İşsizliğin niye arttığını görmek isteyen grafiğe baksın!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Türkiye’nin en önemli sorunu hiç kuşku yok ki işsizlik. Ücretlerin genel anlamda düşük olması ve hayat pahalılığı da önemli bir sorun elbette; ama eline az da olsa para geçen biri, hiç geçmeyen birine göre birkaç adım önde.

Resmi sayılarla 4.5 milyon dolayında, başka tanımlamalarla 6 milyona yakın işsiz var. İşsiz sayısını sıfıra indirmek tabii ki mümkün değil ama bu düzeylerin de büyük bir soruna işaret ettiği açık.

Zaman zaman “Bu yıl şu kadar kişiye iş sahası açacağız, önümüzdeki üç beş yılda şu kadar kişiye iş bulacağız” gibi vaatlere tanık oluyoruz. Bunu söylemek kolay.

“Bul hadi derler” verecek yanıtınız olmaz...

Çalışma çağındaki nüfus artarken çalışmak isteyenlerin sayısının neredeyse yerinde saymasıyla işsizliği kağıt üstünde daha düşük göstermek mümkün olabilir tabii ki... Bu köşede 13 Ocak'ta yazmış ve başta TÜİK olmak üzere herkese çağrıda bulunmuştuk; köşemizi görüşlere açacağız diye. “15 yaş üstü nüfustaki artışın geçmiş yıllarda yüzde 97’si iş gücüne katılırken ne oldu da geçen yıl bu oran yüzde 9’a düştü” diye sormuştuk. Bu konuyu unutmuş değiliz. Önümüzdeki günlerde bu konuya yeniden değineceğiz.

Grafiğe bakan anlar

Hani hastalığı önce ilerlemez duruma getirip sonra geriletme sürecine geçmek gerekir ya, aynı durum işsizlik için de geçerli. İşsizliği önce artmaz hale getirmek, sonra azaltmak gerekiyor.

Nasıl yapacağız bunu? Dedik ya, istihdam “Şu kadar artıracağız” demekle artmıyor. Bir şeyler yapmak gerekiyor.

Yapılacak olan iş alanı açmak, iş alanı açmak için de yatırım yapmak, bunun için yabancı yatırımcı da çekebilmek. İşte sorunumuz burada...

Ödemeler dengesi kapsamındaki yabancı sermaye kalemini gösteren veriyi biraz ayıkladık. Çünkü 250 bin dolarlık gayrimenkul almak yabancılar için vatandaşlık olanağı haline gelince bu kalemden ciddi bir giriş olmaya başladı. Oysa bu şekilde gelen para döviz olarak öneme sahip elbette ama yatırım sayılmaz.

O yüzden yalnızca yatırım amacıyla getirilen net yabancı sermayeyi esas alan ve son yirmi yılı kapsayan bir tablo ve bu tablodan hareketle bir grafik hazırladık. Grafiğimize bir de eğilim çizgisi ekledik. Zaten bu çizgi ne durumda olduğumuzu çok somut olarak ortaya koyuyor.

Yatırım amaçlı yabancı sermayenin 2005 yılıyla birlikte nasıl bir ivme kazandığı, özellikle de 2006, 2007 ve 2008 yıllarında nasıl rekor düzeyde gerçekleştiği çok dikkat çekici.

Son yirmi yılda gelen yabancı sermaye 155 milyar dolar. Bu tutarın üçte bire yakını, tam 50 milyar doları söz konusu üç yılda gelmiş.

2008 sonrasında inişli çıkışlı ama genel yön itibarıyla aşağı doğru giden bir eğri görüyoruz. Ve son veri geçen yılın ocak-kasım dönemine ait, yatırım amaçlı getirilen net yabancı sermaye 5 milyar dolar düzeyinde.

Yeni yatırımlar görülemiyor

Merkez Bankası’nın ödemeler dengesi verilerinden net yabancı sermaye girişini ancak belli bir düzeye kadar ayıklamak mümkün. Bu dövizin tümünün yeni yatırım için geldiğini söyleme şansına sahip değiliz. Merkez Bankası’nın tabloda aktardığımız tutara ilişkin tanımlaması şöyle:

“Yurt dışında yerleşik kişilerin, Türkiye’de yerleşik bir şirket kurmak, kurulmuş bir şirkete ortak olmak, şube açmak yoluyla doğrudan yatırım amacıyla Türkiye’ye getirdikleri sermaye tutarları ile karların sermaye katılmasıyla oluşan kalem.”

Dolayısıyla aktardığımız tutar sıfırdan yapılacak yatırımlar için getirilen dövizi göstermiyor. Dövizin ne kadarı tümüyle sıfır yatırım, ne kadarı mevcut bir şirkete ortaklık için getirildi, bu ayrım yapılamıyor.

Özelleştirme geliri çok az

Bu arada yabancıların özelleştirme yoluyla getirdikleri döviz toplam içinde çok az bir yer tutuyor.

Özelleştirmeden elde edilen döviz yaklaşık 10 milyar dolar. Zaten bu tutarın 6 milyar dolar kadarı tek başına Telekom özelleştirmesinden gelen döviz.

Güven yoksa yatırım da yok

Bırakın yabancı bir ülkeyi, kendi ülkenizde yatırım yapacak bir girişimcisiniz ve muhatabınız da belediyeler...

Birkaç seçeneğiniz var. Bir belediye sınırları içinde yatırım yaptığınızda iyi para kazanacaksınız ama bu belediyede işler fazlasıyla partizanca yürüyor, işler yokuşa sürülüyor, canınızı sıkmaları çok muhtemel.

Diğer belediye sınırları içinde yatırım yaparsanız daha mütevazı bir kar var, ama biliyorsunuz ki hukuk tam işliyor, başınız hiç ağrımayacak. Makul yanıt belli değil mi...

Daha birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski Korgeneral Metin İyidil hakkında verilen birbiriyle taban tabana zıt yargı kararlarını değerlendirirken “Bu, yargı camiamız için gerçekten çok çok üzücü bir adım olmuştur” dediğini hatırlayalım.

Tüm yazılarını göster