İstanbul Sözleşmesi yaşatır!

Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Tarihte iki İstanbul Sözleşmesi vardır. İlki 1888 yılında imzalandı. Süveyş Kanalı’nın uluslararası bir idare tarafından yönetilmesini öngörüyordu. İkincisi ise dev bir insan hakları hamlesiydi; 2011’de imzalandı. Ev içi şiddete ve cinsiyet kaynaklı şiddete karşı bireylerin yaşam güvencesinin sağlanmasını öngörüyordu. Bir Avrupa Konseyi sözleşmesidir. Adını ise imzalandığı yerden, yani İstanbul’dan alır. Tarihi bir belgedir.

Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesine yönelik uluslararası bağlayıcılığı ve yaptırım gücü olan ilk düzenlemedir.

Ve gururla söyleyebiliriz ki, Türkiye bu bağlayıcı sözleşmeyi ilk imzalayan ülkedir.

Ancak üzülerek söyleyebiliriz ki, bu imzaya rağmen ev içi şiddet ve kadına şiddet konusunda sabıka kaydımızın kabarık olması ve dokuz yıl sonra hala sözleşmeye taraf olup olmamızın tartışılıyor olması ciddi bir sorundur.

Oysa sözleşmeye imza atan ülkeler kadına yönelik şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesinin yanı sıra şiddet mağdurlarının korunması, suçluların cezalandırılması ve bu alanlarda politikaların uygulamaya konulmasını taahhüt etmişlerdir. Böylesi bir taahhüdün altına girmek alkışlanacak, gurur ve güven duyulacak bir harekettir.

Kültür, töre, din, gelenek veya namus gibi kavramların şiddete gerekçe olarak kullanılmasının önüne geçilmesi ne ailenin ne de ülkenin bütünlüğünü tehdit eden bir eylem değildir. Aksine aile içi ve toplumsal barışı güçlendirerek, aile kavramını yüceltir.

Daha önce hiçbir sözleşme kadına karşı şiddeti bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık olarak tanımlamamıştı. İstanbul Sözleşmesi bir ilktir. Bu nedenle kazanımlarda ısrar edilmesi çok önemlidir. Aksi takdirde insan hakları anlamında ciddi bir geri adım atılmış olacak, onlarca yıl geriye dönülecektir. Sözleşmenin tartışılmaya açılması bile şiddeti cesaretlendirecektir. Bugün tartışmamız gereken şey bu sözleşmeye atılan imzanın geri çekilmesi olmamalıydı. Asıl odaklanacağımız şey imza atılan maddelerin nasıl hayata geçirileceği olmalıydı.

Doğru tavır hiçbir geri adım atmadan bu tarihi insan hakları sözleşmesini son maddesine kadar savunmaktır.

Tüm yazılarını göster