Bir hafta önceki yazımızda “modellerin ve benzetimlerin” zihni araçlarımız olduğunu, daha iyi düşünmemizi, daha iyi bilmemizi ve daha iyi kazanmamızı kolaylaştırdıklarını anlatmayı denedik. Okumakta olduğunuz bu yazıda “modellerin ve benzetimlerin” değer kattığı “varsayım sorgulama”, “gerçeklik belirleme”, “geribildirim döngüsü” kurgulama, “deney yapma” , “deneyim kazanma”, “kaynak planlama”, “ölçeklendirme”, “öngörme ve önlem” alma, “gözetim ve denetim” disiplini kurma, “deneysel mesafe ayarı” yapma konusunda nasıl etkili olduklarını tartışmaya açmak istiyoruz.
Karmaşıklıkla başa çıkabiliriz
Model ve benzetimler sistemli düşünce üretmenin araçlarıdır. Çevremizi anlamak için vazgeçilmez olan kuramlar, evrenin ya da onun sınırlı bir parçasının modeli ve gözlemlerimizi bu modeldeki niceliklere bağlayan kurallar takımıdır . Modellerin bileşenleri “varsayımlar”dır. Yönetim bilimi ustalarının da belirttiği gibi, iş yaşam krizlerin temel nedeni, işlerin kötü yapılmakta olması değildir. Aslında çoğu durumlarda doğru şeyler yapılmaktadır da hedeflenen sonuçlara ulaşılamamaktadır. Görünürdeki bu çelişkinin nedeni, örgütlerin üzerinde yükseldikleri ve yürüdükleri varsayımların günün gerçeklerini yansıtmamalarıdır. Varsayımlar ve modeller, örgüt yönetimlerine nelerin yapılması, nelerin yapılmamasına söyleyen ve örgüt için anlamlı olabilecek sonuçları tanımlayan zihinsel araçlardır. Modeller, nesnelerin üretilmesi ve metotların geliştirilmesi için gerekli olan bütün etkinliklerle ilgilidir. Devlet, dini kurumlar ve diğer üst örgütler gibi, değişik ölçekte iş örgütlerini de başarıya götüren yol, model ve benzetimlerin varsayımlarını sorgulayarak, değişen koşullara uyum sağlayabilmekten geçir.
Modelden bağımsız gerçekliğin olamayacağını biliyoruz. O nedenle, Hawking’in, “Gerçeklik diye bir şey yoktur; modele göre gerçeklik vardır. Modelinizin varsayımını değiştirirseniz, gerçeklikleriniz de değişir” genellemesini toplumsal örgütlenmenin değişik yerlerinde yönetim sorumluluğu üstlenenlerin unutmamaları gerekir. Özellikle de teknolojik gelişmelerin yarattığı “doğrusal” olmayan ve “ katlanarak büyüyen” değişmelerin yarattığı karmaşıklıklarla başa çıkma ve onları yönetebilmek için “model kurgulama bilincinin düzeyi” hayati önemi olan konulardan biridir.
İçinde bulunduğumuz evren ve yaşadığımız gezegen hiçbir şeyin değişmediği bir yer değildir. Gezegenimizde hiçbir şey değişmese, her şey aynı kalsaydı, yapılacak çok az işimiz olur; düşünüp bulacak bir şey kalmaz ve “bilim” dediğimiz araca ihtiyacımız olmazdı; bilimin hız kaynağı kaybolurdu. Eğer, her şey rastlantısal olarak ya da çok karmaşık değişse, o zaman da düşünerek bulabileceğimiz şeyler olmaz, bilim araçları işimize yaramazdı. Bizler hiçbir şeyin değişmediği ya da tam bir kaos koşullarının ortasında yaşayamıyoruz. Evrenimizde ve yaşadığımız gezegende her şey değişiyor, ama doğanın yasalarının kurallarına, örüntülerine ve yöntemlerine göre değişiyor. Meraklarımızın peşinde koşabiliyor; bilimin yöntemlerini kullanarak sorunlarımızın üstüne gidebiliyor, çarenin asla tükenmediğini sayısız örneğinde gözlüyoruz.
Deneyim kazanma ve deney yapmanın da araçları olan modeller, karmaşıklığı çözme ve onu kullanılabilir hale getirmemizi sağlar. Deneyim ve deneylerimiz de içgörülerimizi güçlendirir; etkili kararlar vermemizi kolaylaştırır.
Modeller “plan aracını” etkili hale getirir
Deniz insanları, “Hangi limana gideceğini bilmeyen kaptana, hiçbir rüzgarın yararı olmaz” der. Ülkesini ve insanlarını refaha götürecek yol ve yöntemleri bilmeyen, hedef belirlemeyen, yol haritaları olmayan, yol ve yöntemlerini tanımlamayan yöneticiler de ülke kaynaklarını israf eder. Planlar, ihtiyaçlar ile imkanlar arasında optimum dengeleri kurmanın araçlarıdır; planı önemsemeyen yönetimler de iş yapabilir, ama tam, temiz, doğru iş yapamazlar.
Ülkemizin önde gelen bir kuruluşunun ekonomisti 1924-2015 yılları arasındaki verileri analiz ettiğinde, ülkenin 27 yıl planla yönetildiğini saptıyor. Planlı yönetim yıllarında ortalama büyüme hızı yüzde 9.5 gibi yüksek bir düzeyi yakalıyor. Plansız yönetimlerin egemen olduğu 65 yılda ise ekonominin ortalama büyüme hıza yüzde 5.2 düzeyinde kalıyor. Bu saptama bize modelleme ve plan araçlarını kullanmanın zenginlik üretimindeki önemini kanıtlıyor.
Eğer bir modele sahip değilsek, plan bilincini geliştiremez “öngörme ve önlem alma disiplini” kuramayız. İnsanların birikimlerini değerlendiren, bilincini yükselten, bakış açısını olgunlaştıran, buluş yeteneğini geliştiren, beklentilerini yöneten özellikleriyle diğer canlılardan ayrılır. Her düzeydeki örgüt yöneticinin başarısını değerlendirirken söz konusu 5 ölçüyü kullanmak gerekir. Eğer ülkemiz insanının maddi ve kültürel zenginliklerini artırarak yaşamını kolaylaştırmak istiyorsak, kuramı önemsemeli, model ve benzetim tekniklerini geliştirmeli, metotlu çalışmanın önemini içselleştirmeliyiz.
Modeller, “geribildirim döngüsünü” işletmenin, “gözetim ve denetim disiplinini” uygulayabilmenin de araçlarıdır. Bir iş yapma modelimiz yoksa, tasarladığımız ile gerçekleştirdiklerimiz arasındaki makası anlatan “deneysel mesafeleri” ayarlamamız mümkün olmaz. O zaman, müşterinin kabul edebileceği ürünü yaratan, satın alma kararı vermesini sağlayan kalite, fiyat ve maliyet dengelerini kurma anlamına gelen “ölçeklendirmeyi” tam ve doğru yapamayız.
İyi model verimlilikleri artırır
Bir zihinsel araç olarak modeller, uygun kaynak kullanarak hedeflere ulaşabilmemizi kolaylaştıran araçlardır. Küresel yarışta yer edinebilmemizin ilk ve temel koşulu, geniş anlamda bütün kaynakları etkin ve verimli kullanmaktır. Model kurgulamayı ve o modeli kitlelerle paylaşarak, toplumsal enerjinin gücünü arkasına almayı hayata taşımadan ciddi bir başarı yaratılamaz.
“Model ve benzetim” konusu toplumsal örgütlenmenin bütün düzlemlerinde işimize yarar. Ünlü bir tiyatro insanının rol için yaptığı analizi model ve benzetime uyumlandırabiliriz: Model ve benzetim, olaylar, olgular ve biçimlerle ilgili “dışsal düzlemi” gözleme, eğilimlerin fırsat tehlikelerini kavramayı kolaylaştırır. Toplumdaki sınıflar, kimlikler, yaşam biçimleri ve yaşam tarzları gibi tarihsel ortamı, “sosyal düzlemi” anlamamızı sağlar. Düşünceleri, tarzları ve diğer yönleriyle “edebi düzlemi” içselleştirmemizi hızlandırır. İçsel aksiyonlarımızı, duygularımızı ve içsel karekterizasyonlarımızı yansıtan “psikolojik düzlemimizi” tanımlamamızın önünü açar. Fiziksel hedeflerimiz ve eylemlerimizi, “fiziksel düzlemi” okumamızı güçlendirir. Bireylere özgü olan yaracı duygularımızdan olan “duygusal düzlem” dinamiklerini kavramımızı da kolaylaştırır. Bütün bunlar, yaşamı etkin ve verimli sürdürebilmemizin gerek şartlarıdır.