Öncelikle deprem ve sel felaketinde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza rahmet, yakınlarına sabırlar, hayatları alt üst olanlara da yeniden başlayabilmeleri için güç ve ihtiyaçları olan olanaklara kısa sürede ulaşabilmelerini diliyorum.
Geçtiğimiz hafta önümüzdeki yakın dönemde işletmecileri bekleyen risklere değinmiştim. Her ne kadar bu riskler Türk işletmelerine ve işletmecilerine yeni değillerse de yine de risk konusunda ileriye dönük düşünmekte fayda vardır. İleriye dönük planlama ve senaryo çalışmalarını sadece riskler konusunda değil her konuda yapmak her zaman iyi bir işletmecilik uygulamasıdır. Özellikle bizde olduğu gibi işletmelerin içinde bulunduğu ekonomik ve politik ortamın ciddi dalgalanmalar gösterdiği yerlerde bu tür çalışmaların yapılmaması ciddi krizlere yol açabilir.
Kısa dönemde Türkiye’nin kısa bir süre sonra hem cumhurbaşkanlığı hem de parlamento seçimlerine girecek olması mutat riskleri arttırıyor. Malum risk gerçekleşmesine bir olasılık tahmini yapılabilecek ve işletmenin yönetimini ve işini etkileyebilecek değişiklikleri tanımlamak için kullanılan bir tabirdir.
İşletmenin yönetimini etkileyecek değişiklikler yeni stratejileri zaruri kılmanın ötesinde işletmenin işini yapması için kullanmaya gereksinim duyduğu kaynakların (mali, insan gücü, alt yapı ve fiziki tesisler, ilişkiler ve stratejik iş birlikleri, enformasyon ve know-how) maliyetleri, tedarik edilebilecek miktarları, tedarikin zamanlamasının planlanabilmesi ve arzulanan kalitede bulunabilmesi hem işletmenin kararlarını hem de başarısını etkileyen değişikliklerdir. İşletmenin işi üzerinde sıkıntı yaratacak değişiklikler ise işletmenin pazarlama (satış) ve üretim (sunulacak ürün ve hizmetlerin arzulanan miktar, kalite, maliyet ve zamanda sunulabilmesi) işlerini etkileyecek dalgalanmalardır.
Öyle görünüyor ki Türkiye’de önümüzdeki dönemin ekonomik ve politik çevresini tanımlayacak faktörler enflasyon ve ekonomik yavaşlama olacak. Bu konuda hem işletmecilerin hem de konuda yazan, çizen düşünürlerin aynı kanıda oldukları görülüyor. Önümüzdeki kısa dönemde ülkemizde ne enflasyon belirgin olarak düşecek ne de ekonomi şaha kalkacak gibi. Özellikle seçim ekonomisine girdiğimiz izlenimi veren girişimler bu durumu ağırlaşacak yükler getirecektir. Bu tür girişimlerin maliyetleri vardır ve bu maliyetler orta ve uzun dönemde ekonomiye büyük yük yükleyebilirler.
Uluslararası kurumların da bu görüşü paylaştıkları görülüyor. Yani, objektif değerlendirmeler ekonomimizin çok da iyi durumda olmadığını, kısa dönemde de düzelmeyeceğini gösteriyor. Bu gözlemin en direkt etkisi ihtiyacımız olan dış finansman temininin daha pahalıya geleceğidir. Türkiye'nin gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYH – 819 milyar dolar) yüzde 12'si kadar (Yaklaşık 100 milyar dolar) iç ve dış finansman gerektireceği göz önüne alınınca daha birkaç gün önce kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's (S&P), Türkiye'nin uzun vadeli kredi notunun "B" olarak teyit etmekle beraber, kredi notu görünümünü "durağandan "negatife revize etmesinin de faydası olmadı. Öngörülen, bu yıl yüzde 2,1 ve gelecek yıl yüzde 2,8 ekonomik büyümenin de büyüme hesaplarının beslendiği kaynaklar göz önüne alındığında derde şifa olması ihtimali de yüksek görünmüyor.
Velhasıl-ı kelam hülasayı meram yüksek enflasyon ve ekonomik durgunluk önümüzdeki dönemi karakterize edeceğe benziyor. Bu durumda işletmecilerin standart tepkilerinin ne olduğu malum. En deneyimlisinden en acemisine tüm işletmecilerin bu beklentiyle;
1) Maliyetleri düşürmek ve
2) Bilançoyu, özellikle, varlıkları koruma altına almak çalışmaları yapmaları gerekir.
Birçok işletme en kolay ve direkt maliyet düşürme çaresi olarak iş gücünde azaltmaya giderler. Bunun risklerine daha önce değinmiştim. Bazı işletmeler daha çok mavi-yaka düzeyinde tensikata giderlerken bazıları beyaz-yaka ve hatta üst düzey beyaz-yaka kadrolarını bazen ciddi oranda daraltırlar. Maliyetleri düşürmenin tek yolu bu değil elbette. Tedarikçilerle yeni sözleşmeler yapmak, yeni tedarikçiler bulmak diğer önlemler arasında sık rastlananlar. Bu bağlamda vergi politikalarını gözden geçirmek, sermaye yatırımlarını askıya almak, masraf bütçelerini kısmak diğer bazı önlemler. Çalışanların verimliliğini arttırmak tüm bu tedbirlerin sonucu olabileceği gibi sebepleri de olabilir. Söz gelimi, verimlilik arttığında daha küçük bir iş gücüyle aynı performansa, hatta da düşük maliyetle, ulaşılabilir. Maliyetleri düşürme girişimlerinin en azından bir kısmının maliyetleri arttırma olasılığını da akılda tutarak bu tür çalışmaların iyi planlanması gereğini de vurgulamak gerekir.
Genellikle, maliyet düşürme çabaları sonucu sağlanacak olası tasarrufları masrafların finansmanı ve varlıkların ‘sigorta’ edilmesi için kullanmanın yanı sıra işletmenin ürün ve hizmetlerinin gözden geçirilerek onların özelliklerinin;
1) kendi müşterilerine daha sık ve daha yüksek miktarlarda satışı;
2) Rakiplerin müşterilerinin işletmeye çekilmesi ve
3) Pazara henüz girmemiş potansiyel müşterilerin pazara girerek işletmeden alış veriş yapmalarını sağlanması için kullanılması daha rasyonel bir girişim olarak değerlendirilmelidir. Belki akla ters gelecek ama enflasyon ve ekonomik durgunluk esnasında ürün ve hizmetlerin tasarımlarının bu amaçlarla gözden geçirilmeleri için ideal zamanlardır.
Enflasyon ve ekonomik durgunluk dönemleri işletmelerin eğer varsa stratejilerini, yani kime ne satılacağının kararlarının ve bu stratejilerin dayandığı varsayımların da tekrar gözden geçirilmesinin tam zamanıdır. Eğer varsa diyorum çünkü işletmelerin sarih stratejileri ve bu stratejilerin dayandığı varsayımların açıkça tanımlandığı durumlar tahmininizden azdır. Birçok işletme bir stratejinin varlığını ve bu stratejinin iyi düşünülmüş varsayımlarını varmışçasına kabullenir ve bu konuda fazla kafa yormazlar. Anılan dönemler bu incelemeyi yapmak için ideal zamanlardır.
Günümüzde Uzak Doğu ülkeleri ABD ve Avrupa birliği ülkeleri arasında zaman zaman alevlenen gerginlikler hem ticaret risklerinin hem de uluslararası ticarette son elli seneyi şekillendiren uygulamaların tekrar gözden geçirilmelerini zorunlu kılabilir. Çin ve Rusya yakınlaşması, Afrika ülkelerinin uluslararası ticarette özellikle hammadde tedarikçisi olarak artan önemi, işlemecilerin senaryo çalışmaları yapmalarını zorunlu kılmaktadır. Bile bile yapılmadığı sürece jeo-politik gelişmeler sonucu ülkeler tarafından konulan ambargoların delinmeleri işletmelere pahalıya patlayabilir. Uluslararası gelişmelerin yakından takibi ve bu gelişmelerin işletmenin ‘işini’ nasıl etkileyeceğinin hesabının yapılması düzenli olarak yapılmalıdır. Bu bağlamda işletmeler hem ulusal hem de uluslararası ilişkilerinde kiminle iş birliği yaptıklarını ve bu iş birliklerinin yaratabileceği riskleri de hesaplamalıdırlar.
Tedarik zincirinin ‘güvenilirliğinin’ arttırılması bir başka konudur. Özellikle Global ölçekte çalışan işletmelerin tedarik zincirlerinde olabilecek aksamaların yaratacağı sıkıntıların hem kalkınmış ülkelerde hem de diğerlerinde yarattığı sıkıntılar malumdur. Ara mallarının arzulanan miktar, kalite, fiyat ve zamanında tedarikinin önemi de bellidir. Uluslararası piyasalardaki enflasyon ve ekonomik durgunluğun sıkıntılar yaratabileceği de açıktır. Bunu engellemenin işletmelerin önde gelen konularından biri olması gerekir. İşletmelerin tedarik zinciri üzerindeki kuruluşlarla olan anlaşmalarının gözden geçirilerek eğer mümkünse daha sağlam anlaşmalar yapmaları da öneriler arasındadır.
Bu bağlamda işletmeler izleme, erken uyarı ve senaryo çalışmaları yaparak gerekli süreçleri tesis etmelidirler.
Ne demeli “Kolay gelsin”
Sağlıcakla kalın