Yahudi kökenli Alman-Hollandalı günlük yazarı Anne Frank’in bir sözü; “Misfortunes never come singly” (Aksilikler asla tek gelmez) sanki an itibariyle ekonomi için söylenmiş gibi…
Gerçekten de Anne Frank’in bu sözü ile küresel ekonomilerdeki gidiş birbiriyle son derece uyum içinde…
Bildiğiniz gibi bu listeyi sonsuza kadar uzatmak olanaklı, ama bu kadar yeter diyelim…
Şimdi bir de ithal enflasyon (Imported Inflation) konumuza bakalım.
İthal enflasyon, iktisatta son derece önemlidir.
Aynı CDS, PMI vd gibi…
Bugünlerde küresel ekonomilerde olan-biteni biraz daha yakından takip etmek isteyenler, iktisat okumamış olanlar özellikle, yaklaşınız. Güncel, ilginç, bilinmesinde yarar olan yeni bir derdimiz daha var…
İthal Enflasyon (Imported Inflation)...
Yaklaşık altı ay önce bir yazımda bahsetmiştim. (Yüksek enflasyon geliyor, üstelik bu ithal enflasyon). Ama geçenlerde değerli İktisatçı Prof. Dr. Veysel Ulusoy Hocamız da, henüz ithal enflasyonla tanışmadınız gibi bir açıklamada bulununca otomatikman ithal enflasyonun önemi gündeme oturmuş oldu.
Adından da kolaylıkla anlaşıldığı gibi, ithal enflasyon; bir ülke için kendi sınırları dışından alınan (kaynaklanan) bir enflasyon türüdür. Ama tabii bu kadar basit geçmemek lazım.
Küresel ekonomilerin yakından takip ettiği ABD Hazine Sekreteri Janet Yellen, FED Başkanı Jerome Powell, ECB Başkanı Christine Lagarde başta olmak üzere önemli kişilerin görüşlerini almak, yeni eşitlenen Euro=Dolar kurunun etkileşimi, faizler, kurlar ve de enflasyon (ve türevleri de) ilişkilendirmesini özetlemeden konuyu tam anlamıyla ele almış olmayız.
Buyurunuz, başlıyoruz.
Ekonomi son derece dinamik bir yapıdır. Sürekli değişimler ekonomiler içinde, hele ki çağımızda, kaçınılmazdır.
Bu koşullar altında her ulusun kendi ekonomi yapılanmasında fiyatlar da değişikliğe uğrar, satın alma gücü de öyle…
Biliyorsunuz, fiyatlarda sürekli artış ve satın alma gücünde bu paralelde düşüşler olursa; fiyat istikrarsızlığı fiyatlarda artış yönünde süreklilik kazanırsa, bu durum satın alma gücünün azalması ve geçim zorluklarına dönüştüğünde, enflasyon tanımları içinde en bilinenini tekrarlamış oluruz.
Enflasyonun;
“Talep Enflasyonu, Maliyet Enflasyonu, Hiperi, süperi varken, şimdi bir de İthal olanı mı ekonomimize musallat oldu, bir de bu mu var?”
Demeyin…
Niye?
Çünkü var da ondan…
Şöyle; eğer bir ülkedeki enflasyon, diğer ülkelerdeki fiyat artışlarından etkileniyor ve şekilleniyor ise buyurun işte ithal enflasyon… Dış ülkelerdeki enflasyonun ithal edilen ürünlerin fiyat artışlarıyla ülke ekonomisine taşınmasına da ithal enflasyon denir.
Genel tanım bu şekilde. Ancak ve tabii, her şeyde olduğu gibi ithal enflasyonda da özellikler ve sonuçlar var.
İthal enflasyonun özellikleri;
Birbirleriyle ve/veya çoklu dış ticaret ilişkisinde bulunulan ülke ekonomilerinde artış yönlü fiyat istikrarsızlığındaki süreklilik, ithalatçı ekonomideki girdi maliyetlerini artırır.
Ekonominin yapısal olağan akışı içinde ithal edilen ürünlerin muadilleri iç ekonomide de üretiliyorsa ortaya ithal ikamesi konusu çıkar. Bu koşullarda ithal ikamesine konu ürünlere talep artışı olur ki bu da ekonominin ilk temel kuralı Arz-Talep dengesi içinde fiyat artışı demektir. Enflasyonist bir oluşum.
Tabii, ithal ürünlerde dövize bağlı olmak durumu çerçevesinde kur ve döviz temini ile ilintili olarak döviz darboğazları oluşabilir. İç üretimin azalması, iç fiyatları artıracaktır.
İthal enflasyonun sonuçları;
İç ekonomideki enflasyonda olduğu gibi, ithal enflasyonda da hane halkı sürekliliği olan fiyat artışlarıyla yani enflasyonla karşı karşıya gelir. Güven zedelenmesi ve güven kaybı süreçleri işlemeye başlar.
Hatırlamakta yarar var; ithal enflasyon maliyet enflasyonu kapsamındadır.
İthal enflasyon, bir ülkenin para biriminin değerindeki düşüşten kaynaklanır. Döviz piyasasında ulusal para birimi ne kadar değer kaybederse, ithalatın fiyatı da o kadar yüksek olur. Etkili olarak, ülke dışından mal ve hizmet satın almak için daha fazla paraya gereksinim duyulur.
Özetle ithal enflasyon, bir maliyet enflasyon türevi olması bakımından ithal ürünlerde maliyet artışına neden olur ki bu durum da ithal ürün fiyatlarının artması demektir. İthal enflasyon, ülkenin öz enflasyonuna da neden olur. Ulusal paranın kur değerindeki düşüş, ithal enflasyonun davetiyelerinin başında gelen etkendir.
Konu, görüldüğü gibi gayet açık ve de net…
Şimdi, 2022 ilk yarısına küresel bir yaklaşımla bir göz atalım. Kısa bir dünya turu.
Esasen çok tanıdık, bildik konulara bir de enflasyon, bu yazıda ithal enflasyon, gözlüğü ile bakalım…
İthal enflasyon gözlüğüyle 2022 ilk yarısında küresel ekonomilerdeki oluşumlara bakış…
Hatırlayalım…
ABD Hazine Sekreteri Janet Yellen, bakanlık görevini üstlendiğinde yaptığı ilk resmi konuşmada; güçlü bir ABD Doları istediğini ve bunu bir para politikası olarak uygulayacağını söylemişti. Konuşmasının ana temasını oluşturan bu sözler çok dikkatimi çekmişti ve bunu hafızama not olarak almıştım. Birkaç yazımda da bu konudan bahsettim.
ABD’deki, yanılmıyorsam 13 FED kuruluşunun en büyük kapasiteli olanı Washington FED Başkanı Jerome Powell’ da, Hazine Sekreterinin para politikası hedefini derhal uygulamaya aldı. Hazine Sekreteri de FED Başkanı’nı destekledi.
Tamam da… Güçlü dolar politikası uğruna ABD ekonomisinde enflasyon riski oluştu. Öngörülen enflasyon kontrol dışına çıkınca ABD Ekonomisinde son 41 yılın rekor enflasyon düzeyine hızla çıkıldı. POWELL Enflasyon için başlangıçta “Kalıcı değil, geçicidir” dese ve bunda ısrar etse de, gerçek hiç de bu doğrultuda oluşmamış, Yellen de yakınlarda yaptığı konuşmalarında yapmış oldukları yanlışlıkları kabullenmiş, bir anlamda özür de dilemiştir.
Evet, ABD Doları bu dönemde güç kazanmıştır. Ama bunun sadece uygulanan para politikaları neticesinde olduğu söylenebilir mi?
Tabii ki; Hayır…
Zaten biliyorsunuz iktisatta hiç bir şey tek nedenli değil, olması da beklenemez.
ABD’de enflasyon %9,1 düzeyine çıktı, son 41 yıl içinde ilk kez…
Küresel ekonomilerdeki süper güç ABD ve Dolar…
Diğer taraftan; Çin’deki artan enflasyon, brent petrol fiyatlarının $112 ve üzerine çıkışı, S. Arabistan Veliaht Prensi Salman’ın önemli küresel ekonomilerle temasları, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in maliye politikalarını savaş halinde olmakla beraber sıkı para politikaları ile beraber uygulaması, âdeta ekonomi dersi niteliğindeki zamanlamasıyla faiz-enflasyon ilişkisindeki doğru adımları, bu arada Euro’nun zayıflaması…
Bu etkenleri de mutlaka değerlendirmeye almak şart.
O halde, bir de ECB (European Central Bank - Avrupa Merkez Bankası) tarafına bakmakta yarar var…
EU, European Union-AB Avrupa Birliği Başkanı Christine LAGARDE 2022 başına kadar, hattâ yılın ilk çeyreğine kadar, AB’de Enflasyonun çok artmayacağına dayanan konuşmalar yaptı. Bu görüşünü hep yineledi. Oysa Euro’nun, özellikle ABD Doları karşısında gücü ve gidişatı, enflasyon beklentileri pek öyle göstermiyordu…
Aşağıdaki grafik Euro Bölgesindeki 2021 Temmuz - 2022 Nisan dönemi enflasyonunu göstermekte…
Euro Bölgesi’nde dönem itibariyle erişilen rekor oran %8,6 ile 2022 Haziran ayında, Mayıs’taki %8,1 den yükselişle gerçekleşti… Beklentiler maksimumda %8,4 olsa da realizasyon %8,6 mertebesinde oldu. LAGARDE, tüm konuşmalarında enflasyonun Eurozone (Euro Bölgesinde) artmayacağını, alınan önlemlerle enflasyonun kontrol altında tutulacağını söylemeyi sürdürdü…
Düzenlediği bir basın toplantısında Lagarde, enflasyonun önemini, kontrol altına alınması gereğini belirterek buna ilişkin politikalar geliştirme gerekliliğini özenle ve özellikle vurguladı. Bu dönemde başta para politikası yapımcıları olmak üzere eleştirilerin dozu da, Euro bölgesindeki enflasyon da arttı. Bu arada FED ve BoE, G. Kore’den Norveç’e kadar, enflasyondaki bu yürüyüşün devamlılığı hakkında demeçler verdiler.
Burada amaç Lagarde’yi eleştirmek değil, Euro Bölgesi’nde de artan enflasyonun yarattığı diğer ülkeler için ithal enflasyonu anlatmaktı.
Küresel ekonomilerdeki bu hareketlilik, son derece doğal olarak ülkemiz ekonomisine de yansıyordu, halâ da bu yansıma sürmekte. Ancak ekonomimizin çok daha ağır sorunlarla olan mücadelesinde, halkımızın ithal enflasyonla tanışmasının biraz daha zaman alacağı görüşündeyim. Merkez Bankasının (MB) piyasalara dolar satılması yoluyla Dolar/TL kurunun 17 altında tutulması çabasına rağmen, uzun bayram tatiline rağmen, kurun 17,4 mertebesine erişmesi engellenememiş, TÜİK enflasyon oranı da %78 düzeyinde görülmüştür. Yine TÜİK verileri işsizlikte küçük bir oranda da olsa azalma yönünde olduğu belirtilmiştir. Türkiye’nin PMI (Purchasing Manager Index - Satın alma yöneticileri endeksi) %50 altında kalmayı sürdürmüş ve CDS tarihi zirveye çıkarak 903 puanı aşmıştır.
Bu ekonomik veriler çerçevesinde henüz ithal enflasyon ile mücadele başlamamıştır. Gerçi bu ekonomi şartlarında nasıl bir mücadele oluşturulacağına ilişkin bir politika çalışması ve duyurumu da yapılmamıştır.
Bu arada Euro=Dolar olmuştur.
Enflasyon, ithal enflasyon, global ekonomilerde enflasyon, Euro ile Dolar paritelerinde son durum
Ekonomilerde olup-bitenleri, İktisat eğitimi almayanlara anlatmaya çalıştığım özellikle son dönem yazılarımda, bilhassa enflasyona ilişkin değerlendirmeler, öngörüler ve saptamalar ile bilgilendirmeler yapmaya gayret ediyorum.
Amacım; ekonominin zor dönemlerinde doğru ve akademik değeri olan paylaşımları yapmak…
Küresel ekonomilerde, başta ABD olmak üzere, AB, Euro Bölgesi, İngiltere, Rusya, Çin, Güney Amerika ülkeleri enflasyonla olan mücadelede zaman zaman kayıplar verme pahasına olsa da gayret göstermektedirler.
Bu duruma COVID-19 ve Rusya-Ukrayna Savaşı felâketlerinin de eklenmesi küresel ekonomileri daha da zor duruma sokmuştur.
Sorunu çözebilmek için önce sorunun varlığını kabul etmek gerekir. Bu doğrultuda küresel ekonomilerin üst yöneticileri kabullerini yapmış, durumu anlaşılır düzeye getirmişlerdir.
Enflasyon-Faiz-Kur ilişkisi içinde, carî açık ve dış ticaret açığı varlığı altındaki ülkeler, bundan böyle bir de ithal enflasyonu kontrol altına almaya çalışmak mecburiyetindedirler.
ABD Doları ile ithalat yapan ülkemizin ihracatında ağırlık Euro’dadır. Şimdi 1 Euro = 1 Dolar şartları altında bir taraftan carî açık büyüyecek, diğer taraftan da dış ticaret açığı artacaktır.
İthal enflasyon, iç pazarda önce girdi maliyetlerinin, bilahare de ürün fiyatlarının artmasına neden olacak, döviz kurları, TL değer kayıpları dolayısıyla da desteklenen ithal enflasyon maliyetleri, başta enerji olmak üzere ülkemizin önünde çok zor bir kış döneminin gelmekte olduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak;
İthal enflasyon, bir maliyet enflasyonu türevi olarak, ülkemiz makroekonomik yapısı içinde artık hane halkının da fiilen tanışması mecburiyetini getirmiştir. Bununla mücadele politikalarının önceden oluşturulmuş olması gerekirken, bu noktadan sonra böyle bir politika oluşumu beklentisine girmenin, sonuç alma bağlamında yararı olmayacaktır.
Zaten; Kur-Faiz-Enflasyon üçgenindeki ekonomi yapısının ithal enflasyona ilişkin alabileceği bir önlem, gerçekçi bir önlem görülmemektedir. İster ithal, ister ithal ikamesi ürünleri olsun tüm bu tür gereksinimler, malûm döviz darboğazının olmadığı dönemlerde mücadele edilebilir niteliklerdedir.
Bu bakımdan; ülkemizin üretimini artırması, ihracatını ve turizmini pekiştirmesi, yabancı yatırımcıları ülke içine çekmesi şarttır. Doğal gaz başta olmak üzere diğer enerji konuları bu yıl ekonomiyi çok zorlayacaktır. CDS priminin 903 mertebesinde olduğu bir ekonomiye, bırakalım yabancı yatırımcıyı, yerli yatırımcıları bile çekebilmek, an itibariyle ve hattâ yakın-orta vade içinde çekebilmek öyle pek olanaklı gözükmemektedir.
Artık sorunların nereden kaynaklandığını tartışmanın fazlaca bir anlamı kalmamış, ekonomiye ilişkin mevcut sorunların nasıl çözümlenebileceğini gösterir çalışmaların yapılmış, tamamlanmış olması sürecine girmiş olmak gerekir.
Yoksa; her bir yeni yazıda, yeni bir ekonomi problemini tanımlamak ve anlatmak gerekecektir.
Tamam, anlatalım da…
Bu zorunluluktan kaynaklamasın, eğitim için üniversitelerimizde bilim adına yapılsın.
Hepimizin tercihi bu yöndedir…