Ekosistemin nabzını tutabilmek adına bir saha araştırması için İzmir seyahatimdeki gözlerimi paylaşmak istiyorum. Bu yazının özeti: İzmir, İstanbul’dan sonra ülkenin inovasyon merkezi oluyor. Etkili stratejik adımlarla İstanbul’u dahi geçebilir ama henüz yol uzun. Dünya ölçeğinde bir marka şehir olmaya fiziksel değil zihinsel dönüşümle başlamalıyız. Zihinsel dönüşümü sadece yerel kaynaklarla ve yeteneklerle yapamazsınız. Dünyanın en iyilerini çekebilmelisiniz. Alt yapı kuşkusuz önemli ama daha önemlisi ekonomiyi sürükleyen yumuşak (soft) güçler. Bunların başında; özgürlükler, demokrasi, hukuk, insan kaynakları havuzunuz, kültür ve sanat hayatı geliyor. Dünya markası olmadan önce Türkiye’nin en iyilerini çekerek bölgesel bir marka olmanız gerekiyor diğer bir deyimle. Akdeniz bunun için çok elverişli. Güneş, kum, mutfak ve coğrafi konum çarpan etkisi yapabilir. Doğru stratejik yatırımlarla birlikte insana ve gençlere yatırım yapmalıyız. Bu anlamda İzmir’de güzel gelişmeler olduğunu müjdeleyebilirim.
Girişimcilik ve inovasyon ekosistemi hareketli. İzmir menşeli büyük kurumlarımız inovasyon departmanlarını açmaya başladı. Ekipler kuruluyor. İzmir’de doğan, farklı sektörlerde yatırımı ve üniversitesi olan bazı holding firmalarımız henüz kurmadılar ama bu dalga yakında oralara ulaşır.
İş Bankası İzmir Girişimcilik şubesinin geçen haftalarda lansmanını yaptı. Teknopark İzmir tarafından İzmir Network ve İnovasyon Merkezi hayata geçiyor.
Belediyeler aktif. Örneğin Büyükşehir Belediyesinin İzmir Girişimcilik Merkezi, Buca Sürdürülebilirlik ve İnovasyon Merkezi, Karşıyaka Kolektif Girişimcilik Merkezi güzel etkinliklere ve eğitimlere imza atıyor. Ayrıca Türkiye’nin ilk Tarım Teknoloji Merkezi, İzmir Ticaret Borsası öncülüğünde hayata geçiyor. Tarımda inovasyona dair girişimcilerin, akademisyenlerin ve uzmanların bir araya geldiği bir hub olacak. Şehir ile ulaşım bağlantıları çözülünce (metro ya da tramvay şart) büyük başarı hikâyeleri çıkartabilir. İzmir yüksek teknolojiye dayalı tarım için kesinlikle doğru adres. İzmir Ticaret Odası inisiyatifi ile kurulan İzQ (İzmir Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi) kurumsal firmaların inovasyon ekipleri ile girişimcileri bir araya getiriyor. Çok güzel bir lokasyonda, Akdeniz ilhamı ile yaratıcı fikirler çıkacağına inanıyorum. Şimdiden başarılı agritech girişimlere ev sahipliği yapıyor. Kurumsal firmalarla girişimcilerin ayrı binalarda konumlanması yerine aynı çatı altında çaprazlanmasını öneririm. Kahve sohbeti deyip geçmeyin, literatür bize gösteriyor ki; ortak çalışma alanındaki kahve, etkinlik, kahvaltı vb durumlar üzerinden raslantısal karşılaşmalar birçok iş birliğini ve inovasyonu tetikliyor. İzQ dışında İzmir’de bildiğim kadarıyla 3 büyük ortak çalışma alanı var. Özellikle Origin geri dönüşümlü malzemelerden yaratılan farklı tasarımı ve komünite odaklı düşüncesiyle dikkat çekici. Ortak çalışma alanları (coworking spaces) girişimcilik ekosisteminin kalbinin attığı yerlerdir. Bu alanları yöneten arkadaşlarımız konuyu salt finansal ötesine çekip kreasyona evirilebilmeli ve sıkı komüniteler yaratabilmeli. Paylaşımlı ofislerle coworking mantığının en büyük farkı; açık, katılımcı ve ortak ilgileri/dertleri olan komüniteler. Ayrıca kurumsal-startup eşleşmesi yapabilmeliler. Aksi takdirde paylaşımlı ofis ötesine geçilemez dediğim gibi.
Yüksek yetenekli girişimciler ve inovatörler herhangi bir şehirde yaşamaz. Kendilerini rahat hissettikleri, yaratıcı fikirlerin tetiklendiği, ilham alabilecekleri insanlarla ve kentlerle birlikte olurlar. Dolayısı ile coğrafya, iklim çok önemli ama aynı zamanda kültür, sanat ve eğlence hayatı da önemli. Eğlence konusunda İzmir’de büyük bir açık olduğunu düşünmüyorum ama yeraltı edebiyatı dahil kültür ve sanat hayatı canlandırılmalı. Büyük festivaller olmalı. Tüm bunlar, birbirinden bağımsız değil bütüncül bir politika şeklinde ele alınmalı. Üzülerek İzmir’in ciddi alt ve üst yapı sorunları olduğunu not düşmem lazım. Onca güzelliğine rağmen maalesef bakımsız bir şehir. Türkiye’nin bana göre alt yapı konusunda en başarılı şehri Ankara. Belediyeler birbirinden öğrenebilirler. Ankara ve Eskişehir bozkırın ortasında kurulmuş şehirler ama pırıl pırıl parlıyorlar. İzmir daha güzelini hak ediyor. İzmir kendisine “benchmark” olarak başka bir Akdeniz şehri Barselona’yı seçmeli. New York, Londra gibi metropoller doğru ölçü değil ve olmamalı. Londra, İstanbul için benchmark. Arşive baktım, İzmir’e dair üçüncü yazım. Potansiyelini çok önemsiyorum. Umarım sesimizi karar vericilere/politika yapıcılara ulaşır ve bu güzel şehri Türk misafirperverliğini ve renkli kültürünü koruyarak global bir marka yapabiliriz.