İstikrar ekonomisinden fon ekonomisine mi geçiyoruz?

Yılmaz Sezer / YMM

Güncel Group Yön. Kur. Bşk.

11.10.2024 Cuma günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulan, Savunma Sanayii ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Teklifi ve gerekçelerini detaylı olarak incelediğimde, birden üniversite yıllarıma geri döndüm. 35 yıl önce üniversiteden mezun olmama rağmen, bir Kamu Yönetimi Bölümü öğrenci olarak “kamu maliyesi ve devlet bütçesi “gibi dersleri aldığımız aklıma geldi. Hatta hatta bütçenin hazırlanması ve uygulanması açısından göz önünde bulundurulması gereken ilkeler ve Adem-i tahsis ilkesi gibi temel konular, başlıklar da film şeridi gibi gözümün önünden geçti.

Öğrencilik yıllarımdan aklıma gelenleri sizlerle kısada olsa paylaşmak istiyorum.

Bütçenin hazırlanması ve uygulanmasında dikkate alınması gereken en temel ilkeler; Genellik, Birlik, Yıllık ve Denklik ilkesidir. Devletin büyük ya da küçük tüm gelir ve giderlerinin bütçede yer alması genellik ilkesini oluşturur.

Genellik ilkesinin başlıca iki esası vardır.

- Bütçede yer alan gelir ve giderlerin gayrisafi (brüt) tutarlar olarak belirtilmesinin gerekliliği. Gelirleri toplayan kamu kuruluşları bundan giderlerini düşüp kalanını bütçeye net gelir yazamazlar. Belli gelirlerin belli giderlere tahsis edilmemesi gerekir (Adem-i tahsis ilkesi). Devletin bütün gelirleri bir havuzda toplanır, devletin bütün harcamaları bu havuzdan yapılır. Adem-i tahsis ilkesi her zaman geçerli olmayabilir. Bu konunun bilenen en klasik istisnası ise, şartlı bağış ve yardımlardır.

Diyeceksiniz ki bütün bunlar ile Meclis Başkanlığına sunulan kanun teklifinin nasıl bir ilişkisi var, değil mi? İsterseniz birlikte şimdide bunu değerlendirelim.

Bütçe yapılırken belirli ilkeler, kurallar doğrultusunda yapılır ki, tüm paydaşları tarafından kolay anlaşılsın, kolay uygulansın ama her şeyden önce de objektif ve şeffaf olsun. Bütçe yapımındaki genel ilke ve mantık budur. Özellikle belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmesi bütçe ilkelerine aykırıdır ve bütçe denetiminden ve veya prosedürlerinden kaçınılmak için yapıldığı izlenimini doğurur. Fonlar ise bunun en çarpıcı örnekleridir. Savunma sanayii düzenlemeleri ile kast edilen de işte tam da budur. Yani amaç yeni gelir kaynakları oluşturmak, bu gelirleri bütçeye değil savunma sanayi fonuna tahsis etmek. Kanun teklifi ile yapılmak istenilen, bize göre modern bütçe anlayışına aykırı bir uygulama olarak değerlendirilmektedir.

- Söz konusu kanun teklifinde,

- Kredi kartı limiti 100 bin TL'nin üzerinde olan kişilerden yılda 750 TL,

- Gayrimenkul alım ve satımında alıcı ve satıcıdan 750 TL,

- Tapuda yapılan diğer işlemlerden 375 TL,

- Noterdeki sıfır araç tescilinde 3.000 TL, ikinci el araç satışında 1.500 TL, diğer işlemler için 75 TL pay alınması öngörülmektedir.

Bu düzenleme ile 70-80 milyar liralık bütçe dışı bir gelir yaratılması amaçlanmaktadır… Çünkü savunma sanayi fonu bütçe dışı bir fon olarak oluşturulmuştur.

Peki, sabırla uygulanmasını izlediğimiz ve olumlu sonuçlanmasını beklediğimiz istikrar politikasına veda mı ediliyor. Yani bir dönem olduğu gibi yeniden istikrar ekonomisinden fon ekonomisine mi? geçiliyor…

Yukarıda bu kadar uzun uzun anlattıktan sonra sizlerinde “ eee herhalde “ dediğinizi duyar gibi oluyorum. Zaten fon ekonomisine geçilmiyor ise kalan diğer seçenek bence çok daha kötü bir seçenek!

Diğer seçenek toplum üzerindeki vergi yükünün çok fazla artmış olması nedeni ile yeni ihdas edilen vergilerin, vergi değilde fon olarak adlandırılıyor olması…

Sizce hangisi?

Tüm yazılarını göster