Anadolu’nun benzersiz coğrafyasında 2.200 kilometrelik zorlu ve keyifli bir yolculuk daha sona erdi. 31 Ağustos’ta Mersin’de başlayıp 7 Eylül’de Van’da sona eren bu yarış, yarışmacıları sadece fiziksel değil, zihinsel olarak da sınayan bir deneyim sundu. İklim değişiklikleri, zorlu arazi koşulları ve değişken hava şartlarıyla başa çıkan sporcular, aynı zamanda doğanın büyüleyici güzelliklerine de tanık oldular. Yarışın bir diğer dikkat çeken yönü, bu zorlu şartlar altında mücadele eden kadın yarışçılar. TransAnatolia, kadın yarışçılar için sadece zorlu bir parkur değil, aynı zamanda uzun süredir var olan bir mücadeleyi de temsil ediyor: Erkek egemen bir sporda kendilerini kanıtlama mücadelesi.
Pilot veya co-pilot, Transanatolia’da ki yerli ve yabancı 7 kadın yarışçı, yarışın sert koşulları karşısında, erkek meslektaşlarıyla aynı şartlarda yarıştılar. Dar geçitler, bozkırlar ve yüksek irtifalı dağ yolları, her bir yarışçı için büyük bir sınav oldu. Anadolu’nun değişen iklim koşulları, kavurucu sıcaklar ve serin dağ rüzgarlarıyla yarışçılara meydan okurken, kadın sporcular da dayanıklılık ve azimleriyle dikkat çektiler. Ancak kadınlar için bu sınav, sadece fiziksel zorluklarla sınırlı değil. Rakipleriyle mücadele etmenin yanı sıra, toplumun genel beklentileri ve sporda yerleşik cinsiyet bariyerleriyle de başa çıkmaları gerekiyor.
Aslında, Türk kadın yarışçıların bugün Transanatolia’da sahneye çıkmasının ardında derin bir tarih yatıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın otomobil yarışçısı Samiye Cahit Morkoya, motor sporlarındaki şampiyonlardan bir tanesi olarak ön plana çıkıyor. 1899 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Morkoya, 20. yüzyılın başında doğmuş bir kadın olarak sadece kadınlara değil, tüm Türkiye’ye ilham veren bir figür. Otomobille ilgili etkinliklerin ve yarışların toplumun yalnızca erkeklere uygun görüldüğü 1930’lu yıllarda, cesareti, azmi ve yeteneği ile bu kalıpları yıkarak, Türkiye’nin ilk kadın otomobil yarışçısı ve şampiyonu unvanını kazandı.
Küçük yaşlarda müziğe ilgi duyan Morkoya, Tamburi Cemil Bey’den kemençe dersleri aldı. 20’li yılların başında dönemin ünlü roman yazarı, gazeteci Burhan Cahit Morkoya ile hayatını birleştiren Samiye, kemençe öğretmeni olarak hayatına devam ederken, 1930’ların başında hızla popülerleşen otomobil sporlarına olan ilgi gösterdi. Morkaya’nın hayatındaki en önemli dönüm noktası, Turing Kulübü’nün İstanbul’da düzenlediği otomobil yarışları oldu: Tamburi Cemil Bey’in kemençe öğrencisi küçük kız, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın otomobil yarışçısı olarak 1933 senesinde ki yarışın şampiyonluğunu kazandı.
Otomobille 1880’lerde tanışan İstanbul ahalisi, genç bir kadını direksiyon başında gördüğünde yadırgayacak, bir tarafta kemençe çalan, diğer tarafta otomobil kullanan Samiye’nin başarılarını kolay kabullenmeyecektir. Büyük yankı uyandıran ilk şampiyonluğuna itirazlar gelir. Karşısına kadın sporcu çıkmadığı için erkeklerle yarışan Samiye’nin şampiyonluğunu kabul etmeyen erkek yarışmacılar, ‘kadın sporcular bir erkek yarışının şampiyonu olamaz’ diyerek mahkemeye başvururlar. Ancak Sultanahmet İkinci Sulh Mahkemesi, Morkaya’nın şampiyonluğunu onaylayarak bu alanda bir ilke imza atar. Samiye’de, kazandığı bu ilk ve tek kupayı, üyesi olduğu Fenerbahçe Spor Kulübünün müzesine hediye eder (1).
Samiye Morkoya’nın sporcu kariyeri, 1935 senesinin 22 Eylül günü yarışlarda atlattığı meşhur bir kazayla maalesef sona erer. Ünlü yarışçı yarıştan sağ olarak kurtulsa da kırılan sol kolu tam olarak iyileşmez. Bu, çok sevdiği kemençesine de veda anlamına gelmektedir. Ancak yıllar sonra verdiği demeçlerden bir tanesinde; “Hiçbir zaman pişmanlık duymadım, ben hızı seviyorum, insanların kontrol edebildiği hızı seviyorum. Benim için otomobil konfor veya lüks değildir. Esasen otomobili sevmem de. Hem bilirmisiniz beni otomobil tutar” demiştir (1).
Cinsiyet bariyerlerinin daha sert olduğu bir dönemde, Morkaya gibi cesur kadınlar, yeni nesillerin önünü açtılar. Bugün hâlâ onun izinden yürüyen kadın otomobil yarışçıları, onun açtığı yolda cesaretle ilerliyorlar. Transanatolia’nın zorlu etapları geçildikten sonra kamp alanlarına ulaşıldığında, ateşin etrafında toplanan yarışmacıların paylaştığı hikayeler bu maceranın ruhunu oluşturuyor. Her bir yarışçı, bireysel olarak doğanın zorluklarıyla başa çıkarken, paylaşılan hikayeler dayanışmanın ve birbirinden öğrenmenin önemini vurguluyor. Kadın yarışçıların ilk başladıkları günden bu yana karşılaştıkları engeller, aştıkları kilometre taşları ve onları yolda tutan motivasyonları, erkek sporcular için de bir farkındalık yaratıyor. Ateşin etrafında sadece parkurun zorlukları değil, aynı zamanda kadınların sporda kazandıkları zaferler de kutlanıyor.
Tunç, S. Bir Tek Beyaz Eldiven. Sana Bir Hikaye Geliyor 2022, İBB Yayınları, S.302