İş dünyası insanları taş üstüne taş koyduklarında, ortaya çıkardıkları z nesneler, geliştirdikleri metotlar sadece kendi yararlarını artırmaz, hepimizin yaşamına dokunur. İş insanlarımızın “marifetleri” bizlerin “iltifatıyla” karşılaşırsa “yüreklendirici etkileri” nedeniyle ortak yararlarımızı artabiliriz. İş insanlarımızın girişimleri “iş” kapısı açıyor, sofralara “aş” götürmemizi kolaylaştırıyorsa onlardan iltifatı neden esirgeyelim?
Başarılı iş insanlarımızın hikâyelerini anlatmak, hikâyelere erişenlerin üretici ve yaratıcı meraklarını harekete geçiriyor, yeni ya da farklı nesneler üretimini artırıyor, yeni iş yapma metotlarını geliştiriyorsa o hikâyeleri yaymak hepimizin görevi değil midir?
Görevidir, ama ilkeli bir tutumla aşırı değerlendirmenin tuzaklarına yakalanmamak koşuluyla…
ELSE’de Seyfettin Koçak’ la söyleşi için masaya oturduğumuzda sordu: “Benimle yaptığınız söyleşinin amacı nedir? Ne yapmak, kimlere hangi mesajları iletmek, hangi yararı üretmek istiyorsunuz?”
İş insanlarımızın başarı öykülerini anlatırken, onların subjektif değerlerine saygı duyarız, ama yapılan işin ileriye ve geriye etkilerini, bileşen ve bağlamlarını, yaratılan ekosistemi, son çözümlemede yapılan işin yurttaşlarımıza ve bütün insanlığın yaşamlarına kolaylaştırıcı katkılarını da göz önünde tutarız: Söylenenini hiçbir değer ölçüsüne vurmadan bir “megafon sadakatıyla” anlatmak istemeyiz. İltifatla, övgüyle yetinmeden, görebildiğimiz eksikleri, anlayabildiğimiz yanlışları da paylaşarak hayatın gerçekliğinin izini sürmek isteriz. Yazdıklarımız sürdürebilir gelişmeye katkı yapmasının ötesinde başka amaçlara hizmet etmekten sakınmalıdır; böyle düşünür öyle de davranmaya çalışırız.
Seyfettin Koçak’la söyleşi yapmak isterken de, nitelikli tekstil atıklarını değerlendiren ELSE’nin ülkemiz tekstil üretiminde nasıl bir “rol modeli” olabileceğini anlamak, anlatmak, yeni bağlantılar kurulması ve etkili bir üretim ağı oluşturulmasını sağlayacak mesajları paylaşmak istedik.
Kültürümüzde, bizden geride olanlarla kendimizi karşılaştırarak rahatlama yolunu seçen ya da yaptıklarımızı kendi içimizde ki gelişmelerle karşılaştıran bir kasabalılık vardır. Bu kasaba kültürünü aşmak için iş insanlarının gerçek anlamda maddi ve kültürel zenginlik üretip üretmediklerine bakmak gerekir. Üretilen nesnelerin ve metotların insan yaşamını kolaylaştırması ölçüsü akıllarda hep diri tutulmalıdır. Böyle bir bakış açısıyla nitelikli tekstil geri dönüş malzemesinden iplik ve kumaş üreten, hazır giyim üretimi aşamasına yatırım yapmak isteyen Seyfettin Koçak’a sordum: “Sizin üretim alanınızda ulaşmak ve bir adım önüne geçmek istediğimiz en ilerideki firmalar hangileridir?”
Anında şu yanıtı verdi: Biri İtalya kökenli, diğeri İspanya kökenli firmalar
Verilen yanıt iyi bir gösterge: Suçu başkalarına atan, devletten bekleyen, başkalarını suçlarken, “kendini sütten çıkmış ak kaşık sanan” bir yaklaşım sergilenmiyordu… Dünyayı okumaya, en ilerde olanın yaptıklarını yapmaya yönelen bakış açısı benimseniyordu. Ancak böyle b bir bakış açısı kuruluşları da kurumları da uzun soluklu yaşatabilirdi.
Seyfettin Koçak’tan yaptığı işe ne kadar “değer kattığını” anlatmasını istedik. Diyor ki, “İnsanların göz ucu ile bakmaya bile tenezzül etmediği geri dönüşüm ham maddelerini katma değerli ürün haline getiriyorum. Kendime uzun yıllardır uluslararası piyasalarda varlıklarını sürdüren rakipleri örnek alıyorum. En büyük sermayenin yetişmiş insan gücü olduğunun bilinciyle insana, özellikle nitelikli insana yatırım yapıyor ve onların firmamda uzun soluklu çalışabilmelerinin gereklerini yerine getirmeye büyük önem veriyorum. Hem kendi ve hem de çalışma arkadaşlarımın birikimlerini işimize katmaya özen göstererek firma kültürünü yaşatmayı önceliyorum.”
Bir işyerinin “nicelik gelişmesi” yanında “nitelik gelişmesi” yaratıp yaratmadığını anlamının yolu “müşteri birikimlerinden yararlanma” bakışını öğrenmektir. Seyfettin Koçak’a “Müşteri birikimlerinden nasıl yararlanıyorsunuz?” sorusunu da yöneltiyorum. Koçak, 1780 müşterileri olduğunu söylüyor. Almanya’da yönetim kurulu başkanı oğul odaya girdiğinde babanın ayağa kalkması örneğini vererek, kuruma saygılı olma kültürünün önemini zihninde diri tuttuğunu anlatıyor. Uzun yıllar kurumda çalışan insanların birikimini değerlendirmenin ne denli etkili bir araç olduğunun altını çiziyor. İş yaşamına bakışını şöyle özetliyor: “ Kendini işine adayan insanla çalışmalıyız… Japon gibi sadakat ve aidiyetin önemini kavramalıyız. Yeniliklere açık bir zihni yapıyı işyeri kültürü haline getirmeliyiz... İyi bir ekip kurmanın, çalışan ve müşteri birikiminin işin sırrı olduğunu bilmeli ve anlamalıyız. İnsanlardan yakınma yerine, onlarla sorunları birlikte aşmanın yolunu seçmeli ve o yoldan ilerlemeliyiz. Bütün bunlara yapmalıyız ki, boyamanın olmadığı yıkamanın yapıldığı, minimum kimyasal kullanıldığı, pamuktan iplik ve kumaş üretiminde kullanılan 2 ton su yerine geri dönüşlü iplikte 20 litre suyun tüketildiği, gerçek yeşil ekonomiye katkının en ileri düzeyde sağlandığı, sürdürülebilir bir üretim sistemi kurmak için didiniyorum.”
Seyfettin Koçak Erzincan’dan Almanya’ya birikim edinmiş biri… Satış temsilciliklerinden üreticiliğe yürümüş bir iş insanı. İş hayatında başaralı iş insanı ve aynı zamanda üniversite eğitimini tamamlayarak firmasında aktif sorumluluğu olan kızının ve üniversite eğitimini Oxford Üniversitesinde devam ettiren oğlunun başarılarından da gurur duyan duygusal bir baba…
ELSE’nin 10 bin ton atıktan 7 bin ton kumaş üretmesinin, üretiminin yüzde 90’ını ihraç etmesinin, 14 değişik fuara katılmasının, hazır giyim için 14 milyon dolarlık yatırım yapmayı planlamasının, fabrikalarında yağmursuyu hasadı yapmasının, Türkiye’de atık toplama kültürünü yaymak için örnek oluşturmasının, 500’u aşkın insana iş ev aş sağlamasını ve konfeksiyonla 2 bin insana daha iş yaratmayı planlamasını, geri dönüşlü malzemeden iplik üretiminin, büyük markalara anlatmak için ülkemizde bu alanda ciddi bir işbirliğine ihtiyaç duyduğunu, firmaların ve aynı zamanda ülkelerin geleceğinin katma değerli ve teknolojik yatırımlara yönlenmesinin zorunlu olduğunun farkındalığını yüksek sesle dillendirmesini bir yere not edin diyorum.
Mariana Mazzucato’nun Girişimci Devlet/Kamu Sektörü-Özel Sektör Karşıtlığı Masalının Çürütülmesi kitabı, Esin Soğancılar’ın çevirisiyle Koç Üniversitesi Yayınları (KÜY) dilimize aktarıldı… Kitapta teknolojik yenilik düzeyinin ekonomik büyüme oranının ayrılmaz bir parçası olduğu özellikle vurgulanır. Ayrıca, Ar-Ge harcamaları, firma büyüklüğü, patent sayıları ile yenilik düzeyleri arasında doğrusal ilişki olmadığı ileri sürülüyor. Yeniliğin ortaya çıkması için ileri düzeyde ağ örgütlenmesine ihtiyaç olduğu özellikle vurgulanıyor. Bu, bilginin paylaşılması ve sınırlarının zorlanması ile hayat bulabilecek bir durum. Bireyler ve kurumlar arasında kesintisiz geribildirim döngülerini içeren bir ekonomik sistemin işleyişine ihtiyaç var.
Muzzucato’nun saptamasını ELSE gibi nitelikli geri dönüşüm alanından tekstil üretimine, tohum ıslahı ve geliştirilmesinden, hazır giyimde özel alanlarda derinleşmeye kadar ne kadar yaygınlığını sorgulayabiliriz.
“Yan sanayi olmadan tam sanayi olmaz” gerçekliğinden yola çıkarak, kuruluşlarımızda rekabet edebilir ölçek, rekabet edebilir teknoloji ve rekabet edebilir yönetim anlayışı yanında yatay ve dikey entegre yapıların “rekabeti güçlendiren ve zayıflatan” yönlerini “iş insanlarımızın birikimiyle” sorgulamamız gerektiğini de usanmadan, bıkmadan tekrarlarız.
Seyfettin Koçak’ın bugüne kadar yaptıkları işler, ulaştığı düzey, ortaya koyduğu iş anlayışı elbet ki önemli, ama asıl önemlisi O’nun birikiminden yararlanarak, geleceği inşa ederken en etkin yolu bulmak doğru yöntemi keşfetmektir… İş insanlarıyla söyleşilere böyle bir bakış açısıyla yapmak ihtisas gazetesi yazarının temel sorumluluğudur… Değer katmadan değerlendirme yapmak ise kasaba kültürü ve şark kurnazlıklarının göstergesi olabilir…