Ekonomi kitapları üretimin bir süreç olduğunu, üreticilerin gelecekteki talepleri karşılamak için “envanterlerini” ellerinde stok olarak tuttuklarını öğretir. Kitaptaki tanıma göre envanter ve stoklar, gelecekteki üretim ya da satış için firmaların o anda elde tuttukları mallardır.
Kırk yılı aşan işletme-odaklı yazılarımızda, ülke ekonomisinin bütünü için yaptığımız değerlendirmelerimizde sıklıkla “dinamik envanter” eksikliğine vurgu yapıyoruz. Yazılarımızda “envanter” dediğimizde, toprakların, insan sermayesinin, fiziki sermayenin ve finansman sermayesinin nicelik ve niteliği hakkında bizi “net bilgiye” götürecek" “izleme, gözleme, kayıt ve ölçmeyi” anlıyoruz
Akıllı işyerleri gibi akıllı devletler de, ellerindeki fiziki sermaye stoklarını, toprak varlığını, finans sermayesini ve işgücünü sürekli izleyerek “dinamik envanterler” oluşturur; envanterleri veriye dönüştürür, uygun metotlarla verileri “bilgiye” dönüştürerek gelişen talepleri karşılar.
Dinamik envanterlerden üretilen sağlıklı verileri bilgiye, bilgiyi anlamaya, anladıklarımızdan anlamlı sonuçlar üretmeye taşımak istiyorsak, “yeni dünyanın hammaddesi veridir” genellemesinden yola çıkarak envanter konusunu ciddiye almalıyız. Envanterlerin düzenlenmesi, envanterlerden veri üretilmesi, verilerin bilgiye dönüştürülmesi sürecini tam, doğru ve etkin bir biçimde yönetmeliyiz. Süreci doğru yönetirsek, başımızın belası enflasyonu kontrol edebilir, faizin yol açtığı yatırım caydırıcı ektiyi en aza indirebilir, döviz hareketlerindeki aşırı oynaklığı önleyebilir ve istikrarlı bir gelişme ortamı yaratabiliriz.
Parası pul olmayan ülke olmak
Eğer fiyat istikrarını sağlamış, faiz oranları küresel sisteme uygun, parası pul olmamış bir ülke olmak istiyorsak, bir dizi adımı kararlılıkla atmalıyız:
- Birincisi, olanak ve kısıtlarımız hakkında bizi “net bilgiye” yaklaştıracak “dinamik envanter sorununu” ivedilikle ve ciddiyetle ele almalıyız.
- İkincisi, işlenmemiş ve değere dönüştürülmemiş veri bir yığın halinde anlamsız yüktür. Verilerden yeni nesneler üretmek ve metotlar geliştirebilmek için verileri ehlileştirmeli, işe yaramayanlarını ayıklamalı ve olgunlaştırmalıyız.
- Üçüncüsü, stratejik ortamdaki değişmeleri dikkate alarak varsayımları iyice sorgulanmış “modeller” tasarlayamayız.
- Dördüncüsü, değişkenler analiz edilirken, “indirgemecilikten” uzak durarak “entegre değerlendirmeler ” yapmalıyız.
- Beşincisi, analiz sonuçlarının bizim bildiğimiz ya da istediğimiz gibi değil, “hayatın öz gerçeğine” uygun olmasına özen göstermeliyiz.
Envanter içimize yolculuk yapmaktır
Dinamik envanterler bize kaynak potansiyellerimizi gösterecek “merkezi” etkinliktir. Edebiyat dünyasında roman yazarı ve romanın niteliğinde “merkez düşünce ” ne denli önemliyse, iş örgütlenmesinde “envanter” kaynak verimliliğini artırmada o denli ödemlidir. Etkin bir iş yaşamının ilk adımı, envanter sorunun içselleştirilmesidir. Bir sonraki adım, potansiyellerine “ulaşılabilirlik ve erişilebilirlik” sınırlarını netleştirmektir. Rekabet gücünün temeli olan “ölçeklendirme” yapabilmek için de sözün ettiğimiz adımların özenle sürekli yinelenmesi gerekir.
Günümüz ekonomi dünyasında hızla yaygınlaşan “proje-odaklı iş yapma” olanaklarından yararlanabilmemiz için de kaynakların nicelikleri kadar, nitelikleriyle ilgili verilerin tutarlı olmalarına ihtiyaç var. Proje-odaklı iş, işin sınırlarının iyi belirlenmesidir. Proje-odaklı işin bileşen ve bağlamlarının tanımlanması, olası giderleri ile gelirleri arasında dengelerin kurulmasını gerektirir. Projeler, kurgulama ve uygulama aşamasında geribildirimlerle gözetlenip denetleme yapmayı da kolaylaştırır.
Envanter kuruluş ve kurumların içlerine yaptıkları yolculuktur: Amos Oz’un dediği gibi, “ Hayatta eli boş dönülmeyen tek yolculuk, içimize yaptığımız yolculuktur.” Mevlana’nın uyarısını da unutmayalım: “İki yol var her insanın önünde/ Kolayını arar gelenekte dininde/ İçine yolculuk yaparsa eğer/ Farklı yollar bulacaktır derinde”.
Yol belli, yöntem açık… Gerisi, bizim kendimize ve başkalarına saygının ve gelecek nesillere karşı sorumluluğun yerine getirilmesidir…