“İş teoriniz” yoksa krizlerle başa çıkamazsınız

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

Bir fikrin projeye, projenin de maddi ve kültürel zenginliğe dönüştürülmesinin arka planında tutarlı bir “iş teorisi” vardır. İnsan beyni ölçeği ve çapı farklı olsa da belli varsayımları kullanarak oluşturduğu zihni modele göre karar verir. Kararların verilmesinde ölçme, veri oluşturma, malumat geliştirme, net bilgiye erişme, planlama yapma, parçaları koordine ederek bütüne ulaşma, üretkenlik ve verimlilikleri artırmak için odaklanma ve eyleme geçme mekanizması, “tutarlı iş teorisi” olmadan kendinden beklenen sonuçları yaratamaz.

Gelişmemiş, kasaba kültürünün tuzaklarına yakalanmış toplulukları yakından gözlediğimizde belirgin özelliklerinden birinin de teoriyi küçümseme eğiliminin” güçlü olduğu görülür.

Teorinin gücü

Bugün sizleri ilk kez HBR’in Eylül-Ekim 1994 sayısında yayınlanan Peter F. Drucker’in “İş Teorisi” makalesine götürmek istiyorum. Zülfü Dicleli’nin dilimize aktardığı, zamanın aşındırıcı etkisine direnen, o nedenle de evrensel olduğunu düşündüğüm makaledeki düşünceleri genel çizgileriyle anımsatacağım. Drucker Diyor ki:

1- “Krizlerin temel nedeni, işlerin kötü yapılmakta olası değildir. Neden, yanlış şeylerin yapılması de değildir. Aslında çoğu durumda doğru şeyler yapılmaktadır; ama sonuç alınamamaktadır. Görünürdeki çelişkinin nedeni nedir? Örgütün üzerinde yükseldiği ve yürüdüğü varsayımlar artık günümüzün gerçekliğine uymamaktadır.

2- Varsayımlar, her örgütün davranışını biçimlendirir, neyin yapılması, neyin yapılmaması gerektiğine ilişkin kararlarını dikte eder ve örgüt açısından anlamlı kabul edilebilecek sonuçları tanımlar. Varsayımlar, pazarların, müşterilerin ve rakiplerin ve onların değerlerinin ve davranışlarının temelini oluşturur. Teknoloji ve onun dinamiklerini, örgütün zayıf ve güçlü yanlarını varsayımlara dayalı kurguladığımız zihni modellerle kavrarız. Drucker, bütün bunların iş örgütlerinin “iş teorisini” oluşturduğunu belirtir.

3- “İster iş dünyasında olsun ister olmasın, her örgütün bir iş teorisi vardır. Açık, tutarlı ve odaklanmış, geçerli bir iş teorisi gerçekten de son derece güçlüdür.”

4- Bir iş teorisi üç bölümden oluşur:” Birincisi, örgütün çevresiyle, toplumun ve onun yapısı, pazar, müşteri ve teknolojiyle ilgili varsayımlardır. İkincisi, örgütün özgün misyonuyla ilgili varsayımlar. Üçüncüsü de, örgütün misyonunu yerine getirmek için gerekli çekirdek yetkinliklere ilişkin varsayımlar.”

5- Geçerli bir iş teorisinin dört temel özelliği vardır: “Birincisi, çevre, misyon ve çekirdek yetkinliklere ilişkin varsayımlar gerçekliğe uymalıdır. İkincisi, bütün alanlardaki varsayımlar arasında bir uyum olmalıdır. Üçüncüsü, iş teorisi bütün örgüt tarafından bilinmeli ve anlaşılmalıdır. Dördüncü de, iş teorisinin sürekli test edilmesidir. Teori taş üzerine kazılmış bir şey değildir; bir hipotezdir. Toplum, pazarlar, müşteriler, teknoloji gibi sürekli değişim içinde olan şeylere ilişkin bir hipotez.

Siyasi iradenin önemli mevkilerinden birinde sorumluluk üstlenmişseniz… Bürokrasi de ülke insanını etkileyecek karar odaklarının herhangi bir yerinde görev almışsanız… İş dünyasında insanları etkileyecek kararlar veriyorsanız… Medya kanallarının birinde sözünüzü kitlelere ulaştırıyorsanız… Ülkenin geleceğiyle ilgili küçük bir kıygı taşıyorsanız… O zaman şu soruyu kendinize yöneltin: Yaptığım işlerle ilgili varsayımlarım zamanın ruhunu ve gerçekliğini yansıtıyor mu? Varsayımlarımı sürekli sorguluyor muyum? Hepsinden önemlisi iş yaparken bakış açımı biçimlendiren bir “iş torisine” sahip miyim?

 

Refahı yükseltmenin aracı

Son 20 yıldır çok sık gündeme taşıdığımız teknoloji tanımını anımsayalım: İnsanoğlunun, çıplak gücüyle yapamadıklarını, aklını kullanarak bulduğu araç-gereç ve metotlarla yapabilmesidir.

“İş teorisi” de beynin algılaması, yorumlaması, sentezlemesi ve amaca uygun kararlar üretmesini kolaylaştıran zihinsel araçtır.

Aynı zaman diliminde “refahını yükseltme ” yarışına çıkmış ülkelerden hangilerinin “gelişmekte olan toplum”, “ hangilerinin “gelişmiş toplum” kategorisinde yer aldıklarını sorgularsak aşağıdaki sonuçları yakalayabiliriz:

- Kasaba kültürü tuzaklarına yakalanmış, yüzleşme yerine pusu kuran ve arkadan vuran toplumlarda yaygın eğilimlerden biri de “teorinin küçümsenmesi” söylemidir. Teorik çerçeve olmaksızın tam, doğru ve temiz iş yapılamayacağı bilincine yükselmemiş toplumlarda, fayda ve maliyet hesabı yapılmamış, aşırı pragmatist ve popülist tutum bir “marifet” gibi sunulur; topluluğun önemli bir kesimi tarafından da benimsenir.

- Gelişmemiş toplumlarda “ iş teorisi bilinci “ düşük olduğu için, “sağlıklı veri bilinci” yerlerde sürünür. Veri sorununu çözmeden teori geliştirilemeyeceği, model kurgulanamayacağı, etkin metot uygulanamayacağı kavrayışı da gerektiği gibi yaygınlaşmaz ve derinleşmez.

- Sağlıklı veri bilinci olmayan, teoriyi küçümseyen, modeli önemsemeyen ve metot etkisini gözden ırak tutan topluluklarda da “gerçek ihtiyaçlar ve ihtiyaç öncelikleri” sağlıklı biçimde belirlenemez.

- Net bilgiye, etkin koordinasyona ve odaklanmaya dayalı “kaynakları verimli kullanma” yerine, popülizmin ve pragmatizmin israfının aldatıcı cazibesi alabildiğine yayılır.

- “İş teorisi bilincinin” yükselmediği topluluklarda, “makroiktisadi fetiş” alabildiğine yaygınlaşır; sahadaki örgütlenmeyi yönetenlerin gelişmeler karşısında “etkili alternatifler” üretmesi çok cılız kalır. Enflasyon, faiz, döviz kuru, borsa hareketleri için ayrılan toplumsal emek; kaliteli iş yönetimi için ayrılmayınca “gelişmekte olan toplum” bir kader haline dönüşür; işin kötüsü kurumsallaşır da.

Söylediklerimizin “doğru” olmadığını düşünenler varsa, gerekçeli açıklamalarını paylaşalım. Unutmayalım bizim doğrularımız, başkalarının bizi “ikna” ettiği noktaya kadar yaşar. Düşündüklerimizin “yanlış” olduğunu bize ikna edeceklere saygı duyarız. Buyurun tartışalım.

Tüm yazılarını göster