Bir şirketi başarılı ve kalıcı yapan, karşılaştığı zorluklara verdiği tepkidir. Bunun ön şartı, yüksek bir farkındalık seviyesi. Psikiyatrist Elisabeth Kübler-Ross’un ölüm teşhisi konan hastaların geçtiği duygusal aşamalara dair sınıflandırması bu konuda ilham verebilir.
Kübler-Ross’un 1969'da yayınlanan Ölüm ve Ölmek Üzerine kitabında ele aldığı beş aşama ve benim ticari hayatla alakalı gözlemlerim şöyle:
BİR: İNKAR. Firma yönetimlerinin çoğu bir problem olduğunu kabullenmez. Problem hiç yoktur (sadece iyi haberlere odaklanma), var gibi görünüyorsa da aslında yoktur (verilerle kavga etme), ya da muhakkak geçicidir/ sebepleri vardır (bahaneler bulma). Bunun neticesi genellikle bir kova su dökerek söndürülebilecek yangının önce odayı, sonra evi, sonra tüm mahalleyi sarması olur.
İKİ: ÖFKE. Problem gizlenemez hale geldiğinde başkaları suçlanır. Çalışanlar başarısızdır, tedarikçiler aç gözlüdür, rakipler zararına satış yapmaktadır, müşteriler kaprislidir, ekonominin genel hali zaten malumdur. Sürecin bu aşamasında, toplantılar ilk kıvılcımda havaya uçmaya hazır barut fıçıları halini alır. İşin kötüsü, bu stres performansı daha da düşürür.
ÜÇ: PAZARLIK. Bir sonraki aşama ‘hele şu haftayı bir atlatalım da’, ‘filanca paydaşın ağzına bir parmak bal çalalım da’ gibi kısa vadeli çözümlerdir. Esas meseleye odaklanmaya hala cesaret yahut mecal yoktur.
DÖRT: DEPRESYON. ‘Galiba olmuyor’ hissiyatı şirketin üzerine siner. Enerji düşmüş, ayrılıklar başlamıştır. Bu aşamaya gelen firmalarda, zorlukları aşmak için en temel yakıt olan motivasyon neredeyse kalmamıştır. Bu tip şirketlere gittiğinizde, etraftaki bozgun havasını anında hissedersiniz. ‘Köprüden önce son çıkış’ noktasıdır.
BEŞ: KABULLENME. Bu belki de en kritik aşamadır. Zira problemle yüzleşmek, gerekli adımlar atılabilirse, şirketin anka kuşu gibi küllerinden doğmasının ilk adımı olabilir. Ancak artık iş işten geçmiş, meseleleri çözmenin maliyeti katlanılamayacak bir boyuta varmış olabilir.
Kübler-Ross bu aşamaları ‘çok zor durumlarla başa çıkmak için savunma mekanizmaları’ olarak tarif etmişti. Nitekim yas evrelerinin tasnifi hala akademik tartışmaların konusu.
Meseleye şirketler açısından baktığımızda, aklımızda olması gereken üç husus var. İlki, problemlerle ne kadar hızlı yüzleşirsek o kadar iyi olduğunu bilmek. İkincisi, şirketimizin genelinin veya çalışanlarımızın bazılarının bu ‘yas evreleri’nde olduğunu fark ediyorsak alarm zillerinin çalması gerektiği! Üçüncüsü, işlerin nadiren kendiliğinden düzeleceğini unutmamak – tıpkı Hz. Mevlana’ya atfedilen sözdeki gibi: ‘Güzel günler sana gelmez, sen onlara yürüyeceksin.’