Pazartesi açıklanan işsizlik rakamları benim için şaşırtıcı olmadı. Eldeki ekonomik büyüme modeli istikrarlı bir tek haneli bir işsizlik oranının ancak 2023 yılında oluşabileceğini gösteriyor.
Ancak bazı temel parametrelerin arasında ilişkilerde bozulmalar var. Bunların konjonktürel mi yoksa kalıcı mı olduklarını zaman gösterecek. Biraz bunlardan bahsedip, Brexit konusunu inceleyeceğim.
Önce enerji-büyüme ilişkisine bakalım: Bir zamanlar elektrik ve enerji tüketimi ile büyüme arasında bağ kurmak kabul edilen bir anlayıştı. Ancak, bugün kürsel olarak büyüme hızı ile enerji tüketimindeki artışın birbirlerinden ayrıldığını görmekteyiz. Hatta son rakamlar gösteriyor ki, 2019 yılından beri Türkiye’de de büyüme ve enerji tüketimi arasındaki korelasyon kopmuş durumda. Yani kurumlar daha az enerji kullanarak aynı verimi elde etmeyi başarmışlar gibi. Elbette bu durum ekonomik analizlerde farklı yaklaşımların ortaya konmasını gerektirecek.
Bir başka gerçek de Türkiye’de otomobil üretimi-sanayi üretimi-büyüme arasındaki ilişki. Normalde birbiriyle bağlantılı olduğu tahmin edilen ama korelasyonu konusunda tam emin olamadığımız konusu geçenlerde analiz edilmiş. Sonuç şu çıkmış: Doludizgin inşaat ile büyüdüğümüz 2011-2013 ve 2015-2016 dönemi hariç, büyüme ve otomotiv üretimi arasında çok ciddi bir korelasyon var. Dolayısıyla kamu bankalarının yerli araçlara uyguladığı kredi teşviğinin son derece isabetli bir karar olduğu buradan da anlaşılıyor.
“İsabetli uyarıları önemsizleştiren ekonomistler acaba pişmanlar mı?”
2000’li yıllara başladığımız moda söylem de şuydu: “Cari açık finanse edildiği sürece sorun yok.” Açıkçası 2001 krizini hazırlayan ortama rağmen bazı tecrübeli ekonomist ve akademisyenler bu cümleyi çok sık kullandılar. Hatta 2001 krizinden sonra da cari açığın yapısal hale gelmesiyle ilgili eleştirileri popülerlikleriyle göğüslediler, önemsiz hale getirdiler. Geldiğimiz noktada cari açığı “net hata ve noksan” kalemiyle kapatmaya devam ediyoruz. Yani yapısallık sorunu giderilemedi. Şimdi başka ülkelere de kötü örnek oluşturmuşuz gibi duruyor.
Cari açığın kapanmasında büyük rol oynayan ”net hata ve noksan” kalemindeki yükselişin sadece bizi rahatsız etmediği geçenlerde OECD tarafından ortaya konan verilerden yapılan bir analizde yer almış. Kolombiya, Şili ve Güney Afrika’da da net hata ve noksan kalemlerinin hızla yükseldiğine dair eleştiriler tavan yapmış durumda. Takip edilemeyen yabancı sermaye hareketlerinin boyutu bu ülkelerde de göz ardı edilemeyecek kadar yükselmiş. Elbette, bu durum sabit sermaye yatırımlarının azaldığını, kısa vadeli sermaye hareketlerinin çoğaldığına dair de bir kanıt sunuyor. Bundan başka, “tanımlanamayan para harekeleri” de var elbette. Net hata ve noksan kalemi daha çok bu tanımlanamayan para hareketlerinden oluşuyor.
Son olarak hepimizi hayrete düşüren Birleşik Krallık’taki son seçimlerde muhafazakarların çoğunluğu elde etmesine geçelim: Sandık çıkışındaki anketler gösteriyor ki, 45 yaşından büyükler giderek artan bir oranla muhafazakarlara oy vermiş. Özellikle 55 yaşın üzerinden 70 yaşın üzerine kadar % 50’den % 70’e kadar yükselen oranlarla muhafazakarlar oy almış. Diğer taraftan 18-24 yaş arası gençlerin % 67’si, 25-34 yaş arasındakilerin % 50’si İşçi Partisi’ne oy vermiş. Bir sonraki yaş grubu olan 35-44 yaş arasında ise partilerin eşit oy aldığı gözüküyor. Giderek azalan nüfus göz önüne alındığında gençlerin hem oy vermeye katılım hem de sayıca düşük seviyede olmaları sonucunda muhafazakarlar seçimi kazanmış gözüküyor. Bir başka analiz yaparsak şöyle de diyebiliriz: Gelecekte var olmayacaklar, gelecek için karar vermişler. Traji komik ama doğru.