İTO enflasyonu çok tatsız geldi, çok!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

İstanbul Ticaret Odası ücretliler geçinme endeksindeki nisan ayı artışını yüzde 4.89 olarak açıkladı. Bu, tahminlerin çok ötesinde yüksek bir oran. İTO’ya göre dört aylık artış yüzde 21’i buldu, yıllık artış ise yüzde 79’a dayandı.        

İTO’nun geçinme endeksi ile TÜİK’in yarın açıklayacağı TÜFE arasında bire bir bağlantı kurmak ya da beklemek, iki endeks arasında çok büyük farklar olduğu için pek doğru değil ama yine de İTO’nun oranı bir anlamda öncü gösterge sayılır.       

Zaten ilk üç ayda TÜİK ve İTO’nun oranları birbirine çok yakın gelmişti. Ocakta TÜİK yüzde 6.70’lik, İTO da hemen hemen aynı düzeyde yüzde 6.72’lik oran açıklamıştı. Şubatta ise TÜİK’in oranı daha yüksek çıkmıştı. Söz konusu ayın enflasyonu TÜİK’e göre yüzde 4.53, İTO’ya göre 4.07 olmuştu. Martta ise TÜİK yüzde 3.16, İTO yüzde 3.93’lük oranlar açıklamıştı.        

İlk çeyrekteki toplam artış da TÜİK’e göre yüzde 15.06, İTO’ya göre yüzde 15.42 olmuştu.     

Malum sorular...           

İTO’nun nisan enflasyon verisini dün sosyal medyada paylaşınca o hiç şaşırtmayan sorular gelmeye başladı. Daha önce enflasyonun en büyük nedenlerinin başında kur artışının geldiğini yazdığım için özet olarak şu söyleniyordu:        

“Hani enflasyonun en büyük nedeni kur artışıydı. İşte nisanda kur artışı yok, n’oldu peki, demek ki kur artışı enflasyona yol açmıyormuş...”       

Bunu yazanlara “İyi misiniz” demek geliyor içimden!    

“Hiç düşünmüyor musunuz, nisanda ya bir de yüklü bir kur artışı yaşansaydı n’olurdu?”     

Evet, nisanda kur artışı neredeyse yok. Ama ben enflasyonun tek nedeni kur artışı demedim ki hiçbir zaman. Söylediğim, en büyük nedenin kur artışı olduğu, tek neden değil!

Enerjide dışa bağımlısın, sanayi üretiminde öyle, tarım üretiminde öyle; kur arttı mı benzine, motorine zam yağıyor, hizmetler sektörü zaten gemi azıya almış, ne tutturabilirse zam yapıyor. Dövizden müthiş bir geçişkenlik var. Döviz bir etki ediyorsa bu fiyatlara iki, hatta daha fazla yansıtılıyor. Dolayısıyla tabii ki kur artınca fiyatlar tırmanıyor.             

Ama kur artmayınca zamların bıçak gibi kesileceğini de kimse söylemiyor ki. Üretimin düşük, yani arzın az olduğu kalemlerde fiyatın artmasını nasıl önleyeceksiniz? Örneğin hayvancılık can çekişirken, üretim artmazken et fiyatlarının tırmanmasının önüne nasıl geçeceksiniz?   

Ekonomi yönetimi talebi kısarak enflasyonu düşürebileceğini sanıyor ama insanlar gıda maddelerinde ne kadar kısıntıya gidebilir ki?        

Çok kaygı verici bir yön de enflasyonun kanıksanmış olması. Artık zamlara kimse şaşırmıyor. Hatta öyle bir kabullenmişlik ki, zam yapılmamışsa şaşkınlık yaşanıyor.    Maliyeti yükselen ve bunu kendi sattığı mal ve hizmetin fiyatına yansıtanlar açısından hiç sorun yok. Fiyat halkasının sonunda bulunan sabit gelirliler ise tıkanıp kalıyor.          

Dikkat çeken zamlar 

Nisanda dolar kuru yalnızca yüzde 1.1 arttı, euroda ise artış bir yana yüzde 0.2 düşüş yaşandı. Bu oranlar ay sonu değerlerinin değişimini değil, ay ortalamasındaki değerlere göre hesaplanan değişimi gösteriyor. Fiyat endeksi ay ortalamasını gösterdiği için döviz gibi, akaryakıt fiyatları gibi kalemlerde de ay ortalamasını almak gerekiyor.          

Benzinde ay sonu fiyatı sabit, motorinde düşüş var. Ancak ay ortalaması olarak bakınca benzinde yüzde 4.2, motorinde yüzde 1.2 artış yaşandı.         

Bu oranlar yine de nisandaki yüzde 4.89’luk yüksek artışı izah etmekten uzak. Peki artışın bu orana ulaşmasına yol açan temel kalemler neler?        

Başta gıda geliyor. Gıda grubundaki artış yüzde 4.84. Bu kapsamda en yüksek artış yüzde 9.77 ile et, balık ve kümes hayvanları kaleminde. Dışarıda yenen yemekler grubunda da yüzde 6.36’lık bir artış var. İTO’nun gıda grubunda yer verdiği tütün, alkollü ve alkolsüz içecekler grubundaki yüzde 9.71’lik artış da dikkat çekiyor.      

Ancak fiyat artışında en dikkat çekici grup yüzde 24’e yakın artışla giyim grubu. 

TÜİK’ten ne gelir ve ne olur? 

Girişte de belirttim; İTO ile TÜİK endekslerinin yapısı çok farklı ve dolayısıyla bu iki endeksin farklı sonuçlar vermesi normal. Ama buna rağmen İTO endeksi bir öncü gösterge.          

TÜİK’in açıklayacağı TÜFE’nin nisandaki artışını yarın öğreneceğiz. TÜFE artışı yüzde 3 gelirse dört aylık artış yüzde 18.5’i, nisan artışının yüzde 4 gelmesi durumunda ise dört aylık artış yüzde 19.6’yı bulacak.          

Merkez Bankası martta yüzde 3.16 olarak gerçekleşen artışı nasıl yorumlamıştı:            

“Mart ayında aylık enflasyonun ana eğilimi, devam eden zayıflamaya rağmen öngörülenden yüksek gerçekleşmiştir.”        

Merkez Bankası ilk altı ayda ocak ayı hariç aylık olarak mevsimsellikten arındırılmış halde yüzde 3 düzeyinde bir enflasyon bekliyor. Marttaki yüzde 3.16 bile bir sapmaya işaret ediyorsa ve TÜİK’ten İTO’nun oranına yakın bir düzeyde, örneğin yüzde 4 gibi bir nisan ayı artışı gelirse, bunun gereği olarak mayıs ayında herhalde yeni önlemler alınır, belki de yeni bir faiz artışı söz konusu olur. Zaten aylık yüzde 4 dolayında bir oran gelmesi halinde yüzde 36’lık yıllık tahmin de anlamını daha da yitirecektir.       

Ama yarın yüzde 2 dolayında bir oran görürsek tabii ki bu söylediklerimin hiçbir anlamı olmaz; enflasyon öngörüldüğü gibi gidiyor demektir. Peki şu koşullarda yüzde 3’ün altında, hele hele yüzde 2 dolayında bir oran söz konusu olabilir mi?

Tüm yazılarını göster