K derken

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

ABD’de son yıllarda herkesin itiraz ettiği gelişmeler oldu. Sonucu bilmiyoruz çünkü Biden kazanmaya çok yakın görünüyor. İktidar söyleminin düzeni değişirken neoliberalizm/küreselleşme çiftinin düzeninde de dönüşüm zamanının geldiğini söyleyen bir başkan vardı. Destekçileri sadece neoliberalizmden zarar gören beyaz işçilerden veya küreselleşmeyle yoksullaşan beyaz orta sınıflardan ibaret değil. Biden da tüm olan biteni aniden tersine çevirecek bir figür değil.

Avrupa’daysa “büyük dönüşüm” işaretleri çok eskiden beri mevcut. Ancak tıpkı Roosevelt’in New Deal’inin 1975 civarında sessizce kenara bırakılması gibi Avrupa’nın II. Dünya Savaşı sonrası oluşan sosyal demokratik dengesi de 1980’lerden itibaren çözüldü. Fransa’da 1946 seçimlerinden birinci parti olarak çıkan Fransız Komünist Partisi’ne (FKP) bile iktidarı başkalarına bırakma tavsiyesinde bulunulduğu açıktır. Buna rağmen veya bununla beraber bir “denge” oluştu. Bu öyle bir dengeydi ki bozulmasının ilk işareti Mitterrand’ın kazandığı 1981 seçimlerinde FKP’nin oyu uzun süredir ilk defa yüzde 20’nin altına düştüğünde –yüzde 16- geldi. Klasik işçi sınıfı partileri zamanla etkisizleştiler, bölündüler ve dağıldılar. İşçi sınıfının fiziki dönüşümü ve sanayisizleşme bu çözülüşte ideoloji kadar etkili oldu. Yunanistan Komünist Partisi Sovyetler sonrası dönemde ortalama yüzde 5,5 oy aldı ve en az dağılan parti sayılmalı. Ancak 1980’lerdeki oy oranı yüzde 14 idi.

Bu dengenin yerine ‘kimliklerin Avrupa’sı’, ‘emeğin Avrupa’sı’ gibi çıkışlar sonuç vermedi. Devletçi geleneğini koruma özeni nedeniyle neoliberalizmden en az hasarla çıkan ülke Fransa olmakla beraber, bu ülkede de başka sorunlar patlak verdi. 1980 civarı ilk işaretlerini veren göçmen sorunu bugün artık çok ileri boyuta ulaşmış durumda. Baba Le Pen’in partisinden çok daha fazla oy alan Marine Le Pen bu gelişmenin bir yansımasıydı ama görüşleri merkez siyasete de sirayet etti. Avrupa’nın her yerinde göçmen karşıtı ırkçı akımlar yükseliyor. Üstelik bu bir “ağ”, “şebeke” (network) görüntüsü çiziyor. Daha da önemlisi 1930’lara referansla ilerleyen bu güya “yeni” akımların bizzat kendi özgeçmişleri 1957’ye kadar geri götürülebilir. 1970 tarihinde görünür hale geldikleri biliniyor.

Avrupa Birliği fikri hayata geçti geçmesine ama tasarım ve uzlaşı hatalarıyla birlikte geçti. Yine de çözülecek değil çünkü Avrupa kadim bir kavram ve çok eski bir nomos’a –yasa, içtihat, paylaşım vb.-dayanıyor. Ancak AB için tehditkâr bir dönüşüm ihtiyacı var. Bu dönüşüm teknolojik ve ekonomik bir dönüşüm. Bu dönüşüm şimdilik en kolay İskandinav ülkeleri tarafından gerçekleştirilebilir görünüyor. Göçmen almalarına rağmen nüfusları fazla değil. Kültürel açıdan hala daha homojenler. Eğitim sistemlerini hızla daha “ileriye bakan” hale getirmeyi deniyorlar.

Avrupa salgın sonrası dönemde ABD ve Çin’e göre çok daha zor adapte olabilecek gibi görünüyor. Esasen K meselesinin en önemli kaynağı orası. Ancak Avrupa “teoriktir”. Yer sarsıntısı niteliğinde siyasi dalgalanmaların sonuçları ABD’de olabileceklere benzemez. Tüm küresel değerler sistemine etki yapacak bir ideolojik-kültürel, hatta etik ve felsefi dalgayla beraber gelir ve ekonomiye yayılır.

Tüm yazılarını göster