Ülkemizin pek çok yerinde yollar karla kapanmışken, bu yazı vesilesiyle bir seyahate çıkalım. Bu hafta, Japon kültüründen iş hayatımıza ilham verebilecek dört kavramı konuşalım: Kintsugi, Kaizen, İkigai ve Haiku.
Kintsugi, kırılan seramiklerin üzerindeki çatlakların altın tozuyla onarılması sanatı. Böylece, hem eşyalar daha uzun süre kullanılabiliyor, hem de kırılma ve onarım süreci unutulmuyor. Şirketlerimizde sıkça gördüğüm sorunlardan biri hataların üstünün örtülmesi/ unutulması. Halbuki onlarla yüzleşmek, sorunun neden çıktığını, nasıl çözüldüğünü, tekrar etmemesi için ne tedbirler alındığını ortaya koymak mühim. Üstelik böyle bir değerlendirme süreci, tıpkı Kintsugi’nin kırılmış bir çömleği daha değerli yaptığı gibi, şirketi daha değerli yapacaktır.
Kai (değişim) ve Zen (iyi) kelimelerinin birleşiminden oluşan Kaizen, sanayicilerimizin yıllardır aşina olduğu, küçük ama sürekli gelişimlerle verimlilik artışını hedefleyen bir yaklaşım. Kaizen’in tüm çalışanları kapsaması, geri bildirime önem vermesi, problemlerin kök sebeplerini ortaya çıkarmaya odaklanması ve önerileri fayda-zorluk ekseninde değerlendirmesi her şirkete ilham verebilir. Ancak, büyük dönüşümlerin yaşandığı günümüzde, yalnızca Kaizen’e bel bağlamak riskli. Zira, ufak ilerlemelere saplanıp büyük resmi kaçırmanın maliyetli yüksek. Mesela araba üretiminde binde 1 malzeme tasarrufu sağlamak önemli, ama içten yanmalı motorlardan elektrikli modellere geçişi yakalamak daha önemli!
Üçüncü kelimemiz İkigai, yani ‘varoluşun anlamı’. Şahıslar için olduğu kadar şirketler için de kullanabileceğimiz bu yaklaşımda, dört faktörün bir araya gelmesi hedefleniyor: sevdiğimiz, iyi yaptığımız, dünyanın ihtiyacı olan, ve para kazandıran şeylerin yapılması. Bir şirket çalışanlarının severek yaptığı, sektöründe başarılı olduğu, başta müşterileri olmak üzere paydaşlarının ihtiyaç duyduğu ve elbette kâr ettiği işleri yapıyorsa varoluşunu anlamlı kılabilir.
Son kelimemiz Haiku, yani ‘eğlenceli mısra’. Geleneksel olarak sadece on yedi hece ve üç dizeden oluşan bu kısa şiirler, sade ifadenin şaheserleri. Dört yandan bilgi bombardımanı altında yaşadığımız, kendimizi sürekli bir koşturmaca içinde bulduğumuz ve odaklanma süremizin iyice kısaldığı günümüzde, kısa ve öz iletişim çok kıymetli. Gerek kendi içinde gerek paydaşlarıyla irtibatında bunu yapan şirketler, bir adım öne geçecek. Ancak, mesajı yalın halde vermenin de ayrı bir meziyet olduğunu ve ciddi emek gerektirdiğini unutmayalım. Büyük yazar Mark Twain'in bir mektubunun sonuna eklediği not, tam da buna işaret ediyor: ‘Kusura bakmayın kısa yazacak kadar vaktim yoktu, uzun yazmak zorunda kaldım.’