İşletmecilik literatürü ve Davos

Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ

İşletmecilik literatüründe giderek üretim, pazarlama ve yönetim klasik başlıklarından başka başlıklar da giderek yayılıyor. Geçen Ağustos ve Eylül aylarında ‘Yeni Düzen: Paydaş Kapitalizmi’ ve ‘Paydaş Kapitalizmi: Gerek Yok Herkes işini yapsın Yeter’ başlıkları altında iki yazımda sizlerle bazı yenice düşünceleri paylaşmıştım. Paydaş kapitalizmi denilen düşünce servet dağıtımından hak ettiklerini veya hak ettiklerini sandıkları payı alamayan grup ve kurumlar eninde sonunda tepkilerini siyasi arenaya taşıyacak ve şöyle veya böyle serveti dağıttıracaklardır ön görüsünden kaynaklanıyordu. Sizin anlayacağınız global kapitalizm denilen şey herkesi memnun etmek bir tarafa dengesiz servet dağılımı nedeniyle geniş kesimleri kızdırıyor. Bunun sonuçları siyasi arenada çalkalanmalara neden olacak öngörüsü ve endişesi bu paydaş kapitalizmi düşüncesinin altında yatan düşüncelerdi. Paydaşlar:

  1. Emekçiler, yöneticiler, yönetim kurulu üyeleri ve hissedarlar gibi işletme içinde bulunanlar; 2. Müşteriler, tedarikçiler, dağıtım kanalları, işletmeye finansman sağlayan kurumlar gibi işletme dışında olan fakat işletmeyle direkt ilişki içinde olanlar

ve

  1. Resmî kurumlar, toplum, çevre gibi işletme dışında fakat işletmenin operasyonlarından etkilenen ve onları etkileyen varlıklar, olarak üç grupta tanımlanmışlardı.

Özetle paydaş kapitalizm fikrini destekleyenler “Efendiler işletmede sermaye sahiplerine yeteri kadar hizmet ediyorsunuz. Gayri diğer paydaşlara da hizmet etmenin vaktidir. Yoksa servet dağılımındaki adaletsizlikler nedeniyle coşacak baskılar karşısında gelecek milli ve global düzenlemeler karşısında zor durumda kalacağız” diyorlardı. 

Servet dağılımındaki artan adaletsizliğin toplumlarda uyandıracağı olası tepkinin şiddetinden endişelenmek kuruntu sayılamaz. Hiç rastladınız mı bilmiyorum ama Edelman Güven Raporu diye bir araştırma raporu vardır. Rapor sonuçlarına göre çalışmaya katılan 28 ülkeden 34 bin kişinin %56’sı kapitalizmin faydadan çok zarar getirdiği inancında. Literatürde “Bu böyle gitmez. Eninde sonunda servet dağılımında zorlama başlayacak. İşletmeler bunları kendileri yapmaya başlasınlar” şeklindeki yazılar giderek artmakta. Bunları akademik egzersizler sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Davos’da her yıl yapılan Dünya Ekonomik Forumu bu yıl OMİCRON ve diğer varyantlar nedeniyle bir kez daha ertelendiyse de gündeminde neler olacağı şimdiden kararlaştırılmış gibi. Katılımcı liderler ‘Dünyanın Durumu’ başlıklı sanal oturumlarda Dünya’nın en önde gelen sorunlarına çözümler arayacaklar. Tahmin edebileceğiniz gibi sorunların başında ekonomik büyüme, sürdürülebilirlik ve adil refah dağılımı geliyor. Yani, paydaş kapitalizminin dayandığı düşünce. Ekonomik büyüme, sürdürülebilirlik ve adil refah dağılımı hedeflerine aynı anda ulaşılmasının zorlukları tartışılacak. Elbette tartışılmalı ama asıl önemli olan şimdiye kadar sadece büyüme tartışan liderlerin bu kez büyüme değil büyüme, sürdürülebilirlik ve adil servet dağılımını beraber tartışmaya karar vermeleri. Hepinizin bildiği gibi ülkelerde büyüme şu veya bu şekilde sağlanıyor. En kötü zamanlarda bile seçilmiş siyasi iktidarlar ve hatta diktatörlükler bile allem ediyor kellem ediyor ve bir büyüme gösteriyorlar. Raporlara bakarsanız büyümeyen ülke yok. Büyümeyen ülke yok ama gelir adaletsizliği ve bu büyümenin sürdürülebilirliğinin şüpheli olduğu ülke tonla. 

Ekonomik büyüme istatistikleri aktivitelerin ekonomik fiyatlarını ölçer. Aktivitenin fonksiyonel mi yoksa disfonksiyonel mi olduğuna bakmaz. Daha üniversite birinci sınıfta bir ülkede nüfusun yarısının diğer yarısını öldürürse hem cenaze, mahkeme ve ceza infazı masraflarının aktivite sayılarak milli gelirin, ek olarak da fert başına milli gelirin artacağını yazmıştım ve bu makaleye hocalardan bir itiraz gelmemişti. Takdir edersiniz ki bu tür bir büyüme ne sürdürülebilir ne de adil servet dağılımına bir faydası olur. 

Davos’ta konuşulacak bir diğer konu sizin de tahmin edebileceğiniz gibi ‘iklim değişiklikleri’. Türkiye’nin o kadar da ilgilenmediği anlaşılan iklim değişikliği konusunda somut adımlar atılıyor. Dünyanın gayrı safi hasılasının %80’ini sağlayan 74 ülke net-sıfır konusunda anlaştılar. Basitçe söylemek gerekirse, net sıfır, işletmelerin ürettikleri sera gazı miktarı ile atmosferden temizledikleri miktar arasındaki farkı ifade eder. Eninde sonunda işletmeler net-sıfır konusunda da yasal zorlamalarla karşı karşıya gelecekler. Şimdiden düşünmek yararlı olabilir. Bu konuda da işletmecilik yazınında sık sık düşünceler paylaşılıyor.

Geçtiğimiz haftalarda değindiğim bir diğer konu olan işletmelerin karşı karşıya kalmaktan kaçamayacakları dijital dönüşüm Davos’un bir başka gündem maddesi olacak. Özellikle yapay zeka programlarının hizmet sektöründe yayılan kullanımı herkesin gündeminde. Araştırmalar hizmet sektörünün bu teknolojileri yılda %40-50 olarak ölçülen bir hızla uygulamaya koyduklarını gösteriyor. Bu konuya aklımın erdiği kadar birkaç yazıda değindim. 

İşletmelerin dayanıklılığı masaya yatırılacak bir başka gündem maddesi. Geçtiğimiz yıl COVİD, tedarik zinciri sıkıntıları nedenleriyle işletmelerin ne kadar çalkalandıkları ve çalkalanmaya devam ettikleri biliniyor. Ülkemizde olup bitenleri ve olması hemen hemen garanti çalkalanmaları anlatmaya gerek yok. Hangi ülkede birkaç hafta içinde parite 10’dan 20’ye çıkar sonra 14’e düşer? Neyse bu konu yerel basında yeteri kadar tartışılıyor. İşletmelerin çevrelerinde olan dalgalanmalara ne derecede hassas olduklarının yani, dayanıklılığın ölçümü ve bu konuda alınacak önlemler bir başka konu. 

Türkiye’de ‘dayanıklılığın’ bir işletme kavramı olarak ele alındığı konusunda ben literatürde bir çalışmaya rastlamadım. Dayanıklılık işletmenin çevresinde olabilecek radikal değişikliklerin işletmenin çalışmalarına sekte vurmaması için gereken bir özellik olarak tanımlanıyor. 

İşletmelerin altı boyutta dayanıklıklarını incelemeleri ve buldukları zaaflarını gidermeleri öneriliyor. Mali, operasyonel, teknolojik, örgütsel, itibar ve iş modeli-stratejik dayanıklılık bu altı boyut. Mali dayanıklılık sağlam sermaye yapısı ve yeterli likidite sahibi işletmelerin gelirde ani düşüşlere, maliyetlerde beklenmedik artışlar ve/veya kredi sorunlarına maruz kaldıklarında bunların olumsuz etkilerine ne kadar dayandıklarına deniliyor. Operasyonel dayanıklılık talebin düşmesi, üretimin aksaması karşısında kaliteden fedakarlık etmeden çalışmaya devam edebilmesi olarak tanımlanıyor. Güçlü, güvenli ve esnek altyapı ve fiziksel tesislere sahip işletmeler teknolojik dayanıklılığa sahip işletmeler olarak nitelendiriliyor. Örgütsel dayanıklılığa sahip işletmeler çok yönlü, bulunabilecek en vasıflı, iş güçlerini eğitim, terfi ve teşvik programlarıyla destekleyen örgütler olarak tanımlanıyor. İtibar dayanıklılığı paydaş kapitalizm fikriyle çakışıyor. Bu dayanıklılığa sahip işletmeler tüm paydaşlarıyla iyi ilişkiler kurmaya özel gayret gösteren işletmeler. İş modeli ve stratejik dayanıklılığa sahip işletmeler ise rasyonel ve esnek model/strateji sayesinde talep dalgalanmalarının, rakiplerin girişimlerinin, teknolojik değişikliklerin ve yasal düzenlemelerin olası olumsuz etkilerine karşı korunmuş işletmeler. 

Anlaşılan üretim, pazarlama ve kaynak idaresinden oluşan işletme literatürü Davos toplantıları dahil birçok platformda epey genişleyecek. 

Sağlıcakla kalın

------------

  • DÜNYA Gazetesi, İşletmecilik Sohbetleri, 25 Ağustos 2021 ve 1 Eylül 2021.
  • Adelman Trust Barometer Report 2020, https://cdn2.hubspot.net/hubfs/440941/Trust%20Barometer%202020/2020%20Edelman%20Trust%20Barometer%20Global%20Report.pdf?utm_campaign=Global:%20Trust%20Barometer%202020&utm_source=Website
Tüm yazılarını göster