Küresel düzlemde ve ülkemizde 1970’li yıllardan sonraki gelişmeler ekonomik sorunları öne çıkardı. Daha önce ekonomideki gelişmelere ilişkin haber ve yorumlar haftalık ya da aylık kurum gazete ve dergilerinde yer alıyordu. Ülke ölçeğinde yaygın gazetelerde de bazı köşe yazarları ekonominin sorunlarıyla ilgili yorumlarını öne çıkararak öncülük ediyordu.
Toplumsal iletişim ve etkileşimde “ekonomi haberleri ve analizleri” bir “ihtisas gazetesinin içeriğine dolduracak” eşiğe ulaşmış olmalı ki, günlük bir gazete arayışlar başladı: Hürriyet gazetesi yöneticileri de arayışın içindeydi. Cahit Düzel’ in yönettiği sorgulamalar günlük ekonomi gazetesi çıkarılmasına odaklandı. Nezih Demirkent’in Hürriyet’ ten ayrılması tam da bu arayışa denk geldi. Demirkent, Dünya gazetesinin bir “ihtisas gazetesine” dönüştürülmesinin zihinsel arka planına sahipti.
Arşivimdeki gazete küpürleri, Dünya gazetesinde yazmaya 1981 yılında başladığımı gösteriyor.
Günlük söyleşilerime tanıklık etmiş olanlar ve belgeye dönüşen yazılarımızı izleyenler, Dünya ve daha sonra EKONOMİ gazetesinde ilgili olan herkesle sorguladığım ilkeyi bilir: “Ekonomi ihtisas gazetelerinde konjonktür haberleri de yer alabilir, ama öncelik ekonomik gelişmeleri etkileyen eğilim analizlerine dayalı içerikte olmalıdır. Yaygın gazeteciliğin odağı olan günceli yansıtma eğilimi, ekonomi- odaklı ihtisas gazetelerinde ağırlık kazanırsa, sığlığa yol açabilir; popülizmi öne çıkarak kitle dalkavukluğu tuzakları yaratabilir.”
Eğilim nedir?
Önce “eğilim” dediğimizde ne anladığımızı netleştirelim: “Eğilim kavramı” insanla olduğu kadar doğayla da ilgilidir. Eğilim, insandaki çeşitliliği yansıtan çok değişik anlamları içerir.” Sevmeye, istemeye, yapmaya içten yöneliş hissi” gibi duygusal yönü olduğu kadar, “belirli bir düşünce ve siyasi anlayışa yakınlık” olarak da algılanır. Dilimizde “yönelim, meyil ve temayül” sözcükleriyle de anlatılır. Daha geniş bir ufuk taraması yapıldığında “zamanla oluşan değişik alış-verişlerdeki inişleri ve çıkışları” tanımlar. Eğilimler anlık, rastlantısal değildir; geniş zamanları kapsayan etkilere sahiptir; değişim, dönüşüm ve uyum süreçlerinde “ana akımlarını” oluşturur, olgunlaştırır ve çoğaltır. Eğilimler, jeo-ekonomik, politik, kültürel ve diğer etkenlerin, hükümet kararlarının, işgücü oluşumlarının, nüfus hareketlerinin, geleneklerin geliştirici ve kısıtlayıcı yönlerinin teknolojik değişmelerin biriken etkilerindin oluşur. Eğilimleri izlemeyi, gözlemeyi, ölçmeyi, sayısallaştırmayı, görselleştirmeyi ve kavramsallaştırmayı önemseyenler, “bekle-gör” tuzaklarına düşmez; olası gelişmeleri yönetir; izleyici olmayı yönlendirici olmaya taşıyabilir.
Eğilimler akışların yönünü ve hızını belirleyen “güçleri” oluşturur.
Eğilimlerin değişmez iki özelliği vardır: Fırsatlar kadar tehlikeler de yaratırlar.
İnsanların temel özelliklerinden biri, “beklenti yönetmeyi” becerebilmesidir. İnsanlar eğilimleri gözler, izler, olası fırsat ve tehlikelerini öngörür ve önlemler alır. Eğilimlerin yarattığı fırsatları en üst düzeyde değerlendirmenin ve tehlikelerini en düşük maliyetle savuşturmanın etkili yolu , “eğilimleri sürekli analiz” ederek baskın hale gelmeden olası etkilerini öngörme ve alternatif tepki biçimlerini belirlemedir.
Eğilimlerin erken aşamada gözlenmesi ve tanımlanması, içe ve dışa dönük “erken uyarı mekanizmaları” gerektirir. Erken uyarı mekanizmaları, “kaliteli beklenti yönetiminin” gerek şartıdır. Kaliteli beklenti yönetimi, fırsat ve tehlikelerle ilgili olası gelişmeleri öngörerek, fırsatlarını en üst düzeyde, tehlikelerini en düşük maliyetle savuşturacak “senaryoları” elde hazır bulundurmak, koşullar elverdiğinde uygulamaya koymaktır.
Eğilimlerin fırsat ve tehlikelerini değerlendirme iki temel beceri gerektirir: Gerek şart olan “teknik beceriler” ve yeter şart olan “sosyal beceriler”. Bu bağlamıyla değerlendirdiğimizde, mesleğini ve işini ciddiye alan, işini iyi yapmayı bir ilkesel sorun olarak algılayan; uluslararası eleklerin üstünde kalmayı beceren insanlardaki ortak özelliklerden birinin de eğilim analizleri yapabilme yetkinlikleridir.
Brand Week İstanbul sunumları
Geçen hafta Brand Week İstanbul’da Ekrem İmamoğlu ‘nın değerlendirmesini neden önemsediğimi paylaştım. İBB Başkanı İmamoğlu değerlendirmesinin omurgasına beş temel eğilimi yerleştirdi: Teknolojik adaletsizlik, iklim değişikliğinin yakıcı sonuçları, göç olgusu yükünün eşitsiz dağılımı, gelir dağılımındaki uçurumun büyümesi ve temsilde adaletsizliğin küresel ve ulusal ölçekte yapısal sorunlar yaratması.
Nobel Ekonomi Ödülü’nü aldıktan sonra doğduğu topraklarda ilk kez konuşan Daron Acemoğlu da analizini “eğilimlere” odakladı: Yapay zeka, eşitsizlik ve istihdam etkileri, nüfus hareketleri ve hızlı yaşlanma olgusu, iklim değişikliğinin yarattığı yeni ihtiyaçlar ve düzenlemeler, makroekonomik dengesizliklerin yarattığı sorunlar ve dünya ekonomik düzenindeki değişmeler
Bu yazıyı, EKONOMİ gazetesinin ikinci yaşını doldurduğu bugün sizlerle paylaşıyorum. Yazılarımı kaleme alırken, gönderme yaptığım insanların kim oldukları ilgi alanımda değil. İnsanların ne yaptıklarını önemsiyor; yapılanlarla ilgili düşüncelerimi yazarak belgeliyorum.
İmamoğlu ve Acemoğlu’nun yaptığı analizlerin içeriklerini merak edenler çok değişik kanallardan metinlere kolaylık ulaşabilirler. Dinlediğim ve metinlere de bakarak çıkarttığım sonuç şu: Kendilerini kanıtlamış insanlarımız, eğilim analizlerine ilgi duymadan, onları eleştirel bir aklın süzgecinden geçirmeden işimizi tam ve doğru yapamayacağımızı kanıtlıyor.
Özellikle de medyada ekonomik gelişmeleri doğru anlatmak, kaynak kullanma verimliliği konusundaki eksiklerimizi aşmak istiyorsak; eğilimleri gözleme, izleme, sayısallaştırma, görselleştirme ve kavramsallaştırmanın izini titizlikle sürdürmeliyiz.
Hepimizin kendimize ayna tutarak sormalıyız: İşimi yaparken eğilimlerin olası fırsat ve tehlikelerine ilişkin net bilgiye erişmek için ne kadar çaba gösteriyoruz? Kendi olanak ve kısıtlarımla eğilimlerin fırsat ve tehlikeleri dengelemenin yol ve yöntemini arıyor muyuz? İşimizin bileşen ve bağlamlarını gerektiği gibi tanımlayabiliyor; gelişmelerin yönünü ve hızını kontrol altında tutabiliyor muyuz? Uygulamaların sapmalarını izliyor, gerekli onarımları yaparak işimizin kendini yeniden üretmesine akıl katabiliyor muyuz?
İçinden geçtiğimiz süreçte “eğilim analizi” hayati önemdedir. Umarım bu konuda herkes üzerlerine düşeni yerine getirir!