu getirildi.
Programın ilk adımı olarak bir ‘Çeşitlilik Departmanı’ kuruldu ve kuruluşun faaliyet gösterdiği 100 ülkeden herhangi bir ayrım yapılmaksızın seçilen 500 kadın çalışanı kapsayan bir network oluşturuldu. Bu network kadınların rolünün iş hayatında nasıl artırılacağı, fırsat eşitliğinin nasıl sağlanabileceği ve kadınların ekonomiye katkılarının nasıl verimli hale getirileceği konusunda faaliyetlerini sürdürüyor.
Gelecekte kadınların sadece iş hayatına katılımını değil, kadın liderlere olan ihtiyacını da göz önüne almak önemli. Türkiye’nin 2023 kadın istihdam hedefi yüzde 35, Sanofi’de yönetici düzeyindeki kadın çalışan oranı yüzde 38. Yönetim kurulunun ise yüzde 50’si kadınlardan oluşuyor. Ayrıca Türkiye’de Ar&Ge departmanında en fazla kadın çalıştıran ilk 50 şirket arasında yer alıyor.
Genç girişimci: Mina Dilber Temo aile geleneğini modern dünyayla buluşturuyor
Türkiye, tekstilde dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi. Hem tasarım, hem üretim kapasitesi açısından gelişmiş bir altyapıya ve donanımlı insan gücüne sahibiz. Önceliğimiz daha çok genci sektöre çekmek, onların yaratıcı fikirlerine destek vermek olmalı. Ülke olarak tekstil sektöründe rol model vizyoner gençlere ihtiyacımız var.
Mina Dilber Temo da geleneği gelecekle buluşturan genç girişimcilerimizden birisi. Temo, 19. Yüzyıldan beri tekstil ticareti yapan bir baba, öte yandan tekstil atölyesi kurucusu bir anneanne ve pek çok prestijli mekanın tekstil tasarımını yapmış bir annenin izinden gidiyor. Onlardan öğrendiklerini, yen trendlerle birleştirerek çok özel koleksiyonlar yaratıyor.
Anim markasıyla internetten pazarladığı ürünlerini, önümüzdeki günlerde İstanbul’da açacağı Anim Slowroom’la mağazadan satmaya başlayacak olan genç girişimciyle çok keyifli bir söyleşi yaptık. Yurtdışından aldıkları taleplerden mutlu olduğunu söyleyen Mina Dilber Temo, tüm süreçlerinde sürdürülebilirlik ilkesini ön planda tuttuklarını özellikle vurguladı.
Anim yolculuğunuz nasıl başladı?
“Koç Özel Lisesi ardından University of Southern California’da siyaset bilimleri ve iletişim üzerine çift dal yaptım. Hemen ardından bir süre daha Amerika’da kaldım ve sonrasında Türkiye’ye dönüp CNN Türk’te yapımcı olarak çalışmaya başladım. Yaklaşık 3 sene kadar iletişimin farklı alanlarında çok severek çalıştıktan sonra, Anim macerası başladı. Anim benim için uzun süre üzerine çalışıp hayalini kurduğum bir yolculukta aslında. Hem anne hem baba tarafından tekstilci bir aileden geliyorum.”
Tekstil dünyasının içindeydiniz bebeklikten itibaren...
“19. yüzyıl başlarında Selanik Osmanlı İmparatorluğu’na dahilken tekstil ticaretine başlamış babamın ailesi. İplik, pamuk, parça kumaş, konfeksiyon ürünleri...1855 Paris ve 1873 Viyana fuarlarına yapılan ziyaretler sonucunda Dilberzade Mefruşat adı altında ilk aile şirketi kurulmuş ve Türkiye’nin ilk beş pamuk ipliği ihracat firmasından biri olunmuş. 1917 deki büyük Selanik yangını ile ise bütün aile İstanbul’a taşınma kararı almış ve yıllar içinde yüzde 80 ihracata dayalı Türk sanayine hizmet vermiş.
Aile şirketi devam etmiyor olsa da, babam bugün hâlâ iplik ve kumaş ihracatı yapıyor. Anneannem ise Bursalı; 1972 yılında kendi tekstil atölyesini açıyor, 20 yıl boyunca ev tekstili ürünleri geliştirip, birçok tasarım yapıyor.
Annem de yıllar sonra bu sektöre atılıp, uzun süre farklı ev ve otel tekstili projelerine imza attı.”
Siz nasıl karar verdiniz aynı sektörde çalışmaya?
“Tekstil ve ev tekstili hayatımın her döneminde vardı. Türkiye’nin tekstil gücü zaten yeterince ortada, özellikle ev tekstili konusunda, zaten dünyanın dört bir yanına yıllardır ihracat yapılıyor fakat bu alanda, sektörde markalaşma anlamında kesinlikle eksik olduğunu düşünüyordum.
Kökünü kalite ve kültürel sorumluluktan alan, yaşadığımız toprakların sanatlarından beslenip onları modernize ederek dünyaya tanıtan, her parça ile aslında bir hikaye anlatıcısı olan bir marka olabilmek, en büyük hayalimdi diyebilirim.
Bu süreçte, Türkiye’nin sahip olduğu el dokuması değerlerin ve kumaş zenginliğinin büyüsüne daha da fazla kapılıp, bunları dünyaya anlatmanın peşine düştüm, ki yurtdışına operasyonlarımız başladığından beri çok heyecan verici geri dönüşler alıyoruz.”
“Ana satış kanalımız internet sitemiz, www.animliving.com . Türkiye, Avrupa ve Amerika olmak üzere şu an üç kıtada satış noktalarımız var. Ana amacımız online operasyonlarımızı büyütmek. Bunun yanı sıra perakende alanında daha özel ve deneyim odaklı projeler de geliştirmeyi planlıyoruz. Eşim Sinan Temo da, tüm girişimlerimdeki en büyük destekçim.
Anim’in samimi ve sıcak bir marka dili olması en büyük arzumuzdu. Online kanallarımızı, Ekim ayı sonunda açılacak showroomumuz; Anim House’la destekleyeceğiz. Dolayısıyla bu yeni mekanı çok önemsiyoruz. Anim’in ev tekstili parçalarının ve daha fazlasının en iyi deneyimlenebileceği yerin “Anim’in Evi” olduğu fikrinden yola çıkarak üzerine çalıştığımız bu proje için epey heyecanlıyız.”
Ürünlerinizi nasıl geliştiriyorsunuz?
“Tasarım ve üretim sürecinde hem İstanbul’da hem İstanbul dışındaki köy ve kasabaları fırsat buldukça gezmeye çalışıyorum. Orada halen el işçiliği ile hayata geçen parçalar, dokumalar, geleneksel teknikler ile yapılan bir takım tekstil ürünleri beni çok heyecanlandırıyor. Yerel ekonomiye katkıda bulunmak bizim için çok önemli. Kökünü kalite ve kültürel sorumluluktan almak derken bunu kastediyoruz.
Kendimi ev tekstili alanında Türkiye’nin elçisi olarak görüyorum ve yaşım daha genç olsa da bu alanda yapmak istediklerim, başarmak istediklerim adına bir yol haritası çiziyorum diyebilirim.”
Sürdürülebilirlik için neler yapıyorsunuz?
“Dünyada kullanılan tüm kumaşların yüzde 85’i her yıl katı atık depolama tesislerine gidiyor ve maalesef geri dönüştürülmüyor. Bu alanda faaliyet gösteren özellikle yeni kurulan markaların bu konuya dikkat çekmesi ve gerekli adımları atması gerektiğini düşünüyorum.
Sürdürülebilirlik bizim için ayrı, tek başına bir değer değil, aksine elimizden geldiği kadar Anim’e entegre etmeye çalıştığımız bir his. Tabii ki yüzde 100 sürdürülebilir bir markayız diyemeyiz ki sanıyorum tekstil sektörünün geneli için bunu demek çok zor. Fakat elimizden geleni yapıyoruz. Örneğin geri dönüştürülmüş kumaşlardan hayata geçirdiğimiz bir ürün grubumuz var ki en çok tercih edilen parçaların başında geliyor.
Bununla beraber asla hiçbir fire kumaşı atmamaya, boşa harcamamaya özen gösteriyoruz. Bu fire kumaşlar o günün konjonktürüne göre şekil alıyor. Mesela pandemi döneminin en başında daha maskeler bu kadar hayatımızın bir parçası olmamışken, yüzde 100 pamuklu fire kumaşlardan maskeler yapıp hastane ve Darülaceze gibi kurumlara bağış yaptık. Yeri geliyor bu kumaşlardan sınırlı sayıda, özel “patchwork” parçalar hayata geçiriyoruz veya farklı projeler için değerlendiriyoruz.. İleriye yönelik bu konuyla ilgili sosyal fayda içeren başka projelerimiz de olacak.“
Pandemi dönemini nasıl yönetiyorsunuz?
“Pandemiye rağmen dünyanın birbirine her zamankinden daha fazla bağlı olduğu şu dönemde, doğru adımları doğru şekilde atarak, dünya markası olmak tabii ki ana hedefimiz. Bunun içinde markanın her değerinin aynı dili konuştuğu bir düzen yazmaya çalışıyoruz. Dijital dönüşümün daha da hızlandığı şu dönemde, pazarlama iletişiminde dijital kanallarda daha da aktif olacağız.
Anim’i hayata geçirmek istediğimde, genç ve dinamik bir marka altında, sürekli kendini yenileyen ve geliştiren bir yolculuğa çıkmak istediğimi biliyordum, dolayısıyla bu yolculuğu çok önemsiyorum. Her daim öğrenmeye, gelişmeye, değişmeye, dönüşmeye, farklı işbirliklerine açık olmakta bu yolculuğu daha da heyecanlı bir hale getiriyor.”