İz bırakan lider olabilmek

Size şöyle bir teklif sunulsa cevabınız ne olurdu? Her şeyin ödendiği süper bir tatile çıkacaksınız. Ancak tatilin sonunda size bir uyuşturucu verecekler ve yaptığınız tatile dair hiçbir şey hatırlamayacaksınız. Çektiğiniz bütün resimler ve videolar da yok edilecek.

İlginç bir teklif değil mi? Yapılan bir araştırmada deneklere bu soru sorulmuş ve araştırmaya katılanların hemen hepsi bu soruya “Hayır” yanıtını vermiş. Bu gösteriyor ki, insan hatırlamayacaksa en iyi deneyimi bile yaşamamayı tercih ediyor. Deneyimler sonrası bizim hatırladığımız anların önemini anlatmak açısından bu çalışmayı değerli buluyorum. Hayatta farklı deneyimler yaşamak ve bu sayede gelişmek çok önemli ancak daha önemli olan bu deneyimlerden bize geriye kalanlar, hafızamızda iz bırakanlar…

Kahneman’ın bulguları

Nobel ödüllü yazar, ekonomist ve psikolog Daniel Kahneman olaylara farklı açıdan bakmamızı sağlayan önemli bir bilim insanı. Onun araştırmaları ve bulgularına göre insanın kendi içinde iki tarafı var.

1- Deneyimleyen Özümüz

2- Hatırlayan Özümüz

Çocukluğumuzdan itibaren sosyal ilişkiler kuruyoruz, okula gidiyoruz, iş sahibi oluyoruz, statü elde ediyoruz, kariyer yapıyoruz, mola verip tatile çıkıyoruz, farklı şehirlere, ülkelere gidiyoruz. İsteklerimiz ve hayallerimiz çerçevesinde tecrübeler ediniyoruz. Ne kadar ilginçtir ki bu deneyimlerin hemen hepsini unutuyoruz. Pek azı aklımızda yer ediyor. Her tecrübe sonrasında zihnimizde yarattığımız hikâye, deneyimlerin bize bıraktıkları bizim mutlu ve huzurlu bir yaşam sürüp sürmediğimizi belirliyor.

Daniel Kahneman bu durumu şöyle örneklendiriyor: “Kısa bir konsere gittiniz. 30 dakika boyunca müziğin ruhunuzu okşamasını deneyimlediniz ve müthiş keyifli anlar yaşadınız. Mutlu bir şekilde konserin finalini beklerken büyük bir aksaklık oluşuyor ve hoş müzik sesi büyük bir gürültüyle kesiliyor. Ruhu okşayan müzik sesinin yerini kulağınızı tırmalayan kötü sesler alıyor. Her şey mükemmel bir şekilde ilerlerken son 5 dakikada yaşadığınız bu olay sizde nahoş bir tat bırakıyor ve siz muhtemelen konseri böyle hatırlayacaksınız.”

Kahneman’in anlattığı bu örneği çeşitlendirmek mümkün. Mesela, hijyen konusunda hassas birisini düşünün. Bu kişi kendisi için düzenlenen bir yemeğe gidiyor. Bütün gece boyunca dostlarıyla müthiş sohbetler gerçekleştiriyor, lezzetli yemeklerin tadına varıyor. Akşamın sonuna gelinirken yemek yediği tabağın içerisinde bir saç teli görüyor. O ana kadar keyifli gecen akşam adeta kabusa dönüyor.

Kahneman’in bulgularına göre böyle küçük bir olay yüzünden güzel bir deneyim, hafızada kötü bir yer ediniyor, insanı mutsuz ediyor ve o akşamın kötü hatırlanmasına sebep olabiliyor.

İnsan çok yoğun duygular yaşadığı hiçbir şeyi unutmuyor. Hijyen konusunda hassas birisinin yemeğinden çıkan bir saç telinin bıraktığı his ya da müzik sevdalısı bir insanın hoş bir konserin sonunda duyduğu kötü sesin yarattığı duygular çok yoğun olduğu için asla unutulmuyor. İşte bu yüzden deneyimleyen özümüzden daha önemli olan hatırlayan özümüz… Geriye dönüp baktığımızda deneyimlerden hatırladığımız ya da çıkardığımız hikayeler bizim yaşam kalitemizi belirliyor.

En büyük lider

Başarılı liderler, Kahneman’in ortaya koyduğu bu bilgiyi bilerek ya da bilmeyerek uyguluyorlar ve insanları harekete geçiriyorlar. Büyük vizyonlarını ortaya koyarak, insanların duygularına dokunuyor, ilham verici konuşmalarıyla kalabalıkları peşlerinden sürüklüyor ve asla unutulmuyorlar. İnsanlarda iz bırakmak için kalplere dokunmak gerektiğini biliyorlar.

Birkaç gün içerisinde kendisini bir kez daha saygıyla anacağımız eşsiz liderimiz Atatürk de söylemleriyle ve büyük vizyonuyla muhteşem bir rol modeldir. Liderlik ettiği ülkesinin insanlarına bir yaşam koçu gibi karanlık tünelin ardındaki ışığı göstermiş, peşinden koşulası bir vizyon vaat etmiş, sadece yaptıklarıyla değil konuşmalarıyla, yazdıklarıyla halkının duygularını harekete geçirmiş ve bu yüzden de milletinin hatıralarına kazınmıştır. Sadece deneyim değil iz bırakmıştır.

Öyle ki Atatürk, Afet İnan’ın “Türk’ün Tarifi” adlı tezini okuduktan sonra boş bir sayfanın kenarına kendi el yazısıyla şu notu düşmüştür: “Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği, bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne en az yedi bin senelik Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı, beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı, onların oğlu oldu. Bugün o tabiat çocuğu tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu, Türk oldu. Türk budur: Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”

Bu sözleriyle Atatürk, “Hatırlayan özümüze” dokunmuştur. Böyle bir lidere sahip az millet vardır ve bize düşen onu daha ileriye götürmektir. Bu yüzden ne iş yapıyorsanız yapın, etrafınızda insanlar varsa ve onların yöneticiliğine, liderliğine talipseniz, ilk yapmanız gereken onlarda iz bırakacak, kalplerine dokunacak, hafızalarında yer edinecek bir vizyon oluşturmak ve bu vizyonu anlatan duygulara dokunan, ilham veren dil kullanmayı becerebilmektir. İz bırakan eşsiz bir lider olmanın formülü budur.

Tüm yazılarını göster