Alman Dış İşleri Bakanı Annalena Baerbock kısa bir süre önce Putin-Reisi- Erdoğan’ın Tahran’da yaptıkları toplantı sonrasında birlikte ellerini yukarıya kaldırarak poz vermeleri karşısında kendini tutamamış, patlamış. Bayan Baerbock’un nokta-i nazarına göre NATO’nun hasım olarak tanımladığı Putin ve Reisi’nin meclisinde yer alan bir liderin ülkesinin NATO’da yeri olmaması gerekmekteymiş. Kısa bir süre sonra Türkiye’yi ziyaret etmeyi planlayan ve ülkesi için Türkiye’nin taşıdığı önemden dem vurmaya başlayan bir dış işleri bakanının sarf ettiği bu tür sözlerin makul olmamaktan öteye tevazudan da uzaktır.
Engin siyasi tecrübesi olmasa da, Dış İşleri Bakanı hanımefendi, herhalde gönüllü olarak biraya gelerek ittifak kurmuş bir demokratik ülkeler topluluğu üyelerinin izledikleri bazı siyasetlerin birbirinden ayrı düşebileceğini farkında olmalıdır. Hatta, böyle bir gerçek bazen bazı üyeleri kızdırabilirse de, diğer zamanlarda ittifaka güç katabilir. Örneğin, NATO ve AB üyesi bir ülke olan Macaristan, Rusya’dan gaz ve petrol ithalatının azaltılması için adımlar atılması siyasetini benimsememektedir. Bayan Baerbock Macaristan’a kızsa da, bu ülkenin artık NATO’da veya AB’de kalmaması gerektiğini beyan edememektedir. Türkiye örneğine bakacak olursak, ülkemiz Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesini onaylamadığını kesin dille ifade ederken, yine de Rusya ile olumlu ilişkiler yürütmeye gayret etmektedir. Bu tutumu, Ukrayna’nın ürettiği tahılın dünya piyasalarına ulaştırılması için İstanbul’da müzakerelere ev sahipliği yapmasını mümkün kılmıştır. Müzakereler sonucu başta bazı Afrika ülkeleri olmak üzere gıda yetmezliği ile karşı karşıya bulunan bir dizi ülkede sıkıntılar hafifleyecek, öte yandan buğday ve arpa fiyatlarında düşüşler olacaktır. Böylece Ukrayna ekonomisine bir miktar nakit gireceğini de buraya ekleyebiliriz. Her ne kadar fazla iyimser bulunsa da, bazı gözlemciler bu deneyimin Ukrayna-Rusya savaşını sona erdirmek için bir başlangıç oluşturabileceğini de düşünüyorlar.
Alman Dış İşleri Bakanı, başkalarının eylemlerini değerlendirmek için kullandığı kıstasları kendi ülkesinin dış siyasetini değerlendirmek için de kullanmak isteyebilir. Örneğin, Alman hükümetinin Türkiye’nin toprak bütünlüğüne kasteden PKK ve bağlantılı örgütlere dostça yaklaştığı herkesce bilinen bir sırdır. Türkiye bu konudaki memnuniyetsizliği ifade etmekle birlikte, Almanya’nın NATO üyeliğinin sorgulanması gerektiğini ileri sürmemiştir. Korkarım ki, Bayan Baerbock’un iyi düşünmeden ifade ettiği görüşlerin altında bazı NATO üyelerinin önemli olmaları dolayısıyla ittiffakın diğer üyelerinin dış politikalarıyla bağdaşmayan politikalar izleyebilecekleri, ancak geri kalan üyelerin itaatkar olmaları gerektiği gibi bir anlayış yatmaktadır. Biraz küstahça bulunabilecek bu anlayış daha ziyade ittifak siyasetine Amerikan yaklaşımını nitelerken, şimdi Bayan Baerbock tarafından da benimsendiği anlaşılıyor.
Acaba Alman Dış İşleri Bakanı dostça olmayan bu sözleri neden telaffuz etti? Kendi görüşlerinin zaten bu yönde olabileceği hususunu bir yana bırakacak olursak, Türkiye’ye karşı olumsuz duygular besleyen seçmen kitlelerinin hislerine tercümanlık yapıyor olabilir. İler sürdüğü düşüncelerin Alman siyaset çevrelerinde yaygın olarak paylaşılıyor olması da muhtemeldir. Sormamız gereken soru, bu tür yaklaşımların Alman kamuoyu ve siyasi çevreleri nezdinde neden yaygınlıkla benimsediğidir. Üstelik, bu olumsuz değerlendirmelerin Almanya ile sınırlı kalmadığı, gerek AB gerek NATO çevreleri tarafından paylaşıldığını düşünmek için yeter sebep bulunmaktadır.
Türkiye ile ilgili olumsuz değerlendirmelerin çok sayıda kaynağı vardır; bunların saptanması pek zor değildir. İlk olarak, Türk hükümetinin aksi yönde beyanlarına ve Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu şartlar dolayısıyla farklı uygulamalar ( kısıtlayıcı denmek isteniyor) yapmak zorunda olduğunu iddia etmesine rağmen, ülkemiz uluslararası standartlar muvacehesinde siyasi demokrasi olarak nitelendirilmemekte, hükümetin aksi yöndeki iddiaları inandırıcı bulunmamaktadır. Türkiye’nin vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerini, ve hukuk devletinin temel ilkelerini yeterince gözetmediği değerlendirilmektedir. Bilindiği gibi, aynı şikayetler ülke içi muhalefet. tarafından da dile getirilmektedir. Dolayısıyla, bu değerlendirmenin ciddiye alınması yerinde olacaktır. İkinci olarak, hükümetin Rusya’dan S-400 füzeleri almak gibi eylemleri sadece NATO silahlı güçlerinin entegrasyonunu zayıfl atmakla kalmamakta, İttifak’ın güvenliğini de tehlikeye atmaktadır. Üçüncü olarak, her ne kadar inkar edilse de, Türkiye’nin radikal İslami hareketlerle yakın ilişkiler yürüttüğünden kuşku duyulmaktadır. Kısa bir süre önce iki DAEŞ liderinin Amerika tarafından Türkiye’ye bağlı güçlerin egemen olduğu ve sınıra yakın bir bölgede öldürülmesi bu bakımdan pek memnuniyet verici olmamıştır. Dördüncü olarak, Türkiye’nin siyasi liderinin uluslararası ilişkilerde pek kullanılmayan, hele müttefiklere karşı kullanılması kesinlikle uygun olmayan bir üslup kullanması da sorun yaratmaktadır.
İşte size Türkiye’nin dostları ve müttefikleri tarafından olumsuz değerlendirilmesinin nedenlerinin kısa ve kısmi bir listesi. Başkalarının yaptıklarını eleştirirken, beğenmediğimiz sözlerin ne gibi gerekçeleri olduğundan söz etmemek hakkaniyete uygun olmazdı. Böyle bir ortamda, kabahat kimde diye soracak olursanız, galiba en doğru cevap “herkesin kusuru var” demek olacaktır.