Zaruretler maharet doğurdu; salgın döneminde elektronik ortamlardaki toplantılar alabildiğine yaygınlaştı. Elektronik ortam toplantılarındaki tartışmaları izlerken, iş dünyasındaki yetkililerin sorunları anlatım tarzında farklılaşma dikkatimi çekti. Nicelik kadar nitelik geliştirme talepleri öne çıkıyordu. Farklılıkların hangi alanlara yoğunlaştığını not ettim. İlk gözlemlerime göre iş dünyasının umutlandıran yeni dil ve anlatım aşağıdaki konulara odaklanıyor:
- İşin analizi için ülkemizde üretilen “verilerin güvenilmez” olduğu kanısı yaygın. Verilerin derlenmesi ve olgunlaştırılması yeni nesneler üretilmesi ve iş yapma metotları geliştirilmesinin “temel girdisi” olduğu düşüncesi yaygın biçimde kabul görüyor; atılacak ilk adımlardan birinin tehlikeli “veri boşluğunu” doldurma olduğu net biçimde sorgulanıyor.
- Derlenmiş, ayıklanmış ve tutarlı bir “zihni modelde işlenmiş” veri ihtiyacının özellikle küçük ölçekli iş yeri yönetimleri tarafından yeterince kavranmadığı, bu durumun ülkemiz iş dünyası açısından ciddi bir “tehlike” oluşturduğu sorgulanıyor.
Proje-odaklı tartışma ihtiyacı
- Ülke sorunlarının “siyaset-odaklı tartışmaların vesayeti altında olduğu” özellikle vurgulanıyor. “Siyaset dilinin” ötekini şeytanlaştıran, düşmanlaştıran ve ayrıştıran ve toplumu kutuplaştıran tarzı medyanın da işine geliyor. Siyaset-odaklı gündemin yarattığı “verimsizlik” yüksek sesle dile getiriliyor. Bu durumun, hemen her alanda “ ulusal stratejiler” tasarlanmasını, “etkin koordinasyonu” ve “odaklanmayı” engellediği dillendiriliyor. Özellikle salgın sonrasında gündemin önemli sorunları olarak görülen “iklim değişikliği”, “hassas alan olan gıda, su, sağlık, enerji, lojistik”, “ üretken yatırımlar”, “yatırım iklimi”, “hukuk sistemi”, “gelir eşitsizliği” “ölçek ve verimlilik” ve “demografik eğilimler” konularının ciddiyetle ele alınması talep ediliyor.
- Dini değerlerin ve dini kurumların belli grupların mülkiyeti olmadığı; toplumun bu ortak değerlerinin din dışı alanların çıkarlara için kullanılmasının, özellikle “inanç sistemlerine” zarar verdiğinin altı özenle çiziliyor.
- Yerel sorunların çözümüne ilişkin kamu yönetiminden beklentiler dillendirilirken, “ilçe ve il bazlı” sorun çözme talepleri yerine “havza bazlı” bakışı öne çıkarılıyor.
- Medyada “siyaset-odaklı tartışma” kadar “proje-odaklı tartışma” yapılmasının illüzyon etkisini azaltacağı, somut verilere dayalı tartışmaların verimi artıracağı, sorgulama kalitesinin yükseleceği beklentisi güç kazanıyor.
- “Yerli ve milli” dendiği zaman, bütün girdilerde “gömülü dış bağımlılıklarını” dikkate alan geniş açılı bakışla yaklaşılması gerektiği önermesi güçleniyor. Yerlilik ve millik katsayısının hesaplama metodunun açıklanması gerektiği belirtiliyor. “Yerlilik ve millik” anlatımının ciddi fikir olabilmesi için sloganlaştırılmaması öneriliyor.
- İhracatımızı sürükleyen sektörlerde ve teknolojik atılım yaptığımız alanlarda ne kadar “yarıiletken ve mikroelektronik teknolojisi bağımlısı” olduğumuz da sorgulanıyor; çağımızın bu hakim teknolojilerinde “bağımsızlık stratejisinin” önemi üzerinde duruluyor.
“Hukuk sisteminin işlerliği” ortak beklenti
- Daha yüksek katma değerli ürün geçişlerinde “teknoloji” kadar, “insan kaynağının eğitiminde” büyük açıklara dikkat çekiliyor. Üniversite sayısındaki artışla birlikte azalan kalitenin yarattığı sıkıntıların giderilmesi isteniyor.
- “Sonuçları” tartışma yerine, “süreçleri” tartışmanın ülkeyi “cari açık tuzaklarından” uzaklaştıracak yollardan biri olduğu anlatılıyor.
- Teknolojinin sadece “araç-gereç geliştirme” olmadığı, önemli ölçüde “metot geliştirme” olduğu değerlendiriliyor; metotların sorgulanması öneriliyor.
- Yatırım iklimi yaratmak için “hukuk sisteminin işlerliği”, yönetimi elinde tutanların davranışlarıyla hukuk sınırlarında kaldıklarını kanıtlamasının önemi özellikle ve öncelikle ele alınması gereken sorumumuz olduğu ortaya konuyor,
- “Mekan-odaklı teşvik sistemleri” yerine “proje-odaklı teşvik sistemleri” geliştirmenin önemi ve değeri anlatılıyor.
- “Piyasa üst göstergeleri” kadar “dip dalgaları yaratan eğilimlerin” fırsat ve tehlikelerinin tartışılmasının gerektiği üzerinde duruluyor.
- Küçük ve orta ölçek işletmelerin önemini duygusal yaklaşımlarla değil de, “verimlilik düzeyi” ve ülkeye katkısı açısından ele alınıyor. KOBİ’ler konusunda algı sapmasını düzeltmek, “ölçek ve verimlilik” merkezli bakışın önemi tartışılıyor.
Umuyorum ki paylaştığımız gözlemlerle ilgili tartışmalar yaygınlaşır; olumlu eğilimlerin hızla toplumsallaştırılması sağlanarak, ortak çözümler bir an önce yürürlüğe konur…