Dünya ekonomisi 21. Yüzyılın ilk çeyreğini krizlerle bitirecekmiş gibi görünüyor. Önce 2008 krizi, sonra salgının nedeni olduğu kriz, şimdi de Rusya’nın Ukrayna’yı işgale yeltenmesinin yarattığı kriz ile üçleme tamamlanmakta.
Yaşanılan tüm bu krizler makro ekonomide istikrar arayışının süresini uzattığı gibi maliyetini de artırmakta.
Tüm krizler süper güç savaşlarına sahne oldu
Yaşanılan her üç krizde de küresel ekonominin büyük aktörleri arasında güç gösterisine sahne oldu. 2008 krizi başlamasının hemen ardından ABD ve Çin arasında kriz, ticaret-kur savaşına dönüşürken, pandemi süresince de ABD-Çin ticaret çekişmesini izledik, bu çekişme halen devam etmekte olan tedarik sorununa da kaynaklık etti. Rusya’nın neden olduğu son kriz de ise, ABD ve Rusya arasında siyasal güç gösterisi aynı zamanda rezerv para savaşına dönüştü.
ABD’nin zayıf kaldığı alan Çin’le ticaretinde verdiği açık
Yaklaşık 15 yıl içinde yaşanan bu güç gösterilerinden ABD büyük ölçüde güçlenerek çıktı. Zayıf kaldığı alan Çin ile olan dış ticaret açığının halen devam etmesi. Dış ticaret açığı 2021 yılında 355 milyar dolar, 2022 yılının ilk üç ayı sonunda 67 milyar düzeyinde gerçekleşti. Bu büyük açığa rağmen Çin uluslararası para piyasasında ABD’yi sarsamadı. ABD bu açığı bile tehdit olarak kullandı, çünkü Çin’in ülkeye ihracatı 2021‘de 506 milyar dolara ulaştı, bu rakam Çin’in toplam ihracatının %20’sine karşılık gelmekte. Çin’in ABD’ye olan bu bağımlılığı Rusya-Ukrayna savaşında da görüldü. Çin’in başlangıçta izlediği Rusya yanlısı tavrı yumuşadı, adeta Çin geri çekildi.
Yaşananlar sadece iktisadi değil, politik olarak da ülkelerin gücünü gösterdi. Otoriter rejimlerle idare edilen ülkeler kaybettiler. Putin ve Xi Jinping ülke yönetimlerinde yerlerini korusalar da uluslararası arenada yenik gladyatör pozisyonuna düştüler. Üstelik Putin, Ukrayna’ya saldırarak ülkesindeki ekonomik krizin derinleşmesine neden oldu. Dünya Bankasının açıkladığı son raporda Rusya ekonomisinin 2022 yılında %11,2, küçüleceğini, ihracatının %30,9 azalacağı, enflasyonun da %6,7’den, %22’ye çıkacağını öngörülmekte. Ekonomisi petrol, doğalgaz, altın ve silah ihracatına bağlı olan Rusya’nın bütçesinin yarısı da petrol ve doğalgaz gelirlerine dayandığı için önümüzdeki günlerin Rus halkı için kolay geçmeyeceğini söyleyebiliriz.
Türkiye sermaye sınıfı yaşananlardan ders çıkarmalı
Bu tablo siyasal istikrar sağlanmadan ekonomide istikrarın uzun dönemde sağlanmasının zor olacağını bir kere daha göstermekte. Siyasal istikrarı tek parti iktidarı ile eş tutan Türkiye’nin sermaye sınıfının da yaşananlardan ders çıkaracağını umarım. Çünkü uzun yıllardır tek parti tarafından idare edilen ülkemiz ekonomisi için Dünya Bankasının öngörüleri hiç parlak değil. Banka, Türkiye’nin 2022’de %1,4, 2023’de %3,2 ve 2024’de %4 büyüyeceğini, enflasyon oranının ise 2022’de %61, 2023’de %27 ve 2024’de %20 olacağını öngörmekte. Bu veriler istikrarlı bir ekonominin göstergeleri değil. Tam aksine stagflasyonist krize girmiş bir ekonomiyi işaret etmekte. İlginç olan ise iktidar partisinin karşısındaki 6 partili sağ blokun ekonomi programı da mevcut uygulamamadan farklı değil. Yani Rus halkı gibi Türk halkı da daha uzun süre “ya sabır” diyecek.