Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile Merkez Bankası’nın ortak çalışması olan Şirket Bilançoları yayımlandı. Çalışmanın kapsadığı 730 binin üzerindeki girişim, TÜİK’in yıllık sanayi ve hizmet istatistiklerinin ciro büyüklüğünün yüzde 86’sını oluşturuyor.
Bu kapsamıyla Şirket Bilançoları çalışmasının, reel sektörün içinde bulunduğu durumun röntgenini çektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Nitekim 730 bini aşkın firmanın bilanço ve gelir tabloları ile buradan elde edilen mali yapı, likidite, faaliyet ve kârlılık oranlarını incelediğimizde çarpıcı sonuçlar görüyoruz. Bu göstergelerin 2009-2019 yılları arasındaki 11 yıllık seyrine baktığımızda, bu süreçte dünya ekonomisindeki gelişmelerin yanı sıra Türkiye’nin ekonomi politikaları ve siyasetindeki gelişmelerin şirket bilançolarına yansımış halini izliyoruz.
Sayfadaki grafiklerden de görüldüğü gibi bu süreçte reel sektör bilançolarında ortaya çıkan en çarpıcı sonuç, şirket borçlarının ürkütücü bir hızla artmış ve özvarlıklarının hızla zayıflamış olması.
Özkaynakların toplam varlıklara oranı 2009’da yüzde 40.3 düzeyindeyken 2019’da yüzde 28.8’e düşmüş. Buna karşın borçların toplam varlıklara oranı ise yüzde 59.7’den yüzde 71,2’ye tırmanmış.
Burada çarpıcı olan nokta özkaynaklardaki zayıflamada 2013 yılının dönüm noktası olması. 2009-2012 arasında özkaynakların aktiflere oranı yüzde 40’ın üzerinde cılız bir artışla yatay bir seyir izliyor. 2013’e gelindiğinde ise keskin bir düşüş başlıyor ve aynı keskinlikte devam ediyor. 2018’de bu oran yüzde 28.3’e kadar düşüyor.
Aynı resmi maddi duran varlıklar ile uzun vadeli borçlar arasındaki ilişkide de görüyoruz. 2009-2012 arasında reel sektör firmalarının maddi duran varlıklarının değeri, uzun vadeli borçlarının 1.3 katıydı. 2019’a gelindiğinde reel sektörün maddi duran varlıkların değeri, uzun vadeli borçlarının ancak yüzde 80.6’sını karşılayabiliyor.
Borçluluktaki sorunlu gidişin bir boyutu da kısa vadeli borçlardaki artış. 2009’da yüzde 37.9 olan kısa vadeli borçların toplam kaynaklar içindeki payı, 2019’da yüzde 45.7’ye çıkmış. Yani bir yıl içinde ödenmesi gereken borçlar, özkaynak toplamından yüzde 58.67 daha yüksek.
Sonuç reel sektörün faiz giderlerinin şirket karlarına oranının yükselmesi olmuş. Faiz giderlerinin vergi ve faiz ödemeleri hariç kara oranını yansıtan grafik bu eğilimi sergiliyor.
İzlenen ekonomi politikalarının reel sektöre yansıması özvarlıkların zayıflaması, borçluluğun tehlikeli boyutlara tırmanması olmuş. Şirket bilançoları ve kârlarının finansal dalgalanmalar karşısındaki kırılganlığı aşırı düzeye çıkmış. Bu durum, reel sektörün yanı sıra bankacılık sistemi için de risk artışı anlamına geliyor.
Seçim ekonomileri ile ucuz kredi pompalayarak yapay canlılık yaratma politikaları, reel sektörün bilanço sağlığını bozmanın yanı sıra faiz yükünü artırmış.
2013 yılının kırılma yılı olması, global para genişlemesinde sıcak parayla suni büyümenin ardından sıcak para akımlarının zayıflaması karşısında uygun ekonomi politikaları geliştirilemediğini gösteriyor. Bilançolara yansıyan bu kırılma sürecinin, politik cephede otoriterleşme ve özgürlüklerin kısılması ile dış politikadaki riskli gidişatla paralellik taşıması da bir diğer dikkat çekici nokta.