2021 yılının sonuna yaklaşıyoruz. Döviz kurlarındaki hareketlilik, küresel salgının etkilerinin halen devam ediyor olması, tedarik krizleri, Paris Anlaşması ve Sınırda Karbon Vergisi gibi derin ve bir o kadar düşündürücü konuların gölgesinde bu yıl tamamlanıyor. Bu anlamda uzun bir yıl olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle son aylar kur atışı nedeniyle, x gümrükleme maliyetlerindeki ciddi artışların yanı sıra tedarik sorunlarının da artması ile çok farklı ve stresli geçiyor. İthalat maliyetlerinin öngörülemiyor olmasının dış ticaret departmanında çalışanlar için ciddi bir stres kaynağı olduğunu tahmin etmek pek zor değil.
Küresel tedarik krizi büyüyerek devam ediyor
Küresel salgının dış ticarete ve tedarik zincirine olan etkisi devam ediyor. Küresel salgın öncesi dünya mal ticaret hacmine halen ulaşılabilmiş değil. Dünya Ticaret Örgütü’nün 4 Ekim 2021 tarihli basın bültenine göre, dünya mal ticaretinin 2021’de %10,8 büyümesi bekleniyor. Mart ayında ise söz konusu tahmin %8 oranındaydı. Bu noktada aşının olumlu etkisi görülüyor. Aslında 2021 yılında beklenen yüksek büyüme bir önceki yılla mukayese edildiğinde ortaya çıkıyor. Çünkü grafikten de görüleceği üzere, küresel salgın dış ticarette “V” şeklinde ciddi bir kırılmaya neden oldu. Bu yılki büyüme ile salgın öncesi rakamlara ulaştığımızı hâlâ tam olarak söyleyemiyoruz. Nitekim ticarette büyümenin 2022’de %4,7’ye gerilemesi bekleniyor. Bu oran ise Mart ayının tahminlerinde %4 dolaylarındaydı.
2021’de küresel GSYİH’nin %5,3 artması bekleniyor, Mart ayında ise aynı tahmin %5,1 oranındaydı. Mevcut tahminlerin yukarı yönlü olması beklense de aşağı yönde riskler de baskın konumda. Bunun başlıca sebebi küresel tedarik zincirlerinde yaşanan daralmalar ve COVID-19 vakalarındaki artışlar olarak gösteriliyor.
Özellikle küresel tedarik zincirinde yaşanan tedarik sorunları dış ticaretin tekrar eski günlerine dönmesinin önündeki en büyük engel olarak duruyor. Çip tedarikinde yaşanan sıkıntı beyan eşya, otomotiv gibi sektörleri doğrudan etkiliyor. Bu süreç hem bu ürünlerin tedarikinde maliyet artışı hem de süresinin uzamasına neden oluyor. Bunun gibi kritik emtialar da yaşanan problemlere ilave olarak taşıma sürelerinde uzaması (denizde 60-70 gün gibi) ve maliyetlerin artması da eklenince sipariş ile ürünün satışına kadar geçen süre ciddi bir artışa neden oluyor. Buna gümrüklerde yaşanan tarife-dışı engelleri de eklersek (TAREKS, kayıt belgesi gibi izin sürelerinin uzaması gibi) deniz yolu ile elde edilen bir ürünün siparişinden tüketiciye satışı arasında kabaca 150 ile 200 güne ulaşabiliyor.
KKDF ithalatın finansmanındaki en uygun aracın kullanımını engelliyor
Ödemesini yapmış olduğunuz bir ürünün satışa konu olup tekrar paraya dönüşmesi neredeyse yarım yılı buluyor. Bu dönemde ilk alıma ilişkin finansmanın ya kredi ile ya da özkaynak ile karşılanması gerekiyor. Bu günlerde yaşanan dövizdeki artışı da düşündüğünüzde ithal edilen ürünün finansmanın kredi ya da özkaynak ile olması bile ciddi bir finansman maliyeti yaratıyor. Çünkü her gün kur ile ilgili bir değişiklik ile karşılaşılabiliyor. Bu noktada peşin ödemek yerine vade ile bir ithalat yapılması akla geliyor olabilir ki haklısınız ve bu yazı da bu nedenle kaleme alındı. Ülkemizde ithalatçıların yaşanan bu kriz ortamında kimseye bir maliyeti olmayan vade avantajını kullanması önemli. Ancak karşımıza Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu (KKDF) bir engel olarak çıkıyor.
Dış ticaret ile uğraşanlar KKDF’yi biliyor. İthalatta KKDF, vadeli ithalat işlemlerinde mal bedeli üzerinden %6 oranında alınan bir ithalat vergi türüdür. İthalatçının, mal bedelini peşin ödemediği veya ödediğini tevsik edemediği durumlarda bu vergi, ithalat aşamasında tahsil ediliyor. Yanlış okumadınız, satıcıya mal bedelinin peşin ödenmediği durumlarda, söz konusu bedel üzerinden %6 oranındaki bu vergi tahsil ediliyor. Sadece bu tutar tahsil edilmekle kalmıyor, aynı zamanda bu tutar üzerinden de ithal malın tabi olduğu katma değer vergisi (KDV) oranına göre bir de KDV tahsil ediliyor. KKDF, bir başka ifadeyle satıcının sağladığı vade avantajından “yararlandırmama vergisi” oluyor. İthalatçının, ithal ettiği ürünü paraya çevirdikten sonra satıcıya ödeme yapma avantajını tamamen ortadan kaldırıyor. Yani en ucuz ithalat finansman aracı kullanılamıyor. Bunun yerine ithalatçı şirketler, ithalatın finansmanı için dış kaynak yani banka kredisi kullanma yöntemini seçiyor. Bu da kredi talebinin artmasına ve bunun sonucunda kredi faizlerinin yükselmesi üzerinde bir baskı olmasına neden oluyor.
Ne yapılmalı?
İthalatın finansmanının bu kadar pahalı olduğu ve tedarik sürelerinin bu kadar uzadığı bu dönemlerde, KKDF’nin askıya alınması en doğru tercih olacaktır. Kaldırılması en doğrusudur ancak bu yöndeki talepler uzun süredir gündeme getirilse de bir türlü gerçekleşmiyor. Bu nedenle askıya alınması bu dönemde bir çıkış yolu olabilir.
Ayrıca, varlığı hem hukuksal hem vergileme tekniği hem ticari hayatın gerçekleri ile bağdaşmayan bu verginin kalkmasının, ithalatın finansmanı açısından en uygun yöntem olan vade avantajı kullanılabilir hale gelecektir. Aynı zamanda dış ticaret işlemleri sade ve anlaşılır olmasına da hizmet edeceği açıktır. Ayrıca bu verginin kalkmasının bütçeye olumsuz bir gelir etkisi de bulunmamaktadır. Çünkü bu verginin toplam vergi gelirleri içindeki payı sadece binde 3’dür.