Hamas’ın İsrail’e yönelik hava saldırısının üstünden tam bir ay geçti. Hamas’ın saldırısı ve İsrail’in buna çok sert karşılık vermesiyle yine savaş ötesi bir durum yaşanmaya başlandı. Hem artık savaşlar askerler arasında geçmiyor ki. En çok zararı siviller ve ne yazık ki çocuklar ve kadınlar görüyor. Gazze’de de öyle oluyor.
Hamas’ın, İsrail’den böyle orantısız bir karşılık geleceğini tahmin etmemiş olması söz konusu edilemeyeceğine göre bu saldırının niye yapıldığı çok sorgulandı, sorgulanmaya da tabii ki devam edilecek. Konunun o boyutunu dış politikada uzman olan isimlere bırakıp bir başka yöne, İsrail’e yönelik ekonomik tepkilere ve boykot çağrılarına dönelim.
Daha önce de benzerlerini gördüğümüz gibi ilk tepkiler ve boykot İsrail malı olan ya da İsrail malı olduğu zannedilen ürünlere karşı sergileniyor.
Öyle tuhaflıklar görüyoruz ki, gerçekten İsrail kaynaklı olup olmadığı bile tartışılabilecek ürünler para ödenip satın alınıyor, sonra da tüketilmeyip atılıyor, dökülüyor.
O malı İsrailli bir şirket üretiyorsa satın alıp kullanmamak o şirkete para kazandırmak olmuyor mu?
Protestonun da bir mantığı olur, “Senin malını alır, protesto için kullanmayıp atarım, dökerim” diyeceğinize almayın! Alıp şirketin cebine para koymayın!
Zararı bize...
Konu bugün İsrail, yarın başka bir ülke olabilir.
Sermayesinin tümü ihtilaf yaşanan ülkeye ait olsa bile bir şirket Türkiye’de kurulmuş ve burada faaliyet gösteriyorsa, bu tesiste bizim vatandaşımız çalışıyor, istihdam sağlanıyor, buradan vergi geliri elde ediliyor, belki ihracat yapılıp döviz kazanılıyor.
Kaldı ki yüzde 100 yabancı sermayeli şirket de pek bulunmaz. Yabancı sermayeli şirketlerde bir ya da birden fazla Türk ortak da vardır.
Bize daha çok yabancı yatırım gelmeli ki üretimimiz artsın, istihdama katkı olsun, bu üretimle ihracat yapabilelim.
Ne yani her ihtilaf yaşanan ülkenin zamanında Türkiye’de kurduğu tesisi hedef tahtasına koyup yok etmeye mi çalışacağız.
Hem unutmayalım, İsrail’le daha önce de üstelik doğrudan Türk vatandaşlarını ve bir anlamda Türkiye’yi hedef alan Mavi Marmara gibi bir sorun yaşamıştık. Dokuzu Türk, biri Türk asıllı Amerikan vatandaşı on kişinin yaşamını yitirdiği bu saldırı bile bir anlamda unutuldu, geride kaldı ve ilişkiler düzeldi. Sanıyor musunuz ki bu savaş ve İsrail’le olan gerginlik yıllar yılı sürecek. Yine normale döneceğiz.
Yapabiliyorsak ticareti durduralım
Türkiye’nin Hamas’ı bir terör örgütü olarak görmediğini açıklamasından sonra buna tepki olarak İsrail’in en büyük süpermarket zincirlerinden bazılarının Türkiye’den yapılan bazı malların ithalatını durduğuna ilişkin haberler geldi. Sözü edilen ürünlerin başında domates bulunuyor.
Bir kez daha altını çizelim; Türkiye’de kurulmuş yabancı sermayeli tesisler bu ülkenin göz bebeği olmalı; o tesisler bir anlamda bizim de sayılır. Orada komşunuz, akrabanız çalışıyor.
Ekonomik protesto mu, daha kısa sürede etkide bulunacak başka bir yol var...
Yapabiliyorsak bu ülkeyle olan ticareti durduralım.
Bakın İsrail’in süpermarket zincirleri bu yönde adım attı bile. Biz de atalım. Burada üretilen ürünlerle uğraşmayın!
Onlar bir anlamda bizim tesislerimiz, bizim varlıklarımız!
İsrail ya da bir başka ülke buradaki tesisini söküp götüremeyeceğine göre ya tümüyle kapatırsa daha iyi mi olacak?
Gelin ticarete odaklanalım... Eğer yapabiliyorsak, durduralım bu ticareti...
Ama bakın zararlı çıkarız. İlk dokuz ayda İsrail’e 4.2 milyar dolarlık mal satmışız ama aldığımız malların tutarı 1.3 milyar dolar.
Türkiye aradaki farkı elbette bir şekilde yerine koyar ama o ihracat yapılmadığında ihracata konu ürünleri üreten fabrikalar, tesisler zora girerse ne yapacağız? Onlar yeni pazarlar bulabilecek ve bu kaybı telafi edebilecek mi?
Ticareti durdurmak hiç kolay bir karar değil tabii ki, gerçekleştirilmesi de zor.
Ama yine altını çizmek gerek; Türkiye’de bizim mühendisimizin, işçimizin çalıştığı, bizim araçlarımızla taşınan, bizim ihracat hanemize yazılan ürünleri üreten tesislerle uğraşmaktansa, mümkün oluyorsa ticareti durdurmak çok daha az olumsuz etki doğuracak bir adımdır.