Yılın 1855 saatini çalışarak geçiriyoruz. Hayatımızın belki de en büyük kısmını kaplayan bu faaliyet dijital dönüşüm, küreselleşme ve salgının etkisiyle kökten değişiyor. Gelin bu hafta işin geleceğini konuşalım.
Bu yazıyı yazmama vesile olan haberle başlayalım: İzlanda’nın çalışma haftasını dört güne indirme denemeleri sonucunda artık iş gücünün yüzde 86’sı daha kısa süre çalışıyormuş. Elbette küçük bir ada ülkesi genel bir ölçü olmayabilir. Ancak Unilever gibi bir dünya devinin ya da Kickstarter gibi iddialı bir teknoloji şirketinin de benzer planları var. Üstelik daha makro bir açıdan bakarsak, OECD ülkelerinin çoğunda çalışma saatleri istikrarlı olarak düşüyor.
Daha az çalışmanın, bazıları birbiriyle çelişen, üç temel avantajı var: yeni iş gücüne yer açmak (azalan verimlilik – artan kaynak kullanımı); zaman kaybından kurtulup aynı sayıda çalışanla aynı işi daha kısa sürede başarmak (artan verimlilik – azalan kaynak kullanımı); ve uzun saatlerin getirdiği sağlık ve hayat kalitesi sorunlarını aşmak. Hem senede 1 milyon kişinin çalışma çağına geldiği hem de haftalık 50 saat ve üzerinde çalışanların oranında (yüzde 43) OECD birincisi olan ülkemizde üzerinde düşünmemiz gereken konular.
Verimlilik – istihdam - hayat kalitesi sarmalındaki meydan okumalar teknolojik dönüşümle iyice hızlanıyor. Zira, aşina olduğumuz bir çalışma anlayışı var: belli bir vakitte evden çıkılıp iş yerlerine gidilir; fabrikalarda, ofislerde, mağazalarda toplu halde çalışılır; mesaiden sonra da etrafa dağılınır. İnsanlık için daha dün denecek bir tarihte, 150-200 sene önce ortaya çıkan bu ‘normal’ kökten değişiyor. Ayakta kalabilmek için otomatik sistemlerin yapamayacağı şeyleri başarabilmeli, dijital kabiliyetler kazanmalı ve sürekli yeni yetkinlik geliştirebilmeliyiz.
Uluslararası yönetim danışmanlığı şirketi McKinsey buna dört parçalı bir yaklaşım getirmiş:
Zihni kabiliyetler: Eleştirel düşünme, iletişim, esneklik ve yeniye dair planlama
Kişiler arası ilişkiler: Takım çalışması, ilişki tesisi (empati, güven) ve kabiliyetler (müzakere)
Şahsi liderlik: Kişinin kendini motive edebilmesi ve zamanını planlayabilmesi
Dijital yetkinlikler: Veri okur-yazarlığı ve yazılım kullanımı
Şirketlerimizde bunları sağlayabilirsek, verimlilik kaybına uğramadan çalışma saatlerini makul seviyeye indirebilir, nitelikli çalışanları cezbedebilir ve kaliteli yeni istihdamın önünü açabiliriz.
Ancak bunun için, yönetim kurulu seviyesinde bir ‘işin geleceği’ perspektifi; uygun teknoloji ve eğitim altyapısı; ve tanımlanmış ‘işin geleceğine geçiş süreçleri’ olması gerekiyor.
Unutmayalım, her şeyin böyle hızla değiştiği bir çağda hareketsizliğin bedeli çok ağır olabilir.