Hafta başında kaleme aldığım “Âheste çek kürekleri…” başlıklı yazımda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) Başkan Yardımcılıklarına yapılan atamalar üzerinden bir değerlendirme yapmıştım. Bu atamaların ekonomide “rasyonaliteye dönüş” bakımından bir zemin teşkil ettiğini söylemiş, ancak “potansiyel ihtiva eden [bu] zeminin, gerçek ve kalıcı faydaya dönüşmesinin önünde iki kısıt” bulunduğunu ifade etmiştim. Söz konusu kısıtlardan siyasetin tercihleri başlığı altında ele alınabilecekleri anlatmıştım. İkinci kısıttan, ekonominin kırılganlık düzeyinden bahsetmekse bu yazıya kaldı. Fakat öncelikle çerçevenin çizilmesi adına önemli bulduğum bir meseleyi açıklığa kavuşturmaya çalışayım.
İlk günden beri bu köşede ekonomide olup biten her şeyin bilinçli biçimde oluşturulmuş iktisadi tercihlerden kaynaklandığını yazıyorum. Konunun, öyle kimilerinin iddia ettiği gibi iş bilmezlikle, hele cehaletle hiç ilgisi yok. Bakmayın hakikati her görenin bunu dillendirmediğine. Tercihin kaynağı işsizliğin kısa vadede artışını önlemeyi önceliklendiren, böylelikle geçtiğimiz seçimleri kazanmayı ana hedef olarak konumlayan, siyasi akıl. İşi bilen cümle alem de el alem de bunu görüyor. Elbette dillendireni de dilsiz kalanı da uzun vadede bu tercihlerin başta işsizlik tüm ekonomik göstergeleri bozma riskini tavandan çıkardığını biliyor.
Tıpkı yapılan tercihlerin akıldışı karakteriyle ilgili olarak artık bizim yorum yapmamız gerekmediği gibi, yukarıdaki paragrafta söylediklerimle ilgili de yorum yapacak bir şey yok. Hatırlayacaksınız ilk konuyu tartışma konusu olmaktan çıkaran bizzat Hazine ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek’ti. Şimşek meseleyi “rasyonaliteye dönüş” vurgusuyla ete kemiğe büründürdü. İkinci konu da öyle. Onu ete kemiğe büründürmüş olan da bir önceki Hazine ve Maliye Bakanımız Nureddin Nebati. Haziran 2022’de AK Parti’nin 30. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nda yaptığı sunumda ne demişti Nebati: “Biz bir yol ayrımına gittik. Enfl asyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Yoksa enfl asyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik… Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar… Büyüme istihdama da olumlu yansıyor… Biz dar gelirli vatandaşlarımıza yönelik gelirlerini arttırıcı düzenlemeler yapıyoruz.”
Ne diyeyim. Öncelikle her iki bakanımızdan da, hakikati ifade etmek noktasında, gösterdikleri samimiyet bakımından, Allah razı olsun. Onlar olmasa taammüden çıkarılan medya gürültüsü ve sisi içerisinde bildiklerimizi de unutacağız. Sayelerinde en azından halen ödemekte olduğumuz ve korkarım daha uzun zaman da ödemeye devam edeceğimiz bu bedelleri niye ödediğimizin nedenini, nasılını bilebiliyoruz. İmaen “nas”a (Dilbilgisi parantezi: Kesin ve nihai yargı. Dogma. (TDK)), imanen seçimi kazanma inancına çıpalanmış ekonomi yaklaşımının, esasen kesin ve nihai bir tarafının olmadığını zaten görüyoruz. Ekonomi politikasında, âheste de olsa, yapılmakta olan dönüşüm, eski “muteberlerle” yeni “itibarlıların” özgeçmiş farkları da bu duruma şehadet ediyor. Tabii burada mesele sadece bir özgeçmiş meselesine indirgenemez. Ziya Paşa’ya kulak vermek lazım: “Ayînesi işdir kişinin lâfa bakılmaz, Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.” (“İnsanın aynası [yaptığı] iştir, lafa bakılmaz. Bir kişinin aklının seviyesi yaptığı işte görünür.”)
Bütçe açığında hedef 659,4 milyar olarak belirlenmişti. Gerçekleşmelere bakarsanız açık, daha senenin ortasında, Haziran sonu itibariyle, 483,2 milyar Türk Lirasına vurdu. Sene başında kamu maliyesi dengeleri ülkenin diğer ekonomik verileri arasında görece iyi görünüyordu. Anlaşılan bu nedenle seçim ekonomisi adına üzerine yüklenilmesinde beis görülmedi. Ağır makyajlı olacağı halde bütçe açığı sene sonunda hedeflenenin muhtemelen iki katı civarında gerçekleşecek. Mihrap yerinde kalsın diye torbaya konup TCMB üzerine yüklenen KKM, söz konusu makyajın tek kalemde en büyük kısmını oluşturuyor. Ancak büyüklüğü öyle ki, torbanın ağzının nasıl büzüleceği belli değil. Aslında bu yöntemle rekor kıracağı neredeyse kesin bütçe açığının iyice tavandan çıkmasının önüne geçildi. Ama yine de bütçe açığı GSYH’nin %5’ini aşacak gibi duruyor. Cari açıksa, kur ve geçişkenlik üzerinden enflasyon üzerinde baskı yaratarak, büyüyor. Temmuz sonu itibariyle 57,8 milyar dolarda duruyor. Bu haliyle sene sonu itibariyle, sene başında TCMB anketi katılımcılarının öngördüğü, 30,7 milyar doların yakınında bile olmayacağı muhakkak. Enflasyon da maşallah. TÜFE Temmuz ayında TÜİK’e göre %9,49 arttı. ENAG’a göreyse %13,18. Neresinden baksan rekorlara doymuyoruz…
Netice itibariyle ekonominin, bu rakamlara da yansıyan, kırılganlığı “rasyonaliteye” sallan yuvarlan dönüş için önemli risk teşkil ediyor. Zira kırılganlık bu. Tutmaz da kırılırsa, kanaatimce gerçekçi biçimde ancak yerel seçimler sonrasında konuşulabilecek bir konu olan, “rasyonaliteye” tam tur dönüş için yeterli zaman kalmayabilir. O tarihe kadar birikmiş, birikecek iktisadi ve sosyal maliyetler kaçınılmaz olarak artacaktır. Sonuçta, ziyanın derine işlemesi, kırılganlıkların yapısal karakter kazanması olasıdır. Bu durum, yerel seçim sonrasında da hepten toparlanamayacak veya toparlamanın acısı çok büyük olacak, bir hasarın ortaya çıkması yönünde en büyük riski teşkil ediyor.
Görüntü o ki yerel seçim sonrasına kadar “idâre-i maslahat” a devam etmeyi sağlayabilecek üç unsur ön plana çıkıyor. Bunların ilki, Mehmet Şimşek’in ve yeni TCMB ekibinin piyasa kredibilitesi; ikincisi, geçmiş dönem “finansal baskılama” nın finans kesimi üzerinde yarattığı cebri disiplin sopasının hatırası; üçüncüsü, “Büyük Düzeltme” tabir ettiğim ekonomik ve dış politik dönüşümünün sağlaması beklenen sıcak para. Bu sonuncunun ilk maddede sözünü ettiğim piyasa kredibilitesinin sağladığı, ülkenin CDS’ine de yansıyan, risk primi düşüşünden de olumlu etkileneceği söylenebilir. Bu üçünün ilanihaye (sonsuza kadar) bir sigorta veya fırsat çerçevesi sağlayamayacağı da aşikâr. İlkinin performans ve yönetime ilişkin vadesi sınırlı, ikincinin piyasa bozucu etkisi onu çözümden ziyade sorunun parçası kılıyor, üçüncününse koşulları her daim soru işareti.
Geleceğe bakarsak manzar-i umumiye (genel görünüm) şöyle: Orta vadede enfl asyon yüksek seyredecek; Sabit gelirliler ücret artışlarıyla korunmayacakları güne (Vade parantezi: Seçim sonrasına.) kadar hayat pahalılığı karşısında nefes nefese sıkışıp ezilmeye, labirentte koşmaya devam edecek; muhtemelen Türk Lirasından kaçış sürecek ve dövizin yönü de yukarı olacak. Bugünden Mart’a kadar işsizlik, kredi, döviz, ödemeler dengesi, mal ve hizmet talebinde ters gidebilecek unsurlar kontrol altında tutulsa da (Temenni parantezi: Umarım öyle olabilir.); seçim sonrasında, piyasalara, o güne kadar birikecek hasarın şiddetine bağlı olarak, kısmen iyi gelebilecek, ancak vatandaşa çok acı verecek, bir dönem bizi bekliyor olabilir.
İşin nereye gittiği Ekim - Kasım 2023’de açıklık kazanacaktır.
Borsa’da olanlarsa şimdilik keyfini çıkarabilir…