Türkiye’deki seçim telaşı artık sona erdi. Şimdi Temmuz ortası Vilnius Zirvesinde İsveç’in NATO üyeliğine kabulü için Türk parlamentosunun onayının alınmasına dönük faaliyet yoğunlaşmaya başladı. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ve Türkiye’de yaygın bir dost çemberine sahip olan eski İsveç Başbakanı Carl Bildt ülkemize gelerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı İsveç’in sözlerini yerine getirdiği, şimdi de Türkiye’nin sözünü tutması gerektiği konusunda ikna etmeğe çalıştılar. NATO’nun itici gücü ABD Türkiye’ye F-16 satışları ile İsveç’in NATO’ya katılmasının arasında herhangi bir ilişki olmadığını söylese de, bu işlemin tamamlanmasının ABD Senatosu’nun silah satışını onaylamasını kolaylaştıracağı konusunda kuşku bulunmuyor. İlginçtir ki, İsveç’in üyeliğini henüz onaylamamış olan Macaristan’ın onayını almak için yoğun bir kampanya yok. Herhalde Türkiye engelinin aşılması halinde Macaristan’ı ikna etmenin pek de zor olmayacağı düşünülüyor.
Bu sıralarda ülkemiz gazetelerinde Stokholm’da Türkiye aleyhine kapsamlı gösteriler düzenleneceğini bildiriliyor. Haberleri yazanlar, bu tür olayların İsveç Hükümeti’nin Türkiye aleyhtarı hareketleri engellemeyeceğinin kanıtı olduğuna hükmediyorlar. Bu eleştirilerin haklı herhangi bir yanı yoktur. İşleyen demokrasilerde vatandaşların başka bir ülkede cereyan eden olaylara, uygulanan siyasalara ve kendi yönetimlerinin o ülkeye dönük dış siyasetine karşı gösteri yapma hakkı vardır. Şurası da muhakkak ki, dönem dönem Türkiye’ye karşı gösterilerin yapıldığı NATO bağlantılı tek ülke İsveç de değildir. Türk hükümetinin bu tür gösterileri memnuniyetle karşılamaması anlaşılabilir bir tavır olmakla beraber, demokratik yönetimlerde vatandaşların ifade özgürlüğüne sahip olmaları da aynı derecede anlayışla karşılanması gereken bir başka durumdur. Hükümetin görevi gösterileri engellemek değil, barışçıl bir çerçevede cereyan etmelerini sağlamaktır. Eğer ülkemiz de demokrasi ise, hükümetimizin gösteriler karşısında memnuniyetsizliğini ifade etmesi ama bir başka demokratik yönetimin ifade özgürlüğünü sınırlamasını beklememesi lazımdır.
Jens Stoltenberg Türkiye karşıtı gösterilerin bir başka boyutuna dikkati çekmiş, Cumhurbaşkanımıza bu eyleme katılanların Türkiye’ye dostça yaklaşmayan ve İsveç’in tarafsızlık siyasetini terk ederek NATO’ya girmesine karşı çıkan kadrolar olduğunu hatırlatmıştır. Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine direnmesi göstericilere bir taşla iki veya daha fazla kuş vurma fırsatı verecektir. Bunlar bir taraftan İsveç’in İttifak’a katılmasını engellerken, diğer taraftan Türkiye ile İsveç arasındaki olumlu ilişkileri bozacaklardır. Sağlayacakları bir diğer fayda da Türkiye’nin diğer müttefikleri ile arasının bozulmasıdır. Kısaca ifade etmek gerekirse, eğer gösterilerin düzenleyicisi ve başlıca itici gücü İsveç hükümeti olduğuna ilişkin kesin kanıtlar yoksa (ki bu konuda herhangi bir emare bulunmuyor), konu müzakere gündeminde dahi yer almamalıdır.
Türkiye’nin NATO üyeliğine muhalefeti İsveç hükümetini anti-terör yasalarını gözden geçirmeye mecbur etmiştir. İsveç anayasası ve diğer yasalarında değişiklikler yaparak, eylemlerini başka bir ülkede yürüten teröristler için İsveç’in bir üs olması ihtimaline karşı daha etkin mücadele etmesini sağlaması öngörülen yetkiler almıştır. İtiraf etmemiz gerekir ki, yasalar çok kısa bir süre önce değiştirilmiştir. İsveç’in şimdiye kadar bu ülkede dostça ortam bulan PKK’ya karşı kısıtlayıcı tedbirleri ne derecede etkin biçimde uygulayacağını değerlendirmek için vakit erkendir. Dolayısıyla Türkiye, İsveç NATO’ya girse bile PKK konusundaki hassasiyetini sürdürmek mecburiyetindedir. Ancak, NATO toplantıları da İsveç’e karşı eleştirilerin yapıldığı yeni bir forum oluşturabilir. İsveç’in NATO dışında tutulması, o ülkede Türkiye’ye karşı dostane olmayan eylemlerin daha yüksek bir hoşgörüyle karşılanmasının zeminini teşkil edecektir.
İsveç’in NATO’ya üye yapılmamasının Türkiye’nin dostları ve müttefikleri ile ilişkileri açısından iki temel olumsuz sonuç doğuracağı hatırlanmalıdır. İlkin, üyeliğe direnmek Türkiye’nin müttefikleri ile arasında yeni güçlüklerin doğmasına yol açacak, Türkiye’nin bu ortamlarda zaten yaşadığı yalnızlaşma daha da artacaktır. İkinci olarak, NATO İsveç’i faaliyetlerine ortak etmek için yeni yollar ve araçlar geliştirecektir. İsveç’in üye olmamak nedeniyle uğradığı mahrumiyetler zaman içinde azalacaktır. Buna karşılık Türkiye, İsveç’i güvenlik ve savunma çemberine dahil etmek için geliştirilmiş çerçevelerin dışında bırakılacaktır.
Sonuç: Türkiye’nin İsveç’in üyeliğini sorgulamasına yol açan koşullar yeterince değişmiştir. Türkiye İsveç’in üyeliğinin doğurdu riski göze alabilir. Evet, bu bir risk almaktır. Ancak, İsveç’in üyeliğine direnmek daha da büyük bir risk oluşturuyor. Şu sıralarda ülkemiz çevresinde oluşmuş güvenlik sorunlarına bakarsak, daha büyük riskler almak için uygun bir zaman olmadığı akla gelmektedir.