İsrail, dünyada yeni teknolojilerin en önemli beşiklerinden biri. Daha birçok başka teknoloji alanında merkez olan ülke gibi İsrail’in de bu başarısının ardındaki en önemli unsurlardan biri savunma sanayiindeki teknolojik yatırımları. 2007 ile 2014 yılları arası cumhurbaşkanlığı da yapmış olan Şimon Peres, daha 1950’lerde dünyanın sayılı uçak retrofit fabrikalarından birini İsrail’de kurmuştu. Böylelikle II. Dünya Savaşı’ndan çıkan uçakları modernize edip önce ambargo altındaki İsrail ordusunun kullanımına sunmuş, sonra da başka ülkelere satıp para kazanmıştı. Aradan 70 yıl geçti. İsrail, tüm hava sahasını roket saldırılarına karşı koruyan “Demir Kubbe”den (Iron Dome), istihbarat örgütlerinin gizli mesajlaşmalarını takip etmek için kullandığı en popüler yazılım Pegasus’a kadar birçok savunma teknolojisini ilk geliştiren ülke oldu.
İsrail’in teknoloji alanındaki üstünlüğüne rağmen Cumartesi sabahı Hamas, İsrail topraklarına girip 1000 civarında İsrail vatandaşını öldürdü ve epey bir sayıda kişiyi de rehin aldı. Bu saldırıda gördük ki, savunma sadece teknolojiyle olmuyormuş. İnsan faktörü de önemliymiş. Nasıl böyle bir durumun gerçekleşebilidiğini gelin, elimizdeki sınırlı bilgilerle, “teknoloji ve insan” ikilemi açısından analiz edelim.
Hamas’ın saldırısına “İsrail’in 11 Eylül”ü deniyor. Umarım İsrail’in vereceği tepki, 11 Eylül’de Başkan Bush Yönetimi’nin verdiği tepki kadar hedefsiz ve mantıksız olmaz ve dünyada benzer bir karışıklık dalgasına yol açmaz. Ancak zaten bu benzetme bence baştan hatalı. Zira 11 Eylül, yöntem açısından hiç beklenmeyen bir saldırıydı. İlk kez yolcu uçakları hava korsanlarının elinde silaha çevrildi ve ABD’nin görsel ve stratejik açıdan en önemli hedeflerine karşı kullanıldı. Hamas’ın İsrail’e gerek roketlerle gerekse karadan insan unsurlarıyla saldırısı ise zaten rutin ve beklenen bir olay. Öyle ki, İsrail bu rutin saldırılara karşı kendini güvene alacak bir teknolojik altyapı kurduğunu da zannediyordu. Fakat saldırının bu ölçekte olup teknolojiyi alt edebileceğini ise hesaplayamadılar.
İsrail, savunma doktrinini büyük ölçüde Hamas’ın Gazze’den attığı roketleri durduran Demir Kubbe sistemi üzerine kurmuştu. Bu sistem, roket atıldığı anda gideceği rotayı aynı karşı takımın kalesine şut atan bir futbolcunun vurduğu topun rotası gibi hesaplayıp gelen roketi havada imha etmek üzere harekete geçiyor. Bugüne kadar ve hatta bu Cumartesi sabahı da gayet iyi çalıştı. Hamas’ın aynı anda attığı 5 bin roketten çok azı hedeflerini vurdu. Tek problem, roket saldırısı sadece bir oyalama taktiğiydi.
Roketlerin ateşlendiği sırada binlerce Hamas militanı, Gazze’nin kuzeydoğu köşesindeki Erez sınır kapısına doğru harekete geçtiler. Bazıları yürüyerek, bazıları 250 yılı önce icat edilen paraşütlerle havadan, bazıları da 150 yıllık bir teknoloji olan motosikletlerle sınır kapısına saldırdılar. İsrail’in milyarlarca dolar yatırımla yaptığı sınırdaki duvar, “insansız” gözetleme kuleleriyle korunuyordu. Kuleler kısa sürede etkisiz hale getirildi. Duvar buldozerlerle yıkıldı. Hamas militanları, İsrail topraklarında hızla ilerleyerek köyleri, kasabaları, hatta –İsrail’in güneyinde koskoca Negev Çölü varken neden Gazze sınırında yapıldığı akıllara zarar—bir müzik festivalini basarak katliam yaptılar. Hamas’ın kullandığı en teknolojik cihaz, muhtemelen tüm katliamların kaydedildiği cep telefonlarıydı. Saldırıya yakalanan İsrailli askerlerin çoğu, sınırda milyarlarca dolara yapılan “akıllı duvar”ın zamanında saldırı sinyali vereceğini düşünerek uyuyordu. Bir kısmı da Başbakan Binyamin Netanyahu’nun gazıyla giderek daha da saldırganlaşan Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimcilerin çıkardığı olayları kontrol etmek için sınırdan uzaktaydı. İsrail’de tüm siyasi partilerin katkısı olan kutuplaşmanın teknolojiye de dayanan nedenlerini ve siyasi sistemi nasıl işlemez hale getirdiğini 31 Mart günü köşemde tartışmıştım.
Görünen o ki, Netanyahu’nun popülist ve kutuplaştırıcı siyasetine silahlı kuvvetlerde oluşan tepki bazı zaaflara da neden olmuş. Gazze’nin her yerini dinlediğini düşündüğümüz İsrail istihbaratı aylarca hazırlık gerektiren bu ölçekteki bir saldırıyı öngörememiş. Muhtemelen farklı kaynaklardan gelen istihbarat ise iç çekişmeler nedeniyle doğru bir şekilde analiz edilememiş. Yine muhtemel ki, Hamas plan ve hazırlıklarını teknolojik imkânlar kullanmadan, tamamen analog şekilde gerçekleştirmiş. İsrail ordusu ise, teknolojik imkânlarına fazlaca güvenip açığa düşmüş. Teknolojiyi idare edecek insan faktörü ihmal edilmiş. Gördüğünüz gibi tüm savaşlar günün sonunda insanlar tarafından kazanılır veya kaybedilir. Teknoloji ancak insanlar kullanabildiği ölçüde bir araçtır. Bu dersi sadece silahlı kuvvetler için değil, şirketlerimiz, kamu yönetimimiz ve şahsi işlerimiz için de unutmamak lâzım.